Türkiye’deki kontrolsüz ilaç kullanımı hiçbirimiz için yeni bir haber değil. Kontrolü en başta reçeteyi yazan sağlamıyor sonra da ne istediğinin farkında olmayan ısrarcı hasta sağlamıyor! Neticede hastalık üzerine hastalık ekleniyor ve tekrar ilaca başvuruluyor. İçinden bir türlü çıkılamayan kısır bir döngüde buluyorsunuz kendinizi… Dur durak bilmeden yapılan ilaç pazarlamaları ve bunların destekçisi reçete yazarlarının kurbanı olmayı tercih etmesek nasıl olur?
Son verilere göre ilaç pazarlamasına ayrılan bütçenin 100 milyar $ civarında olduğunu biliyor musunuz? ABD’de Klinik Araştırmalar Departmanı’nda yöneticilik yapmış biri olarak pazarlamaya harcanan paranın yarısının bile araştırmaya harcanmadığını söylesem ne dersiniz? Bu ne demek onu açıklamaya çalışayım:
Reklam ve pazarlamanın gücü keşfedildiğinden beri ortalama insana sahip olduğunu-olmadığını, ihtiyacı olanı-olmayanı; herhangi bir şeyi uygun slogan ve resimlerle satmak mümkündür! İlacı satmanın en iyi yolu da insanı buna ihtiyacı olduğuna, başka bir yolun mümkün olmadığına inandırmaktır. Bunu doktorumuzdan en iyi kim yapar? Türk milleti olarak doktorumuzun ağzından çıkacak her kelime bizim için emirdir, uygulanır! Her geçen yıl inanılmaz oranda artan ilaç tüketimini nasıl açıklayacağız başka türlü?
Journal of the American Medical Association (JAMA) Dergisi’nin yayınladığı bir araştırmanın sonuçlarına göre 2000-2009 yılları arasında annelerinin gebeyken kullandığı ağrı kesiciler dolayısıyla ¨bağımlı¨olarak dünyaya gelen bebek sayısı 3’e katlanmış. Çalışma, Amerika’da her saat başı 1 bebeğin opioid semptomlarıyla doğduğunu belirtiyor. Bu çalışmaya doktoru tarafından reçeteyle ağrı kesici yazılan gebeler de dahil!!
İlaç tüketiminde Amerika’yı model alan Türkiye için farklı bir netice beklemiyorum ben. Bizim ülkemiz için daha acısı bu şekilde zarar görmüş bebeklerin semptomlarının tanınmaması ve kaydedilmemesi olabilir. Annenin kullandığı ilaçlar bebekte dönüşü olmayan sağlık sorunlarına yol açabilir. Hiçbir ilaç risksiz değildir ve hiçbir miktar güvenli olarak tanımlanamaz. Örnek vermek gerekirse: bazı bebekler detoksifikasyon sistemi ile ilaçların yarattığı toksik ortamla başedebilirken bazılarında tedavisi mümkün olmayan hastalıklar meydana gelir.
Özellikle de ağrı kesiciler gibi alınmaması durumunda felaket olmayacak ilaçlardan hayatımızın her döneminde uzak durmamız gerekiyor. Bilhassa hamileyken! Kendinizi tehlikeye atmak sizin vereceğiniz bir karardır ama bebeğinizin kendi sağlığını koruma şansı yok. Daha dikkati olmak zorundasınız.
Bir sonraki yazımda bebeklere diş ağrısı, gaz, iştahsızlık, kolik gibi nedenlere ilaç verilmesi çılgınlığından bahsedeceğim. Şimdilik şunu söyleyeyim: Yapmayın Allahaşkına!
- Evde Cilt Bakımı - 10/31/2017
- Çocuğumun Bağışıklık Sistemini Nasıl Güçlendiririm? - 10/23/2017
- Çocuğun Şiddet Eğilimlerini Nasıl Yok Edebiliriz? - 10/10/2017
öncelikle çalışmalarınızda başarılar dileriz, bloğunuzdaki makaleleri beğeniyle okuyoruz, dell notebook tamircisi olarak başarılar dileriz.
Merhaba eren hanım ben gülce nin annesi bahar.eşleştirmeyi gördüm ancak nasıl bir içerik olacak bilmiyorum.Önceki eşleştirmeleri inceleyip o doğrultuda bir kaç soru hazırlayabilirim size dönük,hazırlarsam maille iletirim.sevgilerimle…
9 aylik hamileligim suresince sadece 2 defa agri kesici kullandim. Bebegim su an 16 aylik hala emzirdigim icin cok dayanilmaz bir agri hissetmedigim surece ilac almiyorum…ilacin yani sira kozmetik kremler, makyaj malzemeleri, ev temizliginde kullanilan maddelerdeki toksin ve zararli maddeler anneden bebege aktariliyor…cok dikkatli olmak lazim
Hypothyroid icin kullanılan sentetik Tiroid hormonu dahil değil umuyorum
Tabii ki değil. Kullanmak şart onu. Ben de kullandım, hala kullanıyorum.
Eren
folik asit haplari da dahil mi acaba?
Hayır kesinlikle değil. Folik asit ilaç değildir, bir çeşit B vitamini. Almaya devam ediniz.
Eren
acaba omega 3 tableti alaak yanlis olur mu?
Yanlış olmaz ama eğer şunları yeterince tüketiyorsanız gerek yok:
– Somon, sardalya gibi yağlı balıklar
– Yumurta
– Et
– Ceviz, fındık
– Çilek
– Tam tahıllar
– Koyu yeşil yapraklı sebzeler
– Lahana, kabak, karnabahar
– Keten tohumu yağı