Anasayfa / BYBO / Yapım / Doğum Hikayeleri / Gülin’in Normal Doğum Hikayesi

Gülin’in Normal Doğum Hikayesi

Keşke bu kadar kolay özetlense herşey…  Hamilelik ve doğum birbirinden özel süreçler. Hamileyken yaşanılan duyguların, hissedilen güzelliklerin tarifi yok. Zira doğumun da öyle…

Doğum, hamilelik sürecinin bambaşkalaşmış belki de en mükemelleşmiş hali. Hele içinden kayıp giden ve biraz sonra ellerinde olacak o can’ın kokusu, bakışı… O an’ı yaşayınca her şey bomboş diyor insan. Hiçbir duygu ,hiçbir haz koyulamaz ki yerine…

İşte ben bu en özel an’ı, en güzel biçimde yaşayan şanslı isimlerdendim. Bebeğim hem tam vaktinde hem de beni yormadan geldi. Ama bir hikayemiz de var tabii. Ve onu anlatmak için şöyle durup en başa dönmeli…

Bebeğim, 39+ ‘lı hafta’dayız ve tık yok senden desem yeri. Ne bir ağrı ,ne bir sızı… Arada kasılan ayağımı da saymasam unutacağım hamile olduğumu, tabii iki de bir hatırlatmasalar… Doktor ile görüşüyoruz, bu haftadan sonra olursa sezaryen gerekebilir diyor. Bunalıyorum ama içten içe gerek olmayacağını ve (belki abartmış olacağım ama) açılmanın başladığını hissediyorum. 1-2 gün sonrası hafif bel ağrılarım var, ama bol bol yürüyorum yorulsam da. Herkes arıyor soruyor çıkmıyorum telefonlara. Soran olursa uyuyor dedirtiyorum. 

Ve 39.hafta bitmek üzere… 39+5’teyim. Saat 23:00 civarı hafiften sancıları hissediyorum ama böyle karın ağrısı denilecek kıvamda, o sıra suyla pek oynamışım ondan sanıyorum, hemen çoraplarımı geçiriyorum ayağıma Uyuyayım da geçer diyorum. O gece pek uyuyamayacakmışım aslında, bilmiyorum 🙂

Biraz kestiriyorum. Karın ağrısı/sancı devam ediyor ama hafif. Doğum öyle çıkmış ki aklımdan hala üşüttüğümü sanıyorum. Kafam Pazartesi doktorla görüşmeye kanalize ve cumartesinin ilk saatleri ya? Var diyorum daha var…  Ama olay biraz uykuda,biraz uyanık biçimde devam ediyor. Sonra dakika tutmayı akıl ediyorum ve o zaman dank ediyor kafama… 

İlk sancılar muhtemelen 30 dakikada bir’di. Not almaya başladığımda 20’lerdeydim çünkü. Yatakta oturuyor ,sancım gelince hemen ayağa kalkıyor, başka şeylerle uğraşmaya çalışıyorum. 1-2 dakika sonra benden rahatı yok. Yazıyorum yine, ne varsa destek alabileceğim onlara tutunuyorum. Deli gibi koridorda geziyorum hatta. Bu arada sabah olmuş ama uyuyor herkes. Saat 10:00 gibi doktoru aramayı akıl ediyorum, zira sancılar epeyce hissettiriyor kendini. Nasıl rahat konuştuysam artık, gel diyor bakalım, olmazsa eve dönersin. 

Annem uyuyor, ona sesleniyorum sancım var diye, panikle kalkıyor yataktan, notları gösteriyorum bir yandan, bir yandan da duşa girme telaşındayım. Ilık bir duş alıp giyiniyorum. Annem çoktan hazır ama kontrol gibi ya gidişimiz, almıyoruz çantamızı yanımıza. Taksi geliyor, şansıma da tertemiz. Ve şöforü de umulmayacak kadar yardımsever, iyi. Yetiştireceğim seni diyor. Bangır bangır müzik açıyor kafamı dağıtayım diye. Bense hala kontrole gidiyorum, iyiyim diyorum. Hastahaneye gitmeden önce babamızı arıyoruz, bir bakıyoruz ki bizden önce hastahanede, bir de ben sana demiştim diyor. (Sabah ağrım var deyince gitmeyeyim istersen zaten cumartesi demişti de). Hemen tekerlekli sandalye kapıp geliyor yamacıma, ama ben yürüyeceğim diyorum. Hatta merdivenleri çıkacağım… yok diyorlar. Oturuyorum. Asansör gelmiyor, gelmiyor…  Benim derdim hala kalkıp gitmek, pek iyi değilim ama iyiyim aslında 🙂 Hemen doktor odasının kapısında bitiveriyor ve sonunda kalkıyorum tekerlekli sandalyeden. Sonunda ayaktayım diyorum, mutluyum. Doktor şaşkın, gel muayene edelim diyor ve ettiği gibi de soruyu yapıştırıyor: ¨Açılman 8 cm. Sen bu halde nasıl yürüyerek geldin buraya? 1-2 saate doğurursun hemen yatışa!¨ Şok üstüne şoklardayım… Nasıl yani doğuyormusun yoksa? 

Yine biraz yürüyüp,asansör ve tekerlekli sandalye vasıtası ile odama alınıyorum. Önce damar yolum açılıyor, sinir oluyorum. Zira doğum planımda yazmıştım istemediğimi ama dile getirebiliyor muyum? hayır. O sıra Doğumistan yollarındayım… Akabinde pek de hoşlanmadığım ebe hemşire geliyor ve muayene ederken suyumu patlatıyor. Bunu da istemiyordum ama karşı koyamıyorum. Ve suyun patlaması ile sancılar epeyce şiddetleniyor. NST’ye bağlı ve yatıyor olmak bozuyor sinirimi, ayağa kalkacağım diyorum, tamam diyor ebe hemşire, birazdan birazdan… Ve o birazdan gelip çatıyor, ayağa kalkıyorum ama doğruca doğumhane yoluna düşüyorum. (Yani bi nevi öbür odaya geçmiş oluyorum).  Şaşırıyorum, oysa ben Doula’m ile birlikte karşılayacaktım sancıları ve ayakta geçirecektim tüm süreci diyorum içimden…

Yarım saate tamam bu iş diyor ebe, yine ağzım açık. Biraz yardımla otuyorum o iğrenç muayene koltuğuna… Doktorum hemen gelmiş, karşımda 3-4 kişi ama umurumda mı? Hayır. Ne ayıp var aklımda, ne utanmak. Doktor’um tüm sükuneti ile yönlendiriyor beni; şimdi o olacak, bu olacak, sen böyle yap vs. diye… Tam karşımda kocaman bir saat var, durup durup bakıyorum, zaman bir türlü geçmek bilmiyor. Sancılar bi ara kesilmiş gibi oluyor rahatlıyorum ama ondan sonra gelen ıkınma hissine karşı koyamıyorum. Bu sırada Doula’mı görüyorum kapıda, içeri girmeye çalışıyor, yanıma gelir gelmez elimi sıkıca tutup bana güç veriyor, rahatlamam için daha önce kullandığımız yöntemlerden biri ile tatlı tatlı konuşuyor. 

1-2 ıkınıyorum olmuyor, geliyor ama başı yukarıda kalmış. Gelmesi için yardımcı olacağız diyorlar, aynı anda başka bir ebe hemşire kolu ile biraz bastıracak, bend e tüm gücümle ıkınacağım, tamam diyorum. Etrafımdaki herkes öyle cesaret verici, öyle anlayışlı ki başka bir kelime çıkması pek mümkün değil ağzımdan. Bir kere deniyoruz olmuyor, doktorum bu arada hafif bir epizyo yapıyor (bu da hiç istemediklerimdendi) ve aynı anda hemşire baskı uyguluyor, ben ıkınıyorum. Vee içimden bişeyler kayıyor… Saate bakıyor ve soruyorum ısrarla doğru mu diye 🙂 Evet evet 14:16 diyorlar. Hafızama kazıyorum. 

İçimden kayıp giden şey, yani bebeğim hemşirenin elinde, hemen kaldırıp gösteriyor, mosmor bir şey! İncecik sesi ile ağlıyor… Herkesde bir sevinç, bir tebrik… O sıra göbek bağı kesiliyor, kısaca ilk muayenesini oluyor. Sen böyle kaç tane daha doğurursun, efsane oldun. Geldin ve yarım saatte doğurdun, şoklardayım diyor doktorum. Bende bi şaşkınlık, bi salaklık…  O anda miniğimi veriyorlar kucağıma zangır zangır titremeye başlıyorum. Alın diyorum bunu alın düşüreceğim 🙂 Mis kokusunu çekiyorum içime ama şaşkınım ölesiye. Ne hissediyorsun diyorlar hiçç diyorum anca… Sonra hemşireler alıp bakımını yapmaya götürüyorlar onu. Tabii herkes ardısıra bebek odasına. 

Ben doğumhane’de doktorumun dikişlerimi bir an önce bitirmesini istiyorum, bir yandan da tatlı sohbetinin hiç bitmemesini. Sakin sakin konuşuyor yine ve tebrik ediyor beni. İşlem bir 5 dk anca sürüyor, yine sohbet ede ede başka bir hemşire giyenmeme yardımcı oluyor, odama gidiyorum. Herkes ufacık bir şeyin başında. Geldiğimi görünce bana dönüyor bakışlar. Akabinde tebrikler, sarılamalar. Ben hala şaşkın, benim mi diyorum bu minik şey? Az önce benim içimden mi çıktı da geldi buralara… Yatağıma yatıyor ve kucağıma verilen miniğime bakıyorum, bir hemşire gelip emzirme konusunda yardımcı oluyor. Ben de sanki yüzyıllardır biliyormuşcasına vakur bi tavırla başlıyorum. Mis kokusunu içime çeke çeke, o minicik şeyle bütün olup, arada onunla rüyalara dalıyorum. 

Sabah oluyor gün ve sonra öğlen… Hastahaneden çıkıp evimize geliyoruz. Ve o gün’den beri büyük bir aşk yaşıyoruz. Dilerim tüm isteyenlere nasip eder Allah… Önce o küçük meleği, sonra onu sağlıkla dünya’ya getirebilmeyi… 

*Sevgili Doula’m Esra Demiröz’e ve doktorum Başak Sel’e ayrıca teşekkürlerimi sunarım, belki onlar olmasa bu kadar kolay olmazdı hiçbir şey 🙂

Gülin

Diğer Paylaşım

Ahu’nun İkinci Doğal Doğum Hikayesi

Sevgili Duru, Seninle maceramız 17 şubat 2017’de başladı. Reglim sadece iki gün gecikmişti ama ben …

3 Yorum

  1. Okudukça o günde buluyorum yinw kendimi..ömrüm boyunca unutmıyacağım bi an..teşekkür ederiz 🙂

  2. öncelikle tebrik ederim.. bir sorum olacak size hurma yediniz mi? açılmanız çok kolay olmuş tabiki bunda genetik faktörler ve yürüyüş etkilidir ama hurma için de kolay doum yapmaya yardımcı deniliyor bunu merak ettim..

Leave a Reply