Merhabalar…
Geçen hafta size bir sonraki yazıda tıp fakültesi maceramı yazacağımı söylemiştim. Ama ondan önce değinmek istediğim başka şeyler var…
Evliliğimizin üzerinden 4 yıl geçmişti. Gördüğümüz tedavilere rağmen hala çocuk sahibi olamamak, maddi sorunlarla uğraşmak bizi yormuştu. Eşim doğulu mayasından mıdır yoksa beni incitmek istemeyişinden midir (belki de her ikisi) bilinmez, duygularını çok belli etmedi hiçbir zaman bu konuda. Hiç çok istekli görünmedi ama ben onun söylemediklerinden de anladım hep ne hissettiğini… Biz hepsinden erken evlendiğimiz için, çoğu kez evlenmelerinde rol oynadığımız, tanışmalarına, birbirlerine kalplerinin nasıl ısındığına, aşık oluşlarına ve nihayet evlenmelerine şahit olduğumuz arkadaşlarımızın çocuklarının doğuşuna da şahit olmaya başlamıştık. Gün geçmiyordu ki yeni bir hamilelik haberi almayalım… Onlar adına hep çok sevindik ama her hamilelik haberinde aramızda söze dökülmeyen bir duygu seli oluyordu. Onların sevgisi somut bir gerçekliğe bürünürken, bizimki bürünemiyordu sanki.
Bir süre bu hal üzere, çocuk sahibi olan eş-dost-akraba-kardeşler adına sevinip kendi adımıza üzülerek, her bayramda, düğünde, aile büyükleriyle bir araya gelinen her ortamda lafın dolaşıp bize gelmesinden sıkarak yaşadık. ”Ee hadi artık siz de acele edin” diyen patavatsızlar kadar, her çocuk lafı geçtiğinde yüzümüze acıyarak bakıp “Allah size de versin” diye dua eden iyi niyetliler de acıttı canımızı. Hiçbir art niyet taşımadan, iç geçirmeden sadece bir bebeği sevme ihtimalimiz yokmuş gibi sevimli bir bebeği her sevişimizde “Hep dua ediyorum sizin için” diyenlere ayrıca kırıldık.
Kırılmak, küsmek, görüşmemek, umursamaz görünmek, çok umursar görünmek… Hiç biri daha iyi hissettirmiyordu.
Bayram ziyaretlerinde hoşgeldin dedikten hemen sonra durum yoklaması yapan akrabaları yok sayamadığımıza göre, durumu da değiştiremediğimize göre takmamayı öğrenmek zorundaydık. Eşim bu konuda daha rahattı ama ben bunu kolayca aşamıyordum. Eşimin tüm telkinlerine ve benim de gerekliliğine tüm kalbimle inanmama rağmen bunu başarmak hiç de kolay olmuyordu. Acaba gelecek günler neyi gösterecekti?
Tıp Fakültesi Maceram
Geçen hafta da bahsettiğim gibi, özel hastanelerle baş edemeyeceğimi anlayınca son seçenek olan devlet hastanesi ya da üniversite hastanesi seçeneğini düşünmeye başlamıştım. Son seçenek olarak düşünmemin sebepleri vardı elbette… Randevu almanın zor oluşu, hastanemizde hekiminizi seçebilirsiniz denilmesine rağmen pratikte böyle bir şeyin asla mümkün olmaması, hasta mahremiyetine dikkat edilmediğiyle ilgili duyduğum hikayeler bunlardan bazılarıydı. Ama kararlıydım, deneyecektim. Çünkü bu sürecin bir imtihan olduğuna inanıyordum ve her türlü çözüm ihtimalini denemem gerektiğini düşünüyordum. Karşıma çıkan her kapıyı zorlayacaktım. Ve elbet bir tanesi, bir gün açılacaktı…
İlk olarak kadın hastalıkları ve doğum üzerine hizmet veren bir devlet hastanesine gittim. Tüp bebek bölümü de vardı ve beni gerekli görürlerse yönlendirebilirlerdi. Randevu aldım, evime inanılmaz derecede ters kalan bir semtteydi bu hastane. Eşim mümkün mertebe izin almayı sevmeyen bir öğretmen olduğundan ben yalnız gidecektim. Annemin “Ana yüreği” buna razı olmadı ve o da benimle geldi.
Hastane inanılmaz kalabalık ve düzensiz bir görünüme sahipti. Bir yerlerde sıra numarası gösteren ışıklar yanıp sönüyor, bir yerlerde hastalar bekleşiyordu. Neyin hangi düzenle işlediği hiç belli değildi. Neyse… Kaydımı yaptırmayı başarıp üst kata çıktım. Sıram geldiğinde, 3 kişinin daha sırası gelmişti. Birlikte girdik doktorun yanına. İçeride de birkaç kişi vardı. Muayene koltuğunun olduğu bölüm ancak tarihi dizilerin hastane sahnelerinde görebileceğiniz eskilikte, bezden bir paravan ile ayrılıyordu ve giyinip soyunmak için de ayrılan hiçbir bölüm yoktu. Bir hasta giyinirken diğerinin hazırlanması isteniyordu. Berbat bir ortamdı! Ama ben dişimi sıkmaya kararlıydım. Muayene oldum. Şükür ki üzerimde pantolon değil etek vardı ve bu da daha rahat hareket etmeme yardımcı oluyordu. O doktor bazı testler istemişti benden. O gün o testler için kan verip eve döndüm. Tekrar gittiğimde doktoru yeniden gördüm mü? Ne dedi? Hiç birini hatırlamıyorum. Ama sorup soruşturup tüp bebek merkezinin diğer binada olduğunu öğrendiğimi ve gidip bilgi ve broşür aldığımı hatırlıyorum.
Bu hastane olmayacaktı, belliydi. Bu karmaşa, muayene yerindeki iğrençlikler, hastanenin yeri… Hepsi de bana “Senin burada ne işin var!” diyordu.
Yeniden arayışa girdim. İnternetten randevu alınabilen bir tıp fakültesi hastanesine bir arkadaşımın da tavsiyesiyle “en azından” bir kere gitmeye karar verdim.
Muayene günü gelip çattı. Gidişim kolaydı. Neredeyse evimin önünden geçen bir otobüs, hastanenin önünden geçiyordu. Hastaneye gittiğimde biraz rahatlamıştım. Çok büyük ve kalabalık bir hastane olmasına rağmen, tüp bebek bölümü kadın doğum bölümünden dahi bağımsızdı ve ayrı bir binada hizmet veriyordu. Hastanenin kalabalığına çok fazla bulaşmam gerekmiyordu. Sıram geldi, dosyam hazırlandı, daha sonra doktorun odasına girdim. Hikâyemi anlattım, önceki tahlillerimi gösterdim vs… Doktor beni dinleyip, bir de muayene ettikten sonra smear örneği aldı. Giyindikten sonra hemşire alınan smear örneğini, birkaç tane kağıdı elime tutuşturdu ve yapmam gerekenleri anlatmaya başladı. “Smeari patolojiye götür, eşin için karşıya geç eksi üçe in randevu al, adetin üçüncü günü gel kan ver ama ilk önce üç numaraya gidip kayıt yaptır sonra iç hastalıklarına git….”
Hemşireyi dinliyordum ama hangi dilden konuştuğunu bilmiyordum sanki… Bana yapmam gerekenleri anlatıyordu ama, hastaneye de oradaki onlara göre rutin olan ama benim için bir “bilinmeyen” olan prosedürlere de yabancı olduğum için anlamakta zorlanıyordum. Sonradan öğrendim ki bu ilk kez gelen her hastadan istenen testlermiş. Bir kağıda yazıp fotokopi ile çoğaltsalar kendi işlerinin de ne kadar kolaylaşacağını görecekler aslında. Çünkü ben bunu anlayana, sırayı ezberleyene kadar defalarca sordum. Genellikle de bu şekilde olduğuna çok şahit oldum.
Tamam sıralamayı öğrendim, kaydımı yaptırdım, şimdi sıra patoloji bölümünü bulmaktaydı. Mahalle kadar olan hastanede neyin nerede olduğunu bulmak da meseleydi. Aralarda gezen öğrenciler de olmasa işimiz daha zor olacaktı tabii. Adetin 3. Günü kan da verirsem geriye tüm istenen tetkiklerin sonuçlarının çıkmasını bekleyip, yine randevu alarak sonuç göstermeye gelmek kalacaktı. Smear testinin sonucu en az 20 günde çıkacaktı. Demek ki en az 20 gün sonra gelecektim yeniden…
Devamı haftaya…
Sevgiler,
Dilek…
- Evde Cilt Bakımı - 10/31/2017
- Çocuğumun Bağışıklık Sistemini Nasıl Güçlendiririm? - 10/23/2017
- Çocuğun Şiddet Eğilimlerini Nasıl Yok Edebiliriz? - 10/10/2017
Off off, bu hastane işleri öyle zor ki sanki kimse gelmesin diye özellikle zorlaştırıyorlar gibi geliyor bazen