Bugünkü misafir yazarım bebek sahibi olduktan sonra İsveç’den Türkiye’ye taşınan fakat ¨tutunamayan¨ arkadaşım Sedef. Türkiye’de çocuk yetiştirmenin zorluklarından ve iki arada bir derede kalmışıktan bahsediyor. İyi okumalar…
Mahmud Derviş, Edward Said için yazdığı vedada şöyle demiş:
On wind he walks,
And in wind he knows himself.
There’s no ceiling for the wind,
No home for the wind.
Wind is the compass of the stranger’s north.
He says: I am from there,
I am from here,
But I am neither there nor here.
I have two names which meet and part.
I have two languages.
But I have long forgotten which is the language of my dreams.
3 yıl önce evlenerek, çok sevdiğim İstanbul’u terkedip, Stockholm adlı kuzeyde bir yere taşındım. İsveç, yaşamak için harika bir yer ve Stockholm de çok güzel bir şehirdi. Ancak evden uzakta olmak çok zor geldi bana. Artık başka bir evim vardı benim. Hatta hem orda hem burda şeklinde 2 evim vardı. Ne kadar da şanslıydım. Diyerek kendimi kandırmaya çok çalıştım ama işin aslı; ordan oraya esen rüzgarın evi yoktu!
Gittikten 6 ay sonra hamile kaldım. Ada tam 42 hafta anne karnında kaldı. Bebeğimin keyfi yerindeydi. Ebemin söylediği buydu. Hamileliğimi her türlü stresten, yorgunluktan uzak, kitap okuyarak, kafamı dinleyerek, uzun yürüyüşler yaparak geçirmiştim. Bebeğin rahatlığının sebebi de bu herhalde diye düşündüm, mutlu oldum. Doğumdan sonraki ilk aylarsa benim için fiziksel sınırlarımı zorlayan bir dönem oldu. Ada çok ama çok uslu bir bebekti. Görenlerin hayretten ağzı açık kalıyordu. Fakat tek başına bebek bakmak inanılmaz zordu. Kulağa abartılı gelebilir ama dolaptaki yemeği çıkartıp ısıtacak fırsatı bulamadığım, eşim işten gelene kadar tuvaletimi tuttuğum günler oldu. Fakat zorluklarından çok güzellikleri kimseyle paylaşamıyor olmak, Ada’nın bizden başka kimsesiz bir çocuk olarak, tüm sevdiklerimizden uzakta büyüyeceği gerçeği kafama takılıyordu. Gün gelecekti Ada kendini isveççe çok daha iyi ifade edecekti ve ben onu yakalayamadığım bazı detaylarda belki de kaybedecektim. Bu düşünceleri deştikçe yenilerini buldum, buldukça yerimde duramaz oldum.
Bebeğimiz 9 aylıktı, valizlerimizi topladık. Ama evimizi kapatmayıp eşyalı olarak kiraya verdik. Eşimin yarı ücretli kullanabileceği 6 ay bebek izni vardı. 2 ay da yaz tatili izniyle birleştirdik. Benim İstanbul’daki evim duruyordu. Kimsenin kolay kolay sahip olamayacağı pekçok şansa sahiptik yani. Böylece 8 aylığına Türkiye’ye dönüş denemesi yapmaya karar verdik ve soluğu Türkiye’de aldık. Biz anne-baba olarak çalışacaktık, çocuğumuzu da herkes nasıl yapıyorsa o şekilde büyütecektik işte… Sahi, yalnızca 4 ay doğum izni olan, insanların işe gidip gelmek için akıl almaz saatleri yollarda geçirdikleri, mesai saatlerini dizginlemenin mümkün olmadığı bu memlekette insanlar nasıl çocuk büyütüyordu, okul öncesi 0-5 yaş döneminde çocuklar ne yapıyordu?
Yatılı bakıcı tutmak diye bir uygulama vardı. Herkes öyle yapıyor dedi arkadaşlarım. İyi bir kadına rastlamaksa tabii ki büyük bir şanstı. Yani 9 aydır gözümü kırpmadan baktığım bebeğimle kumar oynayacaktım. Herkes böyle yapıyordu çünkü. Ben yapamadım. CV’mi birtek yere dahi gönderemedim. İşe giderken yürüyüş mesafesinde bir kreşe çocuğumu bırakmak, sonra iş çıkışı uğrayıp almak, birlikte eve geri dönmek İstanbul için fantastik bir hayaldi… Bunların gerçek olabileceğini bile bile de aksini yapmaya kalkışmak benim mantık sınırlarımın dışında kaldı.
Türkiye’de okul öncesi dönemde çocuk eğitimiyle ilgili ciddi olarak hiç konuşulmuyor farkında mısınız? Çocuk gelişiminin bu en önemli döneminde çocuklar 4 duvar arasında eş-dost ya da bakıcı, bir takım kadınlarla hapis durumdalar. 5 yaşında okula adım attıkları günün sonrasında tüm çocukluklarını ve gençliklerini geçirecekleri baskıcı, rekabetçi, zorlu eğitim sistemine bu şekilde hazırlanıyorlar. Travma üzerine travma yani… Çocuklu kimle konuşsam paralı okulların çılgın ücretlerinden, kucak dolusu para dökdükleri bu okullardan memnuniyetsizliklerinden bahsediyorlar. Sistem bir taraftan çocukları, diğer tarafta da kendisini beslemekle yükümlü hale getirdiği anne babaları eziyor. Akıl alacak gibi bir düzen değil yani. İstanbul’un altyapı olarak bir çocuk ve çocuklu aile için nasıl imkansızlıklarla dolu olduğuna hiç girmiyorum bile. Eğitim sisteminin kötülüğünün yanısıra, ülkenin sosyal ve politik olarak içinde bulunduğu karanlık tablolarsa dönüş tezimize anti-tez olarak insanlardan en çok duyduğumuz konular.
2 ayı Ege kıyılarında ve 6 ayı da İstanbul’da olmak üzere Türkiye’de 8 ayımızı doldurduk. Dönüş kararını vermemizse epey önce oldu. Eren’e bunu ilk söylediğimde benden Bebek Yapım Bakım Onarım için Stockholm’e geri dönüş nedenlerimi anlatan bir yazı yazmamı istedi. Yurt dışında yaşayan tüm arkadaşlarım, tanıdıklar için bir deneydi aslında benim yaşadığım. Kimsenin kolay kolay organize edemeyeceği kadar da kontrollü bir deney. Duygu ve düşüncelerimi merakla bekleyen bu insanlar için de yazıyorum bu satırları.
Gidilen her ülkenin, kurulan her hayatın şartları mutlaka farklıdır. Ama genel olarak gördüğüm yurt dışında buraya kıyasla çok minimal hayatlar yaşadığımız. Yani burda duzeninizi kurduktan sonra da hayat kimi açılardan daha zengin ve daha renkli. Orası kesin. İstediğiniz, özlediğiniz buysa Türkiye’ye geri dönmek elbette mümkün.
Ben gidiyorum çünkü şimdi 17 aylık olan kızım Ada’yı kendim büyütmek istiyorum. Anne olmuş bir kadın olarak kendi hayatıma da insani şartlarda devam etmek istiyorum. Çocuğumuzun eğitimi, yarını, geleceğimiz için endişelenmeden doya doya ve birlikte günlerimizi geçirebilelim istiyorum. Boş zamanlarımızda değil de dilediğimiz gibi anne ve baba olabilelim istiyorum. Ada huzurlu ve mutlu büyüsün, çeşitli baskılara maruz kalmasın istiyorum. İşte hepsi bu!
Son olarak, bütün kalbimle diliyorum ki, evden uzaktaki herkesin, bir gün geri dönüş için yolu açık olsun!
Sedef Kürüm Kömürcü
Şubat 2013, İstanbul
- Evde Cilt Bakımı - 10/31/2017
- Çocuğumun Bağışıklık Sistemini Nasıl Güçlendiririm? - 10/23/2017
- Çocuğun Şiddet Eğilimlerini Nasıl Yok Edebiliriz? - 10/10/2017
Hassas anne, Sedef'in kızı 2 yaşında. Fotoğraflardan bunun anlaşılabilir olmasını umudederdim. Okul öncesi eğitimden kastettiği ¨preschool¨. Ve hayır, Türkiye'de preschool anlayışı ve eğitimi yok. Dediğin gibi yuva var. Yuvanın kalitesi de artık şans işi. Bol bol her yerde ¨kaliteli¨yuva filan da yok.
İnsanları ¨araştırmanı güzel yaparsan…¨şeklinde patronize etmeyelim! önce yazıyı anlayalım.
Maddi durumlarının nasıl olduğunu nerden anladın ve tam olarak hangi hakla koleje göndersinler diyebiliyorsun??
1 çocukla ya da 5 çocukla yatılı bakıcıya ihtiyaç olup olmayacağına biz karar veremeyiz. Çalışan anne karar verir. Senin görüp görmemiş olmanın pek bir anlamı yok yani. Stockholm'de hayatın ne derece eğlenceli olduğuna da orada yaşayanlar ve oradaki yaşamı yorumlayanlar adına karar veremezsin. Senin arkadaşının eğlence anlayışınla bir başkasınınki aynı olmak zorunda değil! Nerenin köy nerenin şehir olacağına karar verip ilan edemeyiz. Kişisel bir şey bu. bunun bariz olduğunu zannediyordum.
Dünya'daki en yüksek intihar oranları da İsveç'de filan değil. Böyle yalan yanlış bir bilgiyi sunarak tam olarak neye karşı çıkıyorsun anlamadım. Emin değilsen önce google google google…
Sen memnun olabilirsin ama Türkiye'den memnun olmayan epey yüksek bir nüfus var.
Son olarak OECD ülkeleri arasında çocuk yetiştirmek için en kötü ülke senelerdir Türkiye'dir en yüksek bebek ölüm oranları da Türkiye'dedir ve bu da fact. dir. Hal böyleyken fazlaca savunmaya girişmek anlamsız bir milliyetçilikten başka bir şey değil. Her şey ortada!
Bu yorumunu çok yersiz ve özür dilerim ama biraz kaba buldum.
Eren
Her ulkenin kendine gore zorluklari ve guzellikleri vardir. Avrupa- Turkiye karsilastirilmasi yapildiginda evet ozellikle cocuk yetistirilmesi konusunda ciddi sorunlari var Turkiye'nin. Ama Avrupa ulkelerinde de eskiden bu sorunlar vardi, ve insanlar orgutlendi, sistemi degistirdi sonuc olarak. Eger bizim de tum okur-yazarlarimiz ulkelerinden ayrilip, birseyler yapmazsa konuyla ilgili, bizde de birsey degismeyecek.
Bu baglamda ben Turkiye'de yasamayi kendim sectim/seciyorum. Ve zorluklara ragmen mutluyum. Umarim fikrim de hic degismez. Ama ne yaptim, es zamanli birkac proje baslattim, zamanla ve emekle birseylerin degisecegini umarak…
Bunlardan ilki 'Kitap Okuyan Cocuklar Projesi': Turkiye'de ailelerin cocuklariyla apartman dairelerine sıkışıp kalmis bir hayat yasamasindansa, yurtdisinda 'play centre' ya da 'family centre' adlariyla varliklarini surduren ama benim 'cocuk kutuphaneleri' olarak adlandirdigim cocuklarin ve ailelerin interaktif bir sekilde kaynasip, birbirlerini gelistirebilecekleri, kitap okuyup, drama ve kukla calismasi yapabilecekleri; belediyeler tarafindan ucretsiz [cunku belediyelere verilen vergilerin az bir kisminin bu olusuma aktarilmasi kafi+ Kultur Bakanligi'nin bu tarz yerlere sagladigi fonlar var] ya da cok cuzi bir ucret karsiliginda finanse edilen yerler.
kitapokuyancocuklar.blogspot.com
Ikinci proje: 'Bebedonusum Projesi' Ailelerin freecycle tarzi birbirleriyle bebek urunlerini ucretsiz ve karsilik beklemeden paylasabilecekleri ve 'Zumbara' tarzi birbirleriyle yardimlasabilecekleri bir sistem.
bebedonusum.blogspot.com
Ucuncu proje: 'Gezegen Yuva'. Egitim tarzi yuksek seviyede ve alternatif [Montessori veya Waldorf gibi] olan okullar malum cok maliyetli ve nadir. O yuzden ailelerin yerel mahallelerinde biraraya gelip, cocuklari icin neler yapabileceklerini konusmalari ve kendilerini cocuk pedagojisi ve alternatif egitim sistemleri uzerine surekli gelistirmeyi hedefliyor. Ayni zamanda da bebekler kucukken imece usulu ailelerin birbirleriyle yardimlasmasi, birbirlerine destek vermesi amaclaniyor. Ardindan da cocuklarin buyumesiyle kendi maddi imkanlari dairesinde birlikte bir anaokulu acmalari. Ama bu anaokulunda maddi butce, belli konulara yetenekli olan ebeveynler tarafindan ders verilerek azaltilabilir. Mesela bir anne gelip cocuklarla iki saat ingilizce sarki soyler, digeri seramik yaptirabilir, digeri jimnastik vs.. Imkanlar neyi gosterirse.. Bu olusumun da FB sayfasi var: https://www.facebook.com/groups/147358665423341/
Evet ben de zorlaniyorum, ama hepimiz kacarsak burda hicbir degisim olmayacak, ve bu topraklarin kadinlari zorlu hamilelik ve cocuk bakimi donemi gecirmeye devam edecek. Toplumun birbiriyle dayanismasi, birbirine kenetlenmesi gerekiyor. Degisim bizim elimizde…
Sevgiyle
EsraR
delfina-ada.blogspot.com
En iyisini yapmışlar. Çok da güzel yazmış Sedef. Her kelimesine katılıyorum.
Sedef hanimin yazdiklarina o kadar katiliyorumki!Bebekler/cocuklar icin en temel ihtiyaclar bile goz ardi ediliyor.Hatta luks sayiliyor Turkiye'de.Ben bu konuda yurtdisinda biraz da olsa yasamamis insanlarin yorumlarini pek objektif bulamayacagim.Varsa oyle durdugu yerden aydinlanan biri helal olsun derim tabi..
Türkiye dışında yaşayan, yaşamaya da devam edecek ama aklının bir köşesi hala (ve sanırım her zaman) kalmakla dönmek arası bir yere takılı anneler olarak sizi çok iyi anladığımızı söylemek istedik. Biz kendi aramızda -aslında hayatta her kararımızın olduğu gibi- bu kararın da arkasında bir fırsat maliyeti mantığı olduğunu konuşuruz hep. Önemli olanın o zamanki şartlar içerisinde, insanın kendine ve ailesine en uygun olanını yaşamasıdır bizce, şartların değişebileceğini bile bile. Kimsenin bir başkasının kararını eleştirme hakkı yoktur. Çok içten ve pozitif bir yazı olmuş, teşekkürler 🙂
Sedef Hanıma bu yazdıklarım yardımcı olur mu, içini rahatlatır mı bilemem ama yine de yazayım.
Ben doğma büyüme isveçli biriyim. 25 yaşındayım ve eczacılığı masterli bir şekilde Göteborg'da okudum. 1996-2003 yılları arasında türkiyede yaşadık. ilk okul 3 de burada okudum ve fen lisesinde hazırlığı da okudum. Sonra geri döndük. Kısacası gerek çocuk gerek genç olarak her iki tarafı da hem yaşadım hem gördüm. Sizin için hangi yaşam doğru ve iyidir bilemiyorum ama çocuğunuzun geleceği için isveçte kalmanız daha doğru olur. Gerek eğitim seviyesi, gerek kalitesi, gerekse lise ve üniversite sınavlarından ziyan olmaması için.
Ben eşimle evlenmek için buraya taşındım ve Şubat 2011 yılından beri buradayım. Açıkcası alışmam uzun zaman aldı ve bazen halen alışamadım diye düşünüyorum. Burada hayat daha güzel ve renkli olsa da hayat orada daha yaşama odaklı. İstediklerini yapabilme imkanı ile dolu. Kendi yaptıklarımı ve yapabildiklerimi saymamın hiçbir anlamı yok ama şunu söylemem gerekir çocuğunuzun gelecek için temellerinin sağlam olmasını orada sağlarsınız.
Mantığının ve mentalitesinin isveçli olması kaçınılmaz, benimki öyle! Ama türk adet ve gelenekleri, kanındaki türk kanı herzaman orada olacak ve her zaman kendini hissettirecektir. Gerekirse Kadir gecesi namazınızı kılar, orucunuzu tutarsınız, gerekirse el öpmeye gidersiniz, gerekirse bunları yapmazsınız. Çocuğunuzun türklük ve gelenek görenek alışklanlıklarını siz yapılandırırsınız. Ne kadar verirseniz okadar alır. NE kadar yaşatırsanız o kadar gerçek olur.
Biz küçükken dua okumasını bilirdik ama müslümanlık bilmezdik. Ailem bizi dini sınırlamalar ile büyütmedi. Bişi olunca allaha dua et derdi ve arada unutmayalım diye dualar okuturdu ama asla sen müslümansın böyle yapmak doğrudur demezdi.
Fazla uzatmadan oranın nimetlerinden faydalanıp kendi memleketine yardımcı olabilmesini siz sağlarsınız. Bir kişinin kimliğini ailesi oluşturur ve yaşadığı ortama bir şekilde o kişilik ile ayak uydurulur. Çocuğunuzda o istemesede her zaman türk misafirperverliği, insana cana yakınlığı, dans etme isteği, eğlenceli oluşu, sesli konuşmaları, belki de ani akdenize özgü sinirlenmelerini yaşayacaktır. Bu onun genlerinde olacak.
Kısacası bence doğru kararı almışsınız geri dönerek. Kopuk kopuk yazmış olabilirim kusura bakmayın 🙂
merhaba denis,
çok teşekkür ederim yazdıkların için..
benim için kızımın isveç mentalitesi ile büyümesinin hiçbir sakıncası yok. buraya geldiğimden beri gözlediğim bu insanların çok akıllı, gayet çalışkan, dürüst ve saygılı insanlar oldukları. bu medeniyet seviyesi mutlaka bu insanların başarısı zaten. diğer tarafta bir başka kültürden bir ailede yetişecek olmasını da bir zenginlik olarak görüyorum. yani hem türk, hem isveçli ama esas olarak dünya insanı olsun. ne olur yani?
sanılanın aksine isveç'te insanlar depresif ve mutsuz falan da değil. tam tersine herkes huzurlu, dingin. oysa ki bizim ülkemizde herkes endişeli, herkes diken üzerinde. çünkü herkes kendi sistemini kurmak ve canla başla devam ettirmeye çalışmak zorunda. bu da yaşamak için çok ağır bir yük aslında ama kimse bunun tam olarak farkında değil. yani içindeyken yuvarlanıp gidiyorsun. ama dışardan durup bakınca insan bu yükü bir de çocuğunun sırtına bindirmeye cesaret edemiyor.
sonra türkiye'deki eğitim sisteminde ne kadar yanlış varsa hepsinin doğrusu burda. inanılmaz ama gerçek. burdaki sistem o kadar güzel ki, yahu şurda okusun işte çocuğum diyorsun.
belki siz de gene gelirsiniz? amerika'dakilerin böyle bir şansı yok ama isveç yakın olduğu için sanırım, bir o tarafa bir bu tarafa birden fazla kez dönen çok insan duydum 🙂
sevgiler.
sedef
Ben en cok Denis'in Turkcesini begendim 🙂 Yurtdisinda yasayan ve cocuk buyuten biri olarak bir cekincem de cocugumun Turkceyi yasi ilerledikce unutmasi, kullanmamasi…
Aylar sonra yazacağım cevap için kusura bakmayın.
Sedef hanım isveçliler hakkındaki düşüncelerinize katılyor ve umarım sorunsuz bir şekilde yaşamıınızı orada geçirirsiniz diye umuyorum 🙂
Baharb ye ise teşekkürler iltifatı için 🙂
Ben 18 yasından beri TR dısında yasayan, kafasının bir tarafında hep "Donmeli. Beyin gocune katılmamali" dusuncesi olan biriydim. Bu Amerikali esimle evlendikten sonra da devam etti. Ilk ogluma hamileligimin son aylarını, dogumu, ve dogum sonrasindaki ilk 5 ayı Istanbul'da gecirme sansı elimize gectiginde esimle buna bir test surusu olarak baktik. Ayni Sedef gibi biz de cabucak Istanbul'un yasanacak bir sehir olmadigina karar verdik.
Benim ulkemle ilgili problemim cok temel. Insanların birbirine zerre kadar saygısı yok. Insanlar durust degil, hatta durust olayim, ben her Turke potansiyel yalanci diye bakiyorum artik. Farkında mısınız durust olmak, yalan soylememek Turk ailesinde oyle ustune basilarak ogretilen bir meziyet degil. Insanlarin baskalarina saygisi olmamasinin bir getirisi etraflarina saygilarinin olmamasi. Gordugum cocuk parklarinin, yesil alanlarin buyuk cogunlugu sigara izmariti, balgam, cop dolu. Aileler cocuklarina "sana vurana sen de vur" gibi bir deger asiliyor. Anneye gostermeden izin verilmeyen yiyeceklerin yenmesi marifet sayiliyor.
Okullar konusunda Sedef'e sonsuz katılıyorum. Tonla para dokulup, saatlerce trafikte ziyan olunup cocuklar yine kisiliklerine saygi duyulmayan ortamlarda "egitim" gormek zorundalar.
Ben cocugum icin bunu secmiyorum.
Ben yazımı silmeme rağmen adım hala orada yazılı olduğu için cevap hakkımı kullanarak yazıyorum onun dışında adım geçmedikçe kesinlikle yazmam. İstersen bana yazdığın mesajı ve bunu silebilirsin sana kalmış. Benim için farketmez. Site adımla hitap edilmeseydi bunu yazmak istemezdim. Öncelikle arkadaşın İstanbul hakkında bu yazıyı yazarak nasıl kaba olmuyorsa ben de Stokholm hakkında yazdıklarımı yazınca kaba olmuyorum. Kendi tecrübelerimi ve düşüncelerimi açıklama hakkımı kullandım. Çünkü yurtdışında yaşayanların, yurtdışından kendi isteğiyle İstanbul’a dönüp kararından çok mutlu olan ve çocuklarını istediği gibi yetiştirebilen bir örneği de görmeye hakları var. Yurtdışında pek çok bu ülkeye faydalı olabilecek ve dönmesi bu ülkeyi değiştirebilecek insan var bunu tek taraflı bir yazıyla engellemek doğru değil.
Sondan başlayacağım evet OECD ülkeleri arasında çocuk yetiştirmek için en kötü ülkelerden biri senelerdir Türkiye'dir en yüksek bebek ölüm oranları da Türkiye'dedir ama bu tüm Türkiyeden gelen bir istatistiktir. Çok kötü koşullarda yaşayan köylerimiz yüzünden bu durum böyledir. Arkadaşınız yolu suyu olmayan bir köye yerleşmemiş İstanbul’a yerleşmiş o nedenle bu dediğin çok anlamsız. Arkadaşın istanbul’u ve Türkiye’yi kötülerken nasıl vatan hainliği yaptığını söyleyemezsek ben İstanbul’u överken anlamsız bir milliyetçilik yaptığımı söyleyemezsin. Evet google yaptım dediğin gibi ve İsveç’te en çok intihar oranı olduğu aklımda kalmış çünkü bu bir şehir efsanesiymiş herkes böyle düşünürmüş google da yazıyor. Ben de İsveç’e gittiğimde duymuştum zaten. Şehir efsaneleri de boşuna çıkmıyor.
Çocuk gelişimciler ve çocuk doktorları çocukların ilk 2-2,5 yılını ev ortamında geçirmesinin onların gelişimi için en iyisi olduğunu söylüyorlar. 2 yaşından küçük bir bebeği ev ortamı dışında bir pre-school’a vermenin daha iyi olduğunu iddia etmek anlamsız. Türkiye’de de artık 2 yaşından itibaren okula gidebiliyor çocuklar. 0-2 yaş arası yuvada bakım sağlanmaması İstanbul için bir eksi olarak gösterilmemeli. Çünkü doğrusu zaten o yaş çocukların ev ortamında bakılması. Genellikle Türkiye’de ailelerin desteği de olduğu için bu ilk yıllar anneanne, babaanne ve bakıcı işbirliğinde geçiyor çalışan anneler için. İstanbul’da iyi yuvalar bol bol var burada yaşayıp araştırıp bulursan, kötü yuvalar da var tabii. Aynı durum tüm ülkeler için geçerlidir. Çocuklarımın yuvası ve başka bir sürü yuva harika bir eğitim veriyor, gezilere gidiyorlar, her ay bir tiyatro okullarına geliyor, ingilizceyi çok iyi öğreniyorlar, doğayı tanıyorlar, geliştirici aktiviteler yapıyorlar. Ben Amerika’da erken çocuk gelişimi eğitimi aldığım için neler yapılması gerektiğini çok iyi biliyorum ve bunlar yapılıyor. Bunların olmadığını söylemek sadece araştırmamaktan, bilmemekten ve sadece bir kesimi dinlemekten gelebilir. “Araştırmanı yaparsan” demek de patronize etmek değildir sadece bir konuyu anlatırken iyice araştırmak gerektiğini söyler. Devamı var
Yazımın devamı: Arkadaşın “okul öncesi 0-5 yaş döneminde çocuklar ne yapıyordu?” ve “5 yaşında okula adım attıkları günün sonrasında “ diyerek zaten çocukların Türkiye’de 5 yaşında okul ortamına girdiğini ve ondan önce evde bakıldığını düşündüğünü söylemiş. Bu çok az insan için geçerli özellikle de arkadaşın gibi çalışan insanlar artık 2 yaşında bile verebiliyor yuvaya ya da preschool’a adı ne olursa olsun. Artık çalışmayanlar bile çoğunlukla 3 yaşında başlatıyorlar. Arkadaşın bu örnekleri görmemiş olabilir ama tüm çocukların 5 yaşına kadar “4 duvar arasında eş-dost ya da bakıcı, bir takım kadınlarla hapis durumda” olduğunu da iddia edemez. Bakıcı konusunda da tabii ki isteyen bir çocuğa 2 bakıcı tutar öyle arkadaşım da var ama bir diğer arkadaşım da çalışıyor ve 2 küçük çocuğuna bakıcısız baktı. Böyle bir olasılık olduğunu kabul etmemek olmaz. 9 aylık çocuğunu bakıcıya bıraksa “Yani 9 aydır gözümü kırpmadan baktığım bebeğimle kumar oynayacaktım” diyen birisi 9 aylık bir çocuğu ev dışında bir ortamda, bir pre-school’da büyüterek de bir risk aldığını kabul etmeli.
“Maddi durumlarının nasıl olduğunu nerden anladın ve tam olarak hangi hakla koleje göndersinler diyebiliyorsun??” demişsin. Arkadaşın durumundan bahsetmiş yazıda. Hem Stokholm’de hem İstanbul’da kendine ait iki evi olan ve çalışan bir ailenin ayda 1000 tl uygun bir koleje veremeyeceğini mi iddia ediyorsun? Komik olma lütfen. Hiç evi olmayan bir çocuğu olan insanlar bile bu kolejlere gönderiebiliyor çocuğunu. Stokholm’deki hayatla ilgili de bilgim var yazabilirim yani düşüncelerimi. Arkadaşın nasıl İstanbul ile ilgili düşüncelerini yazdıysa ve “Anne olmuş bir kadın olarak kendi hayatıma da insani şartlarda devam etmek istiyorum.” diyecek kadar İstanbul’daki hayatı insani şartlarda bulmadıysa ben de Stokholm hakkındaki düşüncelerimi yazabilmeliyim. Ama sizi de anlıyorum bilişsel uyumsuzluk (cognitive dissonance) teorisi çok güçlü bir teori ve ayrıldığın bir yeri fazlasıyla kötülemek de bunun bir sonucu. Mutlu bir şekilde gidebilmek için bu gerekli. Sevgiler
ben sadece şunu söylemek isterim: sedef hanımın yazısından "istanbul bir çocuk ve annesi için korkunç bir yer, o yüzden ben gidiyorum, yazık size" demek istiyormuş gibi bir hissiyata kapılmadım. bir de herhalde "orası mı, burası mı" gibi hayati bir kararı kimse bu yazıyı ya da bu tip birkaç yazıyı okuyarak vermez. ben vermezdim. benim pabucum kimseye, kimseninki bana uymaz.
el cevap:
yazıma muhalif gelişen hassasiyeti anlamakta zorlanıyorum sayın izleyiciler 🙂
insanlar hayatları boyunca tercihler yaparlar. bunların sebepleri vardır. sonuçları vardır. mutlak doğru ya da mutlak yanlış olmazlar. biz seçme şansımız olduğu için şanslı, seçmek durumunda kaldığımız için de şanssız insanlarız. aslında yazımda bunu da anlattığımı düşünüyorum. belki de söylemek istediğimi ancak yurt dışında yaşayanlar anlayabilirler.
türkiye'de şimdiki zamanda ve büyük şehirlerde çocuklu bir kadın ya evde oturur ve çocuğunu kendisi büyütür ya da çalışır ve çocuğu bakıcı, vs başka kadınlar büyütür. böyleyken böyle. benim için üçüncü bir seçenek isveç'te çocuğumu rahatlıkla büyütmekti. düşündüm, taşındım, kaşındım ve buna karar verdim. kendim için ve çocuğum için de iyisinin bu olmasını dileyerek.
türkiye'deki eğitim sisteminin sorunlarını tartışmaya gerek var mı? parasını verip çocuğu koleje göderince bu sorunlardan muaf mı oluyor o çocuklar. ayrıca isveç intihar oranı en yüksek ülke olmayabilir ama eğitim sistemi en iyi ülke olarak gösteriliyor eğitimciler tarafından. olayı isveç – türkiye milli maçı gibi görmeye kalkmayalım. saçma olur. ha benim babam kral gustav'ı döver. o ayrı bir konu 🙂
Merhaba,
Ben 6,5 sene yurtdışında yaşadım belirtmek istedim yani yurtdışında yaşayanlar da anlayamayabiliyor yazınızı ya da katılmıyabiliyor. Türkiye'de de çalışan kadınlar çocuklarını sizin İsveç'te yapacağınız gibi okul öncesi eğitim kurumlarına verip rahatlıkla büyütüyorlar. Bu konuyu birkaç arakadaşıma sordum ve doğumdan itibaren bebekleri kabul eden okul öncesi kurumları olduğunu öğrendim. Böyle yapan pek çok kadın var. Umarım seçiminiz dediğiniz gibi siz ve çocuğunuz için en iyisi ve mutluluk vereni olur. İnanın bunu diliyorum sadece Yurtdışından İstanbul'a taşınıp İstanbul'da çocuklarını mutlulukla ve rahatlıkla büyüten bir örnek olduğunu görmenizi istedim. Ben Üniversite ortamında yaşadığım için etrafımda 5-10 yıl yurtdışında yaşayıp Türkiye'ye dönmüş ve burada çocuk büyüten o kadar çok aile var ki. Gördüğüm kadarıyla çoğu da seçimlerinden ve çocuklarının büyümesinden mutlu. Hepsinin de isteseler yurtdışına dönme ve orada çalışma imkanları var yani zorla kalmıyorlar. Keşke siz buradayken tanışabilseydik belki size buradaki yaşamın görmediğiniz bir yönünü gösterebilirdim.
Türkiyedeki eğitimde gerçekten sorunlar var ama gerçekten iyi eğitim veren okullar da var. Bunu inkar edemezsiniz. Bu okullardan çıkıp dünyanın en iyi okullarına burslu giden öğrencilerimiz de var. Çocuğun içinde olması ve ailenin desteğiyle alakalı birşey.
Umarım sizi kırmamışımdır ama benim için Türkiye'den beyin göçü önemli bir konu. Çocuklarımın geleceği için eşim gibi gerçekten başarılı akademisyenlerin ve bilim adamlarının veya bu ülkeye başka bir alanda faydalı olabilecek insanların Türkiye2ye dönmesine mani olabilecek bir yazı gibi geldi ve ben kendi yaşadığım deneyimi de anlatmak istedim. Umarım geçiş döneminiz çok kolay olur ve mutlulukla rahatlıkla büyütürsünüz kuzunuzu. İnsanın ailesinin olduğu yer zaten her zaman en güzel yerdir yani herşey ailenin kenetlenip mutlu olmasında bitiyor. Özür dilerim sizi kırdıysam. Sevgiler Ece
merhaba ece,
ben beyin göçü konusunu önemli bulmuyorum. benim için iyi çalışan ve iyiye çalışan bir beyin dünya üzerinde her yerde kıymetlidir. bir doktorun türk ya da amerikalı bir insanı tedavi etmesi arasında bir fark görmüyorum. beyin göçü konusu masaya yatırıldığında göçen beynin peşine düşmek yerine göçün sebepleri üzerinde durulmalı, bu konuda çalışılmalı bence. yoksa 3 beyin gitmiş, 1 beyin gelmiş matematiğine gerek yok. bizim memlekette her türlü beyinden gani gani var çok şükür. hatırlatırım yarısı da işssiz.
eğer idealler üzerinden konuşacaksak türk insanına yurt dışında da yapacak çok şey var. hele ki bizim gibi eğitimli insanlara. çünkü yurt dışındaki türkler çoğunlukla bizim gibi keyfi tercihler yapabilecek durumda değiller. daha iyi bir hayat için, kendi memleketlerinde seçenekleri olmayan insanlar bunlar. burda çok daha iyi şeyler başarabilecekken, imkanlar buna el veriyorken, bakış açıları dar olduğu için çıtanın hep gerisinde kalıyorlar. onlara çıtanın diğer tarafını göstermek de bir ideal olabilir. gerek direkt gerekse indirekt olarak yurt dışında yaşayan başarılı türkler pekçok türk insanın hayatını etkileyebilir ve etkiliyorlar da zaten. ayrıca siyaset de hayatın ve dünyamızın bir gerçeği. türkiye'nin lobi eksikliği hep konuşuluyor. yurt dışında yaşayan başarılı türklere bu konuda çok iş düşüyor. ki bu konuya da milliyetçi bir açıdan bakıyor değilim. sadece derdini anlatmak insan için en temel ihtiyaçlardan biri bence.
ne demiş şair; dünyayı güzellik kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak herşey. bu insanı nerde sevdiğinin bir önemi yok.
sevgiler.
sedef
Hz. Ali demiş ki: ¨Akıl, gurbette yakın bulmaktır; ahmaklık vatanda gurbete düşmektir. ¨
Ben bir taraftan istediğiniz zamanda çocuğunuzla beraber olup çalışma stilini kavrayamadım. Sanki dünyanın hiç bir yerinde yokmuş gibi geliyordu. Ne güzelmiş o öyle 🙂
gerçekten çok güzel bir sistem. bu ülkede çalışma şartları çok düzgün zaten. yani sadece çocuklu insanlar değil herkes rahat. herkes özgür.
ada 4-5 aylıktı. ben bir sabah kendimi iyi hissetmiyordum. eşim iş yerine telefon etti. eşim kendini iyi hissetmiyor, evde kalıp bebeğe bakmam gerekiyor dedi. evde kaldı ve bebeğe baktı. çocuk hasta olduğu zaman anne-baba iş yerlerine bir telefonla bunu bildirip evde kalıyorlar. iş verenin bu konuyu sorun yapması söz konusu dahi olamaz.
Hersey iyi guzel de benim aklima su cumle takili kaldi:
"Ben gidiyorum çünkü şimdi 17 aylık olan kızım Ada'yı kendim büyütmek istiyorum."
Bunun aciklamasi var midir?
Sedef Hanim, ben de bu soruya katiliyorum. 17 aylik kizinizi Turkiye'de, Istanbul'da da kendiniz buyutebilirsiniz. Bunun icin Stockholm'e gitmeye gerek var mi, onu tam anlayamadim.
10 küsur yıllık iş hayatımda eve nadiren 7'de gelmişimdir. iddia ediyorum, istanbul'da anne-baba'nın evde buluşma saatinin ortalaması akşam 8 sonrası bir saattir. benim de içerisinde bulunduğum a,b grubu insanların yaptığı işlerin rekabet ortamı bunu gerektiriyor maalesef. bu durumda tek senaryo herkesin uyguladığı yatılı bakıcı kadın senaryosu olacaktı. yani şu çok açık değil mi, çocuğumu bir başka kadın büyütüyor olmayacak mıydı bu durumda?
yani bu da bir başkasının seçimi sonuçta. ben de bunu yargılamak istemiyorum. sadece durum tespiti yapıyorum. benim konumumdaki bir insan için ya biri ya ötekiydi. ben ötekini seçtim.
türkiye'de hamilelik, doğum, çocukların okul öncesi gibi dönemler için hiçbir altyapı yok. sistem, düzen yok. herkes kendi sistemini oluşturuyor, herkes kendi düzenini kuruyor. öyle ya da böyle. üzerine bir de eğitim sisteminin kötülüğü var. var da var yani. bu gerçekleri konuşuyor olmak vatan hainliği değil ki.
ben buraya gelip doğru ve düzgün sistemi kendi gözlerimle gördükten sonradır ki, vay anasını sayın seyirciler, ve yuh bize yahu dedim. nasıl denmez ki?
burda çalışan bir kadın bebeğinin ilk 1 senesinde evde ücretli bir şekilde çocuk bakıyor. bu süreyi anne-baba paylaşabiliyorlar isterlerse. hatta devlet bunu teşvik etmek için bebek bakım izni alan babaya ekstra ödenek veriyor. kadın-erkek eşitliğini sağlamak için. ha bi de çalışmayan anneye devlet bu süre boyunca maaş bağlıyor. çünkü bu emeğin de bir karşılığı olması gerektiğini biliyor. yani isveç'te her çocuk dünyaya geldikten sonraki ilk 1 yılını anne babasıyla evde geçiriyor. bu devlet bu hakkı bu ülkedeki her çocuğa vermiş. bizim gibi vatandaş olmamış insanlar da buna dahil. çocuk 1 yaşına geldikten sonra da anne-baba sabahları çocuklarını kendileri hazırlayarak evlerine yürüyüş mesafesinde bir kreşe bırakıp akşam iş çıkışı uğrayıp alıp eve geliyorlar. gene bu ülkede her çocuğun evine yürüyüş mesafesinde bir kreşe, okula gitme hakkı var. aksi düşünülemez. a okulu ile b okulu arasındaki standard farklılıkları belki mikroskopla gözlenebilir ama çıplak gözle görmek inanın pek mümkün olmaz.
elbette ki türkiye'de iyi eğitim de alıyor çocuklar. anadolu lisesi ve boğaziçi üniversitesi mezunu bir insan olarak benim bunu inkar etmem olmaz zaten. fakat bu en iyi eğitimi alabilen şanslı ve ayrıcalıklı çocukların bile bu esnada büyük bir baskı altında eziyet gördüklerinin farkında değil misiniz? bu ayrıcalığı ve şansı çocuklarına verebilmek için süper hiper beyaz yaka işlerde çalışan very very a class insanların aslında bu uğurda hayatlarını feda ettikleri gerçeğini önemsiz mi buluyorsunuz? türkiye'de emeğin sömürüldüğü gerçeğinin farkında mı değilsiniz? sadece işçi sınıfı mı sömürülüyor sanıyorsunuz? plaza insanlarının en az yarısı hayatlarını bırakıp kaçmak istiyor. bir gün kaçacakları senaryolar üzerine hayaller kuruyorlar. neden?
herşey başka türlü olabilir sevgili arkadaşlar. olabilir ki elin adamı yapmış, olmuş. hak var hukuk var. sistem var ve sistemin uyguladığı düzen var. herşey insanlar için ve çok insanca. bunlarsa bizim ülkemizde yok. efendim ben gidersem o giderse ne olacak bu memleketin hali tarzı idealist konuşmaları 30'lu yaşların başlarında hafiften terketmeye başlamıştım. ada doğduğundan beriyse lokmalarımı büyütüp sözlerimi küçültmeyi felsefe edindim. annelik insana çok şey öğretiyor velhasıl 🙂
Yani hem calisayim hem cocuk buyuteyim diyorsunuz. O zaman haklisiniz. Tercihiniz bu ikisini bir arada yapmak ise Kuzey/Bati avrupa elbette dogru bir secenek.
Türkiye'de de herkes ilk 1 yıl izin alabiliyor. 3 ayı ücretli sonrası ücretsiz. öncelikleriniz çocuk olunca ücretsiz olmasına bakmayacaksınız. Sonrasında da genellikle anneanne, babaanne veya bakıcı bakıyor. 1 yaşından sonra alan yuvalar da var. Çalışan kadınlar da 2 yaşında veriyorlar okul öncesi eğitime. Herkesin babası da 8de eve gelmiyor. Bizim babamız 5:30da çıkıyor işten çocukları yolda alıyor okullarından 5:45te evde. Böyle örnekler de var. Evinizi okulunuza ve işinize yakın seçerseniz bu mümkün. Artık zaten sistem değişti çocuklar devlet okuluna gidiyorsa evine en yakın okula kayıt oluyor otomatik olarak. Sizin seçtiğiniz işe göre değişir saatler. Çok hırslı olmazsanız eve önem verirseniz ona göre ayarlarsınız çalışma saatlerini. Herşey öncelikleri belirlemek ve ona göre davranmak. Eşim de üniversite yerine büyük bir şirkette danışmanlık yapsa belki daha fazla para kazanırdı ama daha geç gelirdi eve. Ben de ilk 3 yıl evde annesi tarafından bakılmanın bir çocuk için en iyi büyütme yöntemi olduğuna inandığım için bunu seçtim. Çocuğunuz okula giderken, çocuğunuz hasta olduğunda evde kalabilmek çocuğunuza kendiniz bakmak değildir. Dünyanın en iyi preschoolu bile eğitime önem veren bir anneden daha iyi bakamaz ilk 3 yıl. Bunu ben değil bütün pedagoglar ve doktorlar söylüyor. O kadar cezbedici iş teklifleri aldım ki anlatamam ama önceliğim çocuklarımdı ve her gün bunun güzelliklerini yaşıyorum. 3 yaş 3 aylıkken de harika bir anaokuluna başladı çocuklarım. 9:30-17:15 arasında okulda eğitici ve mutlu bir hayatları var. Babaları sabah bırakıyor akşam eve gelirken alıyor yani sizin olmaz dediğiniz şey de olabiliyor İstanbul'da. Hatta çevremdeki neredeyse herkes böyle yaşıyor. Olamaz değil yani. Tabii ki gece 7-8 e kadar çalışan insanlar da var ama eminim yurtdışında da vardır. Herşey öncelikleri belirlemek ve ona göre yaşamakla ilgili. İstanbul'dan bahsetmiyorum sadece ama siz İstanbul'da yaşamakla ilgili yazdığınız için öyle cevap verdim. Tam tersine hatta küçük şehirlerde daha bile rahat yaşıyor insanlar. mesela Akçay'da Edremit'te yaşam çok daha ucuz ve iyi okul bulmak çok daha kolay İstanbul'a göre.
gurbette cocuk buyuten bir anne olarak iki cift lafim var. Hollanda'da yasiyoruz, benim isim icin geldik. 3 cocugmuz var (3 yasinda ikizler ve 6 aylik bir bebek). ikizler Ankara'da dogdu, son bebegimiz burda. Esim cocuk bakiyor, ben bir universitede calisiyorum.
1. bana sorarsaniz yasam kalitesi olarak kesinlikle Turkiye Hollanda'yi dover. havasi, suyu, yemegin lezzeti, gunesi, hizmet sektoru ve insanlariyla Turkiye bence Hollanda'ya daha ustun, ozellikle ortalamanin uzerindeki sosyoekonomik siniflar icin. (Sosyoekonomik sinif jargonunda A ve B diyebilecegim gruplar icin). Turkiye Istanbul demek degil, trafik cilesi olmayan ve medeni onlarca sehir var Turkiye'de.
Bir kere hizmet sektoru Turkiye'de, bence, daha gelismis. bankadan daha dogru hizmet aliyorum, lokantada da garsondan daha iyi hizmet aliyorum. Hollanda'da dukkanlar saat 6'da kapaniyor, Cumartesileri 5'te, Pazarlari acik tek bir dukkan yok, sadece bazi lokantalar ve Mcdonalds acik. Turkiye'de ise dukkanin kapanma saatinden once alisveris yapmak icin kostur kostur ugrasmama gerek yok, hizmet daha yaygin saatlerde. Bu gibi bir cok sey var Turkiye'nin bence ustun oldugu.
2. Biz tek ebeveyn calismayi tercih ettik, obur ebeveyn evde cocuk bakiyor. Bu ne demek? daha az para kazaniyoruz. ama hayat standardimizi bastan buna gore kurduk. evimizin taksidini ona gore ayarladik, dusuk sosyoekonomik siniflarin yasadigi semtte yasiyoruz, ve is yerime uzakta, her gun bir saat sabah, bir saat aksam trenle ise gidiyorum, bunun 20 dakikasi yagmurda karda kista yuruyus, yani Istanbul'da calisan ve arabasi olmayan bir beyaz yakalidan cok farkli degil (yarim saatlik tren yolculugunda oturabilecek yer bulmam disinda). tatilimizi 5 yildizli degil, 3-4 yildizli otelde yapiyoruz. disarda yemek yemiyoruz, alisverisin ucuzunu buluyoruz.
Boylece cocuklarimizi aralarinda sevgi iliskisi olmayan insanlara birakmiyoruz, altini biz degistiriyoruz. Ikizler 23 aylikken bezi birakti, 27 aylikken oyun okuluna, yani bir cesit preschoola basladi. Cocuklarimizin altini degistirmeyi baskalarina emanet etmek istemedik.
Bu dediklerimi Turkiye'de yasasaydik da yapabilirdik. Bu madedede yazdiklarimin ulke ile alakasi yok. Ama benim isimi yapan, bizim egitim durumumuzda birinin dusuk sosyoekonomik semtte bir evde yasamasi, arabasinin tatilinin belli standartlar altinda olmasi Turkiye'de yadirganirdi. Biz o yadirgamalari ipler miydik, o ayri.
Cocugun yasaminin ilk 3 yilinda anne-baba egitimi, 3-6. yillarinda ise anne-baba VE okul oncesi egitimin cok buyuk onemi var. Bir ebeveynin evde kalmasinin nedeni bu. Kocam calismak isteseydi ben evde kalirdim.
3. Hollanda'nin Turkiye'yi dovecegi tek bir konu var: okul oncesi ve okul egitimi! Okul egitiminde ciddi bir felsefe farkliligi var Turkiye ve Hollanda arasinda (ve gordugum kadari ile bati Avrupa ulkelerinde de bu boyle). Bu durum parayla, cocugu ozel okula gondermekle cozulecek gibi degil, cok derin bir ucurum var.
Bu arada Turkiye'ye dondugumuzde 3 cocugu birden ozel okula gondermek de gercekten cok dusundurucu bizim icin, bakalim hayat ne getirecek bize.
Türkiye'de bahsettiğin hizmet sektörünün gelişmiş olmasının nedeni insan gücünün/ emeğin ucuz olması. Emek gerektiren her türlü iş Avrupa'da da Amerika'da da Kanada'da da çok daha pahalıdır. Bunun da bizim ülkemizin insanın emeğini sömürmeye müsait olan yapısıyla ilgisi var. Ben bunun hiç olumlu bir şey olduğunu düşünmüyorum.
Diğer maddeler tamamen kişisel zaten. Bana sorarsanız da yaşam kalitesi Hollanda'da da diğer Avrupa ülkelerinde de çok daha yüksek. Yaşamdan anladığım farklı çünkü 🙂
Eren
eren, bence turkiye'de soyle bir sorun var. yasam kalitesi ve is tatminini ayni sehirde bulmak mumkun degil. mesela Mersin, yasam kalitesinin cok yuksek oldugu bir sehir. deniz, hava, gunes, opera bale, kultur sanat, yemek, tenis turnuvalari, hersey var. niye gitmiyorum, cunku is hayatinda beni tatmin edecek bir ortam, beni mutlu edecek is yok.
is gucunun ucuz olmasi insani acidan olumsuz bir sey, kabul ediyorum, ama Avrupa'da abartilmis durumda. son ekonomik krizde welfare state cokmeye basladi, yakinda cinliler gelince zaten anlayacaklar hanyayi konyayi.
bu arada avrupa ile abd aslinda oldukca farkli.
bu arada isveç, abd bir yana, avrupa'dan da farklı, şahsına münhasır bir yer. bu yüzden de yazımı çok detaya girmeden yazmaya çalışmıştım. fakat yorumlarda tartıştıkça mecburen ülkeye dair detay verir oldum. türkiye'ye dönmek mi yurt dışında kalmak mı tartışmasını isveç'te yaşamak örneği üzerinden yapmak çok doğru değil.
Sahiden de İsveç dünyada özel bir konumu olan bir ülke. Refah devleti ve kadın ilişkisi de özel bu ülkede.
Malesef yalnızca ülkemizde değil tüm dünyada kadın anne olarak yeterli değeri goremiyor. Hakları çok kısıtlı. ..
Bebisler direkt etkileniyor bu durumdan elbette. "Modern toplum" "modern zamanlar" üzerine daha geniş bir yelpazede söylenecek çok şey var.
Tam bir delilik hali anne ve kariyer meselesindeki manzaralar. ..
Elbette hele bir de İstanbul gibi bir yerdeyseniz katmerli zorluklar. ..
Ben de yurtdışında anne olmak üzereyim ve bu yazıyı bir solukta okudum, elinize sağlık! Türkiye'ye dönmeyi düşünmüyorum çünkü çocuğuma daha adil, huzurlu, programlı bir gelecek vermek istiyorum ve bu da şu an yaşadığım ülkede daha olası. Evet çalışan ve bundan çok zevk alan bir kadındım ve şu an doktora ile yarı zamanlı çalışıyorum, bebekten sonra ilk 6 ay da geçince çalışma yaşamıma ne kadar aktif döneceğim korkusu bende de var ama bebeği tanıdıkça, onun tepkilerine göre bu kararımı şekillendirmeyi daha uygun buluyorum. Siz de çok doğru bir karar vermişsiniz, umarım keyifle büyütürsünüz kızınızı! Sevgiler.
sevgili öğrenen anne, yurt dışında hamilelik geçirmenin ve doğum yapmanın da kendine özgü zorlukları var tabii.
9 ay boyunca pohpoh da pohpoh bir hamilelik geçirilmiyor bu bir. hamileliğini kendi kendine nasıl sessiz sakin geçirdiysen aynı sukunette bebeğini doğurup kucağına alıp evine gidiyorsun. sonra gene tek başına bebek bakıyorsun. iyi günde olsun kötü günde olsun hep yalnız olacaksın. buna kendini hazırla mutlaka 🙂
Eşim olacak ya yanımda yahu 🙂 Ne güzel moral vermektir bu ayol. Türkiye'deki ilk ayda kapını aşındıran binlerce ziyaretçi, herşeye karışan akraba topluluğu falan beni daha çok geriyor inan ki. Sukuneti tercih ederim 🙂
Oncelikle sunu soyleyeyim, onyargi ya da yargiyla yaklasmiyorum. Herkesin karari kendi aile yapisi icerisinde dogrudur. Herkesin yasadigi da farklidir.
Ben "kendim buyutmek" kismina takilmis idim. Aciklamanizin ardindan anliyorum ki, gene kendiniz buyutmus olmayacaksiniz. Belki 1 yil. Ama sonrasinda gene bir "bakan kisi" bulunacak. Sadece birlikte gecireceginiz zaman daha fazla olmus olacak. Ayni seyi Turkiye icerisinde de yapmak mumkun mu? Mumkun! Hem de pek ala mumkun. Ama en "ala" olani istemeyeceksiniz isiniz, eviniz, arabaniz, sosyal cevreniz, gittiginiz lokantalar, gezdiginiz mekanlar en "ala" olani olmayacak.
Cogu insanimiz(sizi bunun disinda tutuyorum), Turkiye'de "en" lerin pesinde kosarken o bahsettiginiz isyeri tutsakliginin agina dusuyor insanlar.
Avci, toplayici topluluklar zamaninda insanoglu tum ihtiyaclarini gidermek icin gunde sadece ve sadece 4 saat harcarmis! Bununla gunumuz kosullarini, hangi ulkede ve hangi sehirde olursaniz olun, kiyaslayin! Geri kalan zamani kim ya da kimler icin harciyoruz?
Ben 6 sene Ingiltere'de yasadiktan sonra Turkiye'ye dondum. Bu kararimdan da gayet memnunum. Bugun hersey bedava, haydi Ingiltere'ye deseler, ne cocugumun egitimi ne de baska birsey icin(Allah'a buyuk soz olmasin! Zira hep buyuk lokma ye ama buyuk konusma derler, benim icin de pek gecerlidir bu laf :P) tekrar Ingiltere'ye donmek istemem. Major donus sebebim saglik idi. Ingiltere'nin harika, muthis, dehset saglik sistemi bel fitigim oldugunu bilemedi 🙂 Dogumun hemen ardindan bel fitigi ameliyati gecirdim ve kesin donus yaptik Turkiye'ye. Dogumu da Turkiye'de yapmayi tercih ettim. Hayatimin en dogru kararini verdigime inaniyorum. Dogum, inanilmaz solen havasinda gecti. Akrabalar, arkadaslar, dostlar hep yanimizda idi. Ardindan bebegim hep sevgiyle, ilgiyle buyudu. Bu da kisisel gelisimi icin cok ama cok sey katti. Daha hizli konustu, daha sosyal oldu, daha seven ve sevilen bir cocuk oldu. Ayni seyleri Ingiltere'de yasayabilecegimizi hic zannetmiyorum. Hep bir mesafe var orada insanlarin arasinda. Dogulular belki kultur olarak en yakin olanlar ama orada yasadikca her insan, havasindan suyundan orasiyla benzesiyor gene de.
Egitim sistemine gelince… Gene Ingiltere ile Turkiye kiyasi gerekirse, en kotusu bile oradakinden cok daha iyi bence. Tek fark var, orada gorerek ogreniyorlar, Turkiye'de de ayni seyi bizler aile ici egitimle kazandirabiliriz cocuklara.
Kendimin buyutmesi kismina gelince… Ben de ayni yonde yaptim tercihimi. Cocugumun yabanci bir el tarafindan buyutulmesini, konusmasiyla, adetleriyle o kisiye benzemesini istemedim. Bu yan komsum bile olsa! Ne yaptim? Calisma hayatina geri donmeyerek, az ile yetinmesini ogrendim. Oturup calistim. Kariyerde bambaska bir yone dogru ilerledim. Cocugumu nasil saglikli beslerim sorusu ile ciktigim yol beni bu yaz permakultur tasarim sertifikasi kursuna goturdu. Oncesinden de 3 senedir okuyarak ogrenmeye calistigim bir konu idi. Simdi hayatima verdigim yon cok farklilasti, anlam kazandi. Kizimin egitim kurumu baglantisini, doga ve cocuk dersi ile sagladim. Begendigim bir anaokulu ile gorustum. Ben orada ders vermeye basladim. Kizim da takas yoluyla okullu oldu. Simdi birlikte gidip geldigimiz, doga ile icice konulari isleyebildigimiz bizi dinleyip, anlayan bir okulumuz var. Bir baska arkadasim daha cocugu yokken, okullara bir proje goturdu ve su anda Sancaktepe belediyesi ile birlikte, okullarda permakultur bahceleri kurmaya basladilar. Elbette egitimi de vermeye.
Ozetle, hersey hayata baktiginiz pencereye bagli. Bana sorarsaniz, ben cocugumu "kendim" buyutuyorum ve bundan da cok mutluyum.
Ve yeniden soruyorum, siz cocugunuzu kendiniz buyutmus olacak misiniz?
Sevgiyle…
ben 20 yil almanyada yaşadim ve 9 yıldır ingilteredeyim egitim konusunda okuldun okula farkli olabilir kötü bir tecrübe yaşamiş olabilirsiniz sistem olarak her ülkede kusur bulabilinir ingilterede devlet okullari fena degil özel okullari cok iyi üniversiteleri zaten bilinir amerikadan sonra en iyi üniversiteler sayisi ingilterede almanyada okudum ve oradaki okulların daha iyi oldugunu düşünmüyorum kültür farklılıgı aile ve arkadaşlariniz cocugunuzun daha çabuk tr'de gelişmesinde faydasi olmuştur
ingilteredeki devlet hastanelerden bende memnun degilim teşhisler eksik ve yanliş olabiliyor ama sigortasiz yaşiyan her vatandaşa ücretsiz
sıgortasini yapan özel hastanelerde cok iyi standardlarda muayene olabilir.
Gökan
yukarda anlattım ama bunu. hergün makul bir saatte anne babanın çocuğunu alıp eve gelmesi ile akşam o uyuduktan sonra eve gelebilmeleri arasında bir fark görmüyorsanız, sizin için zaten sorun yok.
amerikan filmlerinin dediği gibi: it's not you, it's me!
bi de merak ettim. siz anne olarak alternatif bir hayat yaratmışsınız. ne güzel çocuğunuzun yanındasınız. peki baba? evin babası saat kaçta evde olabiliyor?
Baba da evde 🙂 Evden calisiyor 🙂 Ne zaman isterse de bocuk babayla iletisim kurabiliyor.
Ben de soylemistim ya, kendi dunyamizi yaratmak, o dunyada neyi ne sekilde kabul edebilecegimizi belirlemek bizim elimizde.
Bizi mutlu eden bu!
Ve Turkiye'de de mumkun 🙂
Tam da bu yüzden yukarıda çok katıldığım Hz. Ali'nin sözünü paylaştım. Eğer insan kendi ülkesinde kendi dünyasını yaratmak zorunda kalıyorsa mutlu olmak için çok da yurt dışına gitmemeyi seçmiş olmuyor. Yurdundan ve yurdunun gerçeklerinden izole bir hayat yaşamayı seçmiş oluyor ki bunun adı da ¨ülkemde yaşıyorum¨olmaz. ¨ülkemin sınırları dahilinde yaşıyorum¨ olur. Trükiye'de mümkün olan sadece bu. o kadar 🙂
Ben ayni goruste degilim BYBO 🙂 Kucuk Kara Balik'larin sayisi arttikca suru olusturacagina inaniyorum. Kacmak degil, yerinde cozum bulmak ve hatta gerekiyorsa savasmak benim felsefem.
Buldugumuz butun bahanelerin aynisi Ingiltere'de de var cunku biliyorum, yasadim 🙂 Gozlerimle gordum.
Ve gene diyorum ki, o isverenleri o hale getirenler de bizleriz ve hirslarimiz! Bir zamanlar denetledigim bir tekstil firmasi demisti ki, ben iyi yemek vermek zorundayim, yoksa yandaki fabrikaya kaciyorlar 🙂 En egitimsiz isci bile bunu yapabiliyorsa, biz prangalari kendi kendimize takiyoruz 😉
bu pek görüş meselesi değil aslında. küçük kara balıklarla ne türkiye'nin eğitim sistemini değiştirebilirsin ne de balıkların medeni ülkelerdeki insan haklarına, yaşam haklarına, yaşam alanı haklarına kavuşmasını sağlayabilirsin. Bunu başarabilirsen zaten peygamber gibi bir şey olursun 🙂
yapabileceğinin en iyisi senin yaptığın gibi çevreni iyileştirmek ve daha yaşanabilir hale getirmek. bu da iste ya da isteme seni türkiye gerçeklerinden soyutlar. şu anda da soyutsun zaten çünkü mesela hem anne hem baba evden çalışılan aileler türkiye için ancak hayal olabilir 🙂
yapabileceğin bir başka şey de tıpkı yukarıda son derece arrogant bir şekilde yapıldığı üzere istanbul'u türkiye'nin geri kalanından ayırmak ve ¨bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın¨cılık yapmaktır ki herhalde bir ¨vatansever¨in yapabileceği en ironik harekettir.
İşte böyle 🙂
Hasa hic oyle bir niyetim yok 🙂
Ama bu mumkun! Ayrica senin medeni dedigin ulkeler gercekten medeni mi? Medeniligin olcutu ne? Neleri referans almaliyiz, neye bakmaliyiz?
Ben sokaga adimimi attigim dakika butun gerceklerle iciceyim ve sokaktayim! Uzayda degil 🙂 Uzakta da degil, gayet icinde yasiyorum, somut, elle tutulur, gozle gorulur bir halde.
Tum bunlari Istanbul disinda bir ilde yapabilmek ise cok daha kolay. Hem maddi, hem de manevi acidan.
Anne, baba evden calisan aile de bir tek biz degiliz. Ornekler cok 🙂
Eren, acik ve net olarak bir tek seyi soyluyorum ben. Yapmak istiyorsan yerin ve zamanin onemi yok. Dunyanin neresinde olursan ol, begenmediklerin var. Buna ne oranda katlanabildigin ya da ne kadarini ne kadar hazmedebildigin onemli. Gene dunyanin neresinde olursan ol, aile, arkadaslar, sosyal ortam cocuk gelisimi icin onemli ve ben bunlari yakinimda istedim. Sikayetlerim yok mu? Var ama o sikayetlerin baska turlusu Ingiltere'de olsaydim da var olacakti. Patagonya'da olsaydim da 🙂 Neticede biz makine degil insaniz 🙂
MEdeniyetin ölçütlerinden birkaçı mesela insana insan olduğu için değer verilmesi, haklarının gaspedilmemesi, nüfus cüzdanına bakılmaması, zorunlu cart dersi curt dersi verilmemesi, bilimin geri kalan herşeyin önüne geçebilmesi, potansiyeli ve yetenekleri yüksek çocuklara hakettikleri eğitim fırsatının verilmesi, kadının gece rahat rahat dokağa çıkabilmesi, devletin vatandaşa hizmetle yükümlü olduğunu kabul edebilmesi, azınlıkların da çoğunluğun sahip olduğu bütün haklara sahip olabilmesi, devletin sanatı ve sanatçıyı kısıtlamaya kalkışmaması, olimpiyatlara haazırlanan insanların kendi eğitimlerinden kendilerinin sorumlu tutulmaması… daha sayayım mı?
Benim için yapmak istediğim bir şey için yerin ve zamanın çok önemi var. Benim sporcu olma ihtimali çok yüksek olan bir çocuğum var ve biliyorum ki burada her türlü imkan önüne seriliyken orada yaşaması durumunda köstek üzerine köstek olunacak kendisine. tıpkı annesiyle babasının yaşadığı gibi ne aklının ne emeğinin karşılığını alamayacak. her ne yapmak istiyorsa kazıyarak tırmalayarak yapmak zorunda kalacak.
senin meseleleri basite indirgemeyi başarabilmiş olman çok iyi. başka türlü mutlu olamaz insan 🙂
Onu da soylemistim 🙂 Beklentiler 🙂
Her zaman "Basit Guzeldir", "Kucuk Guzeldir" 🙂
Okuma icin http://basitbiryasam.blogspot.com/2011/05/small-is-beautiful-iyi-bir-baslangic.html
Turkiye de anne eger egitimci degilse yarim zamanli bir isi yoksa gercekten calisma saatleri cok zor hele ki ozel sirketlerde 7-8-9 dan once is bitmez hafta sonu cumartesi bile doldurulmaya calisilir bir arkadasim bebegi oldu,baba oldu bebek iznini kavga ile alabilmisti patronundan " senmi dogurdun,annesi var karinin yaninda o bolgede sorumlu yok isinin basina " demisti patronu 🙂 cocukla ilgilenmek icin ustune bu calisma sartlarinin trafik ,isyerindeki stres eklenirse insanda ne kalir cok zor gercekten katiliyorum ..ayrica yurtdisinda hayat biraz daha rahat insanlar daha sakin buda tabi yasam kalitesini yukseltiyor bana gore is yerinde bile bu hisseidliyor ,diger yandan tek maasla Turkiye de normal sartlarda ozel okul ,ozel egitim vermek cocuga aileleri zorlar bazi kisiler icinde imkansizdir eger guzel okul denilirse bahsedilen sartlarda 2 kisi iyi islerde calisicak veya baba turkiyenin ortalamasindan iyi kazanicak evet bu sartlarda olanaklar saglanir cocuk icin devlet okullarinda ise sistem bozuk her grupta bir ozel okul konusu bosa her sn acilmiyor sanirim ..yurtdisinda oldugum icin degisimleri takip edemiyorum ben egitimde surekli yeni bir yenilik geldiginden bu izlenime kapildim ben egitimde anneler hep telasli bu konudan gruplarda okuduklarima gore yoksa neden herkesin ozel okul soru isareti olsun iyi olsunda buda maddi duruma bakiyor birde calis calis egitim ver cocuguna zor gercekten egitim bence temel olmali ben bunu istemiyorum hayatimda .ben sahsen cocugumun egitimi icin donmeyi dusunmuyorum akil sagligi icinde yurtdisinda yasamamasi taraftariyim stres ,trafik olumsuzluklar insanin hayatindan caliyor 29 yil Turkiye de yasamis , 4 yil yurtdisinda yasamis biri olarak rahatim istemiyorum burda bir duzenimiz var mutluyum bunu bozmak kumar oynamak gibi geliyor bana her insanin sartlari farkli tabiki kararlarida buna gore degisiyor mutluluklar diliyorum ..
http://zaytung.com/sondakikadetay.asp?newsid=207348
ankara'lılar da hep böyle söyler. tabii istanbul'da yaşamayan ankara'lılar 🙂
Sedef'e çok hak veriyorum. Bende hamileliğimi sakin sakin okuyarak,bol bol müik dinleyerek, doğum hazırlık kurslarına giderek, bisiklet turları(8.aya kadar bisikletten vazgecmedim) ile geçirdim. Aman çok ye, şunu yapma ,bunu yapma diyenim olmadığı için ve korkunc doğum hikayelerini anlatan anne yoktu hiç etrafımda bu konularda şanslıydım. Kızımı yurtdışında cok rahat normal doğum ile doğurdum ve eşimle yalnız büyütüyoruz. Eşim çalıştığı sürece tekbaşıma baktım. O gelince her işi bölüşüyoruz .Ne benim ne de eşimin ailesinden kimse yok yakınımızda. Zorluklarını da (bel ağrılarımın beni yatağa bağladığı dönemde mesela) faydalarını da gördüm. Kızım şuan 3 yaşında. Burdan Türkiye ye dönmeyi düşünmemiz biraz zor çünkü eşim Alman ve hiç Türkçe bilmiyor. Ancak son 3 yıldır iklim değişikliğinden dolayı güneye yerleşme fikri aklımıza girip çıkmakta. Antalya Olympos' a 2001 den beri yılda 2 kere giderim (Luna doğduktan sonrada hiç değişmedi hatta o doğmadan önce Antalya ucak biletini almıştık o tarihe 3 aylık olacagını düşünerek). Orada ki yerlilerle içli dışlı olmuşken oradan bir pansiyon alıp işletsekmi hem de kızımız cennet gibi yerde ,ılık bir iklimde büyür diye düşünmedik değil. Ancak bu düşüncemiz Türkiye deki yaşam şartlarını( hele de aile olarak) buradaki ile kıyaslayınca ( politika, eğitim sistemi, sosyal imkanlar,sağlık sistemi vs ) suya düştü her seferinde. Hele ki İstanbul u çok seven biri ve 9 yıl yaşamış biri olarak tatil ve arkadas ,aile ziyareti dışında dönüş yapmayı ( büyük konuşmak istemiyorum) şimdilik hiç düşünemiyorum. İstanbul her gittiğimde beni bir kez daha büyülüyor ancak Luna bebek iken bebek arabası ile İstanbul da dolaşmanın zorluklarını anlatsam yorumum çok ama çoook uzar 🙂 Dönmek isteyen dönsün ,ama ben almayım 🙂
Sedef'e ve Eren'e tesekkur ederim, bu yazi ile bu tartismayi actiklari icin. yurt disinda yasamis veya yasayan farkli annelerin bakis acilarini gorme firsati buldum.
Tomris Sedef'in hikayesi benim için de çok yol gösterici oldu. Çok uzun yıllar kalıp ile dönmek arasında tereddütteydim, son yıllarda ülkemin gidişatı beni daha çok umutsuzluğa sürüklediğinden kalmaya doğru meyletmeye başlamıştım. Sedef'in tecrübesi geri dönmenin hata olacağına dair ikna etti beni.
Bunun yanında bir de dönmüş olan arkadaşlarımızdan dinledikleirmiz var. Onlar da tıpkı yukarıda tariifni ettiğim gibi izole bir hayat yaşıyorlar. Kendi küçük komünleri var, dışına çıktıkları an mutsuz olduklarını söylüyorlar ve sık sık bizi olduğumuz yerde kalmamız konusunda uyarıyorlar.
Yine de önümüzdeki 10 yıl ne getirir bilinmez. Belki dağlarına bahar gelir memleketimin 🙂
E
Eren, yok oyle bir komun momun 🙂 O senin kararin bence!
Hersey ne istedigin, neye nereden baktiginla alakali!
bak ne diyorum yorumumda, dikkatli okumak önemli: ¨Kendi küçük komünleri var, dışına çıktıkları an mutsuz olduklarını söylüyorlar…¨ yani neymiş? benim kararım değil onların bana söyledikleriymiş.
Sen mutluysan mutlusun Dilek, neden kızıyorsun ki? Biz orada mutlu olacağımızı düşünmediğimiz için burdayız. Bu kadar basit 🙂
E
Valla kizarsam pek gulmem Eren 😛 Bodoslama mi, lodoslama mi olur yol, yon bilmem 😛
Mutluyum ve komunum yok. Uzaktan o gun mu, bugun mu derken, pek donesi olmayabiliyor insanin. Dedigim gibi nereden baktiginla alakali. Ayrica gene soyledigim gibi, herkesin kendi aile kosullari, yasam tarzlari farkli oldugu icin, birininki digerine uymak zorunda degil. Ama hersey kotu degil. Bir defa ben cocugumun akrabalariyla, aile buyukleri ile birlikte buyuyor olmasini baska hicbirseye degismem! O kadar mutlu ki! Dur sen sunu cok seversin ondan da yapayim 😉 😛
Tabii ki herşey kötü değil. yok deve! herşey kötü olsa her sene tatile gitmeyiz. nefis memleket. rakı güzel kebap güzel. anamız babamız güzel. oh!
(Not: Konu hakkındaki son yorumumdur.)
😀 😀 😀
Ulkede gazeteciler sebepsiz yere yıllardır mahkumlar. Sırf konustukları icin, akıllarındakini kagıda doktukleri icin hucre hapsinde curuyor insanlar. Yargı sisteminin nasil isledigi malum. Diger problemleri cogumuz yazmıs yukarıda. Bu sistemin icinde cocuk yetisir tabi ama neyi ogrenir? Ben firsatim varken cocugumu insan haklarına saygili, yargının bagimsiz oldugu, saskaloz insanlarin ulkeyi yonetmedigi bir ulkede yetistirmeyi akrabalara yakınlıga, rakıya kebaba tercih ediyorum. Donmeyi dusunen tum arkadaslarıma da tersini salik veriyorum. Kisisel tercih tabi ki.
Sima, saskinliklar her ulkede doz doz. Ingiltere de benim icin hic gulluk gulistanlik degildi. Nitekim, nukleer silah yok diye rapor veren vatandasi yol kenarinda arabasinin icinde olu bulundu. Minik bir haber olarak yazildi, cizildi bitti! Di'nin olumu muammasi devam ediyor, edecek… Daha bir suru benzer sey… Hatta sabahlari Trisha'dan booo gelmisti, kanal zapliyordum. Programlardaki saskinlik bile var mi? Var! Her ulkenin icerisinde benzer durumlar var. Bu senin saydiklarin elbette inkar edilemez, yok sayilamaz ve bizi uzuyor. Ama hicbir ulke digerine gore sutten cikmis ak kasik degil. Buradaki yonetimin okullara yansimasindan endiseli bir arkadasimiza sormustum, nativity play'de oynarken cocugun icin daha mi rahat olacak? Benim olmayacak! O akrabalar gene iyidir, her acidan 😉 dunya gorusu dahil, dunya insani olmak dahil.
Şima'nın bahsettiği insan hakları sorunlarına kıyas olarak ¨Di'nin ölümü¨nü bahis mevzu etmen ancak şaka olabilir diye düşünüyorum. Şaka di mi? Komik ama 🙂
E
Ben saibelerden bahsediyorum Eren! Insan haklari ise o da insan ayrica 😉
:))) yau de get!
türkiye'de işlenen faili meçhul cinayetlerle, hukuksuzluklarla ingiltere'nin lady di'sinin ölümünü aynı kefeye koymak?!
yahu hiçbir haksızlığın olmadığı, yanlışlığın yapılmadığı, adaletin şaşmadığı bir yer olabilir mi yeryüzünde??? ama bunların devletin eliyle insanlara yapıldığı, yasaların yoldan çıktığı, toplumda bireysel ahlak denen şeyin feci erezyona uğradığı bir ülkeden bahsediyoruz. işçi ölümlerinde dünyanın lideri konumunda, anne bebek ölümleri, kadın cinayetlerinde yüz kızartıcı rakamlara ulaşılmış bir memleketten bahsediyoruz. söylenenin aksine eğitim ve sağlığın paralı olduğu bir ülkeden. daha kötüsü parası olanın bu en temel insan hakkı olan hizmetlerin alasını alırken parası olmayanın çocuğuna bunları veremediği bir ülkeden!
ama konuyu yazımda buraya hiç getirmemiştim. getirsek söylenecek şey tonla çünkü ve aslında kimse bu yüzden ülkesini terkediyor değil. en azından ve çok şükür ki henüz değil. inşallah bu ülkenin insanlarının kaderinde bu yoktur. çünkü uzak değil yakın geçmişte ve yanı başımızda bunu yaşayan bir toplum mevcut. yüzbinlerce insanın can güvenliği olmadığı için çocuğunu ülkeden yolladığı bir ülkeye komşu bir ülkeyiz biz. izlememiş olanlarınıza gerçek bir hayat hikayesinden uyarlanmış, bol ödüllü, çok güzel bir animasyon olan persepolisi ya da kitabını tavsiye ederim.
ben bunlara gelene kadar çok daha basit ama bir yandan da önemli gördüğüm bazı sorunları aşamadığım için istanbul'da kalmak yerine stockholm'e dönmeye karar verdim. efendim benim kocam akademisyen değil, yapacağı hiçbir işten de saat 5'te çıkıp eve gelmesi mümkün değil türkiye'de. ben de bu yaştan sonra arka bahçede kültür mantarı yetiştirelim kursuna gidip sertifika filan almak istemiyorum. bakın anahtar kelime bu zaten: istemiyorum. anne oldum diye ülkenin şartları bir kadın olarak çalışma hakkımı elimden alıyor.
neymiş bu şartlar, grupta bazı arkadaşlar ısrarla inkar ettiği için, tekrar edelim:
-çalışma şartları yasalarla düzenlenmediği için iş hayatı bir kaos. mesai saatleri yasa ile düzenlenmediği için çalışan anne-babanın çocuğunun evde bir bakanının olması şart. şart. şart.
-okul öncesi dönemin devlet tarafından altyapısı oluşturulmamış. şehrin bir yerlerindeki, 1.5 yaşında çocuk kabul eden okulu buldunuz ve o okul da ne şanstır ki saat 7'ye kadar çocukları tutan nadir okullardan biri diyelim ki (çünkü çoğunluğu saat 5'te kapanıyor), gene de çocuğu okula götürüp getirecek birisi şart. şart. şart.
şartlar böyle olduğu için kariyerinden, çalışmaktan vazgeçen kadınların aslında hepsi kendi seçimleri ile değil, zorunda oldukları için evde kalmış oluyorlar bu durumda. buna kendileri karar vermiş olsalar bile. diğer seçenek olan çalışan anne-babanın çocuğuna bir başkası bakar modelini istemiyorlarsa bunu yapmak zorundalar.
Ha bu arada, ben de gazeteci kiziyim 😉
şüphesiz lady di de insandı. ancak di'nin ölümü ile insan hakları arasında bağ kurmak abesle iştigal olur. biz insan hakları ihlali dediğimizde, devletin yurttaşlarının haklarını ihlal etmesini anlarız. memleketimizden örnekler say say bitmez. sima hanımın belirttiği, yıllardır ceza evinde tutulan gazeteciler iyi bir örnek olabilir.
Niye sadece Di'ye takildik ki? Baska ornek de vardi orada… Ben haksizligin her tur ve boyda insana, her kosulda yapilabilecegini ornek vermek istedim. Ister prenses, ister koylu, ister bilimadami olsun. Ustelik adi medeni olarak gecebilen bir ulkede! Somurge ve somurgeciligi iyi bilen bir ulkede. Belki kendi ulkesinde yokmus gibi gorunuyor (ki var, binlerce ornegi var kendi ulkelerinin icinde bile, size tek tek haberleri bulabilirim) bunun yaninda dunya uzerinde yapilanlar da ayri saibe konusu. Onlarla kiyaslama bile kabul etmez burada olanlar. Velev ki, gene burada olanlarda kimlerin parmagi var onu da bir dusunun yargiya varmadan, aynaya bakmadan once!
Berceste bu Leydi Di'li Mi'li mesajlarını Zaytung'a sattım.
Kardan payima duseni isterim o zaman 😉 Du bi de bu var, 😛
konuyu dağıtmak istemem ama lady di muhabbeti aklıma şunu getirdi 🙂
http://www.youtube.com/watch?v=M95_XBL0BPw
Hahaha bizim Berceste'nin hayatı da Di'nin ölümünden sonra dramatik bi değişim göstermiş ama. Kahrolsun trafik kazalarında ölen prensesler için komplo teorileri üretip bizim kafamızı karıştıran rezil düzen! Bu mu insanlık!
Hay Di'nin hayaleti carpsin sizi emi! Takildiniz ve bir adim sonraya gecemediniz, ne dedigimi de anlamadiniz gitti… Egitimli insanin anlamak istememesi de boyle oluyormus ne guzel! Hele filmcik ne kadar yerli yerinde, ozellikle de birkac karesi ne kadar uygun kelimelerle ifade edebilmek naaaa mumkun!!!!!!
Isvec'te anaokullari duzeni ve buldugunuz cozumu gercekten ogrenmek isterim. Neticede madem birseyleri sorguluyoruz, ogrenmmek hakkimiz, hele Amelie'nin fantezilerini bile ogrendikten sonra!
Pardon da sayisiz insanimizin sirf yonetimdekilerin begenmedigi seyleri soyledigi icin saatler degil, gunler degil, haftalar degil, aylar degil, yillarca hapiste, hatta hapsin katile bile reva gorulmeyen tecrit makaminda tutulmalarina verilen cevaba Lady Di'nin olumuyle (veya faili mechul bir kisinin oldurulmesi veya cocugun nativity play'de oynamasiyla) karsi ornek verirsek olacak budur Bercestecigim. Anliyorum her ulkede haksizlik var demeye getiriyorsun. Ama ben "prensesi paparazzi kovalamis da trafikte olmus ama daha cozulmemis" i cocuguma anlatirken insanligimdan utanmam. Ulkemin yargi sisteminin bahsettigim sayisiz insani hapsettigini anlatirken bir yandan da "adil olmak lazim" diyemem. Dersem zaten milletimin cogunlugu gibi yalanci olurum.
Ben Ingiltere yerine Amerika'da yasiyorum, yasamaya devam edecegim. Kesinlikle problemsiz bir ulke degil. Oyle oldugunu savunan da yok. (Ya da ben savunmuyorum.) Isvecteki sosyal guvence, anneye babaya saygi orada isverene bagli. Ama artilari yine de benim gozumde Turkiye'den fazla. Ama bana "Turkiye'deki problemlerin benzerleri heryerde var" demek kafayi kuma sokmak gibi geliyor.
Ulkemin problemleri bunlardir, ama ben buna ragmen burayi seciyorum demek ayri. Problem her yerde var diye mukayese edilmesi bile komik problemleri denk gormek ayri.
lady di dün gece rüyama girdi. ingiltere'den zamanında ben de çok çektim dedi. keşke isveç'teki anaokullarından haberim olsaydı dedi. alır çocuklarımı oraya giderdim dedi. ben ettim sen etme dedi 🙂
Sedef, konusmanin, tartismanin kalitesini dusurerek, kucuk cocuklar gibi na'niiik na'niiik seklinde bagiran birini goruyorum karsimda!
Oysa ben orada buldugun, Turkiye'dekinden farkli cozumu sormus idim.
Sen istiareye yat(hazir memleketteyken, bura insani gibi konusayim :P), belki Di sana onu da soyler!
Berceste, sen Di dediğin andan itibaren konuşma ciddiyetini ve kalitesini kaybetti zaten. Ciddi ciddi cevap istiyorsan abuk subuk kıyaslamalar yapmamalısın. Aksi takdirde ciddiye alınman mümkün değil.
(Ayşe'nin önerdiği gibi kafanı kumdan çıkarmak yardımcı olabilir)
Sen ora insanı gibi davranmaya devam et bakalım neler olacak 🙂
daha önce de demiştim. konuyu isveç-türkiye milli maçına çevirmenin anlamı yok. konu bu değil!
ben yazımda isveç'te yaşamaktan, oraya geri dönmekten, adres vermekten öte pek bahsetmemiştim. konuştukça, sorulduğu için detay verdim.
konu şuydu ki, neden yurt dışında yaşayan insanlar, hele ki çocukluysalar, elbette çok da istedikleri halde, memlekete dönmekte tereddüt ediyorlar, dönemiyorlar.
bunun sebeplerini herkes biliyor. ben de bilmenin ötesinde bizzat yaşayayazdım diyelim ve bir kez daha dile getirdim.
türkiye'de ister mavi yaka, ister beyaz yaka olsun, kanunlar yapılmadığı, kötü yapıldığı, yapılanlar da adam gibi uygulanmadığı için, herkes çok kötü şartlarda çalışıyor. bu, insanların hem beden, hem de ruh sağlığını kötü etkiliyor. aileleri kötü etkiliyor. ve tabii çocukları da kötü etkiliyor.
türkiye'de eğitim sistemi çok kötü. ister mahalle okulunda olsun, ister en pahalı kolejlerde olsun tüm çocuklar aynı sisteme dahil. hepsi meb'ye bağlı çalışan okullar. tüm çocuklar aynı kötü müfredata maruz, tüm çocuklar aynı ezberci, baskıcı, saçma sapan sınav sistemiyle okuyorlar. sonuçta mahalle okulunda okuyan çocuk sütçü imam üniversitesi'ne atıyor kapağı, kolejli de diyelim ki benim gibi boğaziçi üniversitesi'nde okuyor. sonuç olarak yıllar boyu bu çocuklar aynı sistemde okuyorlar. hatta iddiam şu ki, kolejlinin ana babası çoooook daha fazla eziyet görüyor. işte yukarda bir yerde efendim atalım o prangaları, bunun sorumlusu biziz denmişti ya. gel de at bakalım, 2 çocuğun birden kolejde okuyorsa. en yakın çalışma arkadaşınız da, patron da ve tabii sistem de mutlaka arkanızdan 1 bardak su dökecektir geri gelin diye 🙂
bu sorunlarla yaşanıyor. dolce vita şeklinde yaşanıyor hem de. bunu da söyleyenler doğru söylüyorlar. her anlamda türkiye'de nasıl bir zenginlik var, nasıl. ama bunun bedeli de ödeniyor. ödemeyi kim nasıl yapıyor, onu herkes kendi bilir. ben de doğru bildiğimi yaptım. yaptığımı yazdım. anlattıklarımı anlayanlar olur, anlamsız bulanlar olur. ama vayyyyy türkiye'de yok böyle sorunlar demenin anlaşılır tarafı yok!
Sedef, Turkiye'de boyle sorun yok demek kadar sacma birsey olamaz! Ama benim dedigim sey hicbir ulke sutten cikmis ak kasik degil. Ben Ingiltere'deki egitim sistemini Turkiye'dekinden daha kotu buldum. Cok iyi okullar orada da parali. Bir tek halk okulu olan, iyi egitim veren okul tipi var, onun icin de sira var, evini degistirme zorunlulugun var(semte gore aliyorlar), evini degistirdigin halde o okulun sirasindan kaydolamama sorunun var. Ustelik ben Cambridge gibi elit, egitimli insanlarin oldugu bir sehirde yasadim. Arastirmalarda en iyi sehirler arasinda her zaman ilk 3'e girer Cambridge. Ingiltere'de merak ettigim tek bir okul var. Onun da dunyada baska ornegi yok 🙂
Yazmadim diyorsun ama devamli Turkiye'deki olumsuzluklardan bahsediyorsun. Olumlu olanlari da duymak, ogrenmek istiyorum. Senin formulunu duymak istiyorum. Cunku cocugumu kendim yetistirecegim diyorsun. Buldugun cozumu gercekten merak ediyorum!
Berceste Ingiltere ile ilgili yazdiklarini okuyunca tamam dedim; havasini sevmez, suyunu sevmez,insanini sevmez, kulturunu sevmez, yalniz kalmistir sevmez, saglik sistemini sevmez (ki bu konuda yazacaklarim var), ama " Ben Ingiltere'deki egitim sistemini Turkiye'den daha kotu buldum" diyecek bisey bulamiyorum. Nasil yani ben iki ulkenin egitim sistemini yan yana koymam bile birak karsilastirmayi.
Evet semtine gore okula gidiyorsunuz burda ama mecbur degilsiniz istediginiz okula gitmek icinde tasinmaniz gerekmiyor( tabi gitmek istediginiz okul 30 km. mesafede degilse); Ucretsiz okul servisi size istediginiz okula birakiyor. Bunu 3 okul degistiren arkadasimin kizindan biliyorum. Egitim sistemini kiyaslamayada hic girmeyecegim cunku mumkun degil!!
Saglik sisteminden dert yanmissiniz evet saglik sistemi cok yavas isliyor burda bi kan tahlilinin sonucunu acil degilse anca iki haftada alabiliyorsunuz mesela, acilde bekletilebiliyorsunuz ama Turkiye daha iyi diyemiyecegim. Ben dogumumu burda yaptim ve bi hafta hastanede kalmak zorunda kaldim. Gordugum muamele karsisinda afalladim cunku Turkiye'deki devlet hastanelerinde byle bi muamele gormedim; beni her ihtiyacina cevap verilmesi gereken onemli bi hasta olarak gorduler yasadigim en iyi tecrubelerden biriydi.. Turkiye'nin tersine saglik hizmeti ve ilaclar bedava calis yada calisma ferketmiyor.
Burasi ozgurlukler olkesi bunu yazarken abartisiz yaziyorum. Burda polis silah tasimaz mesela, siz kufredebilirsiniz hatta hirpalarsiniz ama onlar size asla dokunamaz!!! Turkiyede kisa bi sure once hepimiz izledik tv. lerde Basbakan gittigi heryere binlerce polisle gidiyordu ve her gittigi yerde savas cikiyordu. Kiyaslama yaparken lutfen elinizi vicdaniniza koyun. Ben bu ornekleri uzatirsan gunlerce yazmam gerekir.
Yukarida bi Di. dir almis gitmis bende kim diyorum bu Di. guzel ulkemin kapkaranlik yuzuyle kiyasladiginiz!!! :)) Guldurdunuz beni cook yasayin:)
Velhasilkelem Turkiye'deki trafik sorununu herkes biliyor, iste bu egitim sistemide trafik sorunundan on kat beter…
Ingiltere ve okul servisi???? Ucretsiz okul servisi!!!!
Ben bunu hic duymadim desem. Arabalari ile annelerin cocuklarini okula tasidigi disinda baska bir durum da goremedim desem. Ya Ingiltere ben dondukten sonra 4 yilda cok degisti ya da baska bir ulkeden bahsediyoruz! Iskocya, Galler, Irlanda olabilir belki ama Ingiltere'de ayni koyde oturdugu 500m uzaktaki okula cocugunu kaydettiremeyen arkadasim var benim. Cocuk dogar dogmaz iyi okul bulup, oraya dogru ev degistiren arkadaslarim var benim.
Dogumda kuyruk kemigi kirilan arkadaslarim, ameliyathanenin onunden sezaryen icin bekledigi halde dondurulen arkadaslarim da var. Acil baska birisi geldi, onu ameliyata sokuyoruz denilip! Gene kuyruk sokumu kemigi kirilan arkadasimin oglu forseps ile cikartildigi icin boynu yamuk kalmis bebekle aile hekimine gittiginde sapasaglam denilip, arkadaslarimin biyolog ve doktorali olmasi sonucu tortikolis olabilir suphesiyle Ankara'ya gidip, orada doktora kosmuslugu da var.
Polis diyorsunuz evet silah tasimaz ama o cop ile vurdugu zaman beynini dagitir 🙂 Elindeki aslinda gene guclu bir silahtir. Siz kac yildir oradasiniz bilmiyorum ama Londra metrosunda ise yetismek icin kosan bir gencin suclu zannedilip vurulmuslugu da var! O silah kullanmayan polisler nasil olmussa silah kullanivermisler!
Bakin benim niyetim Ingiltere kotu, Turkiye en ala demek degil ve hala israrla yorumlarda daha iyi oldugunu anlatmaya calisiyorsunuz. Hicbirisi sutten cikmis ak kasik degil diyorum ve bulunan cozumu de cok merak ediyorum.
Eger illa ornekleri cogaltmami isterseniz size bulurum. Ben sosyal denetci idim, dunya uzerinde 300 fabrika denetledim ve bunlari saydiginiz ulkelerin en bilinen markalarindan gelen talep uzerine gerceklestirdim. Ne bahsedilen Amerika, ne bir baskasi sutten cikmis ak kasik. Kendi ulkelerinde gostermelik durumlar varsa da baska ulkelerden acisini fersah fersah cikartiyorlar. Sizin Ingiltere'de yediginiz fasulye nereden geliyor? Ben yedigim zamanlar Zambia'dan geliyordu! Kavun Brezilya'dan mesela.
Ha Turkiye cikartmiyor mu acisini, bu hic mi yok Turkiye'de? Dun yoktu, bugun o da var! Sudan'da kiraladigi arsalarla Land Grabbing'e adim atmis durumda! Hepimize hayirli olsun!
Yazik cok bahtsiz cikmis butun arkadaslariniz. Ben oturup burda size Ingiltere ile Turkiye arasindaki ucurumlari yazmayacagim zira cook sacma olacak:) Tutupta Turkiye de olan olaylarla, Dayanayi, bilmem kac yil once yanlislikla vurulan genci kiyaslayan bir insanda art niyet goruyorum oyuzden artik bise demiyorum… Sadece sunu cok merak ediyorum Turkiye'nin egitim sistemini burden daha iyi oldugunu dusunduren nedir size, bura hangi yonden kotu Turkiye hangi yonden daha iyi egitim olarak ornek verirmisiniz gercekten merak ediyorum. Ayrica ben burasi daha iyi demiyorum mesela Turkiye de hava cook daha guzel:))
Ha evet buranin nerdeyse tum meyvesi ve cogu sebzesi sicak ulkelerden gelir. Burda yasayan biri olarak 12 ayin sadece 2 ayinda gorundugunu o iki aydada anca kendini isittigini cok iyi bilirsiniz. Bunda Ingiltere'nin sucu ne anlamadim.
Ingiltere ve Turkiye saglik sistemini kiyaslarken Ingiltere'de sadece NHSe guvenen insanlarin yuzdesi ile Turkiye de sadece SSKya guvenen insanlarin yuzdesini karsilastirmak lazim. Bana Turkiye'de ki cogu insan doktorun ozel muayenehanesinden ya da bunun gibi alternatiflerden gecen bir yoldan bakim yaptiriyormus gibi geliyor.
Okullar icinde, tabiki iki ulkede de iyisi ve kotusu var. Posta kodu sistemi sonucta dagilimi adillestirmeyi amac edinmis, basarili olmus mu olmamis mi tartisilir. Insanlari tasinmaya zorluyor. Ama Turkiye'de iyi okula gidebilmek amacli insanlar neler yapiyor?
Ben butunden Sedef in bebegi icin dogru/daha iyi olanı yapma çabasını anladım sadece. Herkesin dogrusu aynı olmayabilir, orada veya burada, hatta şurada mutlu/rahat olabilir.Önemli olan dünyaya getirecegi birey icin bu kadar kafa yorup, elindeki seçenekleri tek tek deneyip eleyip yaşayacagı yere karar vermiş olması. "İkimiz nasıl en cok en rahat birlikte vakit geciririz, sana en iyi sartları nerede saglayabilirim, ben sana nasıl daha iyi bakabilirim?" ..hepimiz zaten sürekli çocugumuz için aynı soruları sormuyor muyuz sevgili okuyucu 🙂
türkiye yaşam kalitesinde sonuncu..
http://www.ntvmsnbc.com/id/25445574
Bu yorumlar derlenip bir kitap yazılabilir 🙂 bu ne yahu oku oku bitmedi 🙂
Bu yorumlar derlenip bir kitap yazılabilir 🙂 bu ne yahu oku oku bitmedi 🙂
Sevgili Bebek Yapım Bakım Onarım,
Şu sıralarda İsveç'te yaşamın ve özellikle de çocuk yetiştirmenin koşullarını araştırırken
senin blogundaki bu yazıyla karşılaştım. Yıl 2012 diyor…Hala oralarda mısın?
Minik kızın büyümüştür.
Biraz bilgi alabilir miyim senden?
Kızım 11 yaşında ve her seyi goze alıp gelirsek
orada kızımı neler bekliyor?
olumlu veya olumsuz
aydınlatırsan cok sevinirim