Anasayfa / BYBO / Yapım / Hamilelik / Hamilelik günlükleri / Naz Kız’ın Hamilelik Günlüğü — 15. Hafta

Naz Kız’ın Hamilelik Günlüğü — 15. Hafta

Sevgili BYBO’cular,

Bu hafta size ne yazayım diye çok düşündüm; Pamir bebeği toprağa verdikten sonra üzerine yazsam ne yazar, yazmasam ne yazar diyorum; sonra hayat hiç böyle bir gerçeği suratımıza vurmamış gibi bebişimle ilk Eskişehir maceramızı anlatsam diyorum; sonra hepsinden kaçıp, yatağa girip, deliksiz uyumak ve zaman zaman unutmak istiyorum. Bir ülkede çocuk ölümleri ne kadar artarsa biz o kadar geriye gideriz! Ve Biz geriye depar atıyoruz resmen. Beyefendinin bahsettiği Yeni Türkiye bundan mı acaba? Hale bakın: son 1 yılda felaket üstüne felaketle boğuşuyoruz. Zaten unutan, cesur olamayan, hakkını aramayan bir milletiz; olayların yoğunluğu karşısında bir ekran karartıyor, bir lale bahçesi fotoğrafı koyuyor, bir maç yorumu yapıyoruz. Tamamen toplumsal manik depresiflik yaşıyoruz. (böyle bir tanı psikolojide var mı bilmiyorum, ben uydurdum) amacım asla sizleri üzmek ve olmuş bir olaya daha da laf yetiştirmek değil ama size kendi gözümden arama gecesini anlatmak istiyorum; sanırım kararım bu yönde. 

Cuma akşamı iş çıkışı servisle eve giderken gördüm Pamir ile ilgili twitleri. Hemen ReTweet etmeye başladım. Zekeriyaköy olduğunu duyunca eşimi aradım ama telefonu hep meşguldu. Kendisi ve arkadaşları Endura motorsiklet sporu ile uğraştıkları için haftasonları o bölgede ormanlık alanda çok geziyorlar. Kimsenin bilmediği delikleri öğrendiler; derdim bir an önce ona ulaşıp, eşi dostu toplamasını söylemek. Sonra babayı takibe aldım, o şekilde eve geldim. Anneme gittik, eşime bahsettim, haberim var ama ormanda mı kaybolmuş dedi. O kadar fikrim yoktu, haberleri izledik, baktım halk sokaklarda; dedik hadi gidiyoruz. Padme Hanım’ı da alacaktık, hatta Pamir bebeğin bir eşyasını bulur muyuz dedik ama sonra arkadaşlarımız burada köpekler var, getirmeyin dedi. Bize bağ olmasın diye almadık. 

Zekeriyaköy’e vardığımızda gözlerime inanamadım, heryer dev ışıklarla ışıklandırılmış, yüksek kolonlar konmuş, Pamir’in sevdiği sesler veriliyor. Sarıyer Belediyesi çadırlar kurmuş, Jandarma orada, Akut orada, başka bir sürü kurtarma ekibi, köpekler, halk, çoluk çocuk herkes gelmiş. Ama anlamadığım bu bahsettiğim kalabalık duruyordu; kimi evin önünde, kimi biraz daha yukarıda; kimi de küçük küçük gruplar halinde yoldan dağılmış yürüyorlardı. Anlamadık, hoşumuza gitmedi; bir dağınıklık vardı. Biz de kendi kendimize hareket etmeye başladık ve ormana girdik. Bu arada ev ormana yakın değilmiş; dolayısıyla girerken bile orada olmadığını tahmin edebiliyorduk; ama ya biri alıp, ona kötü bir şey yaptıysa, gelip ormana bırakır düşüncesi ile bakındık. Orman o kadar karanlıktı ki çok ürktüm. Yoldan içeri dalıp, çalılıklara, ağaç diplerine yöneldik; fenerlerimiz güçlüydü ama neye yarar… Sonra eşim ve arkadaşı ormanın derinliklerine girdi; evleri çevreyene çitlere kadar didik didik aradılar. Bu arada başka siviller de ormana girmeye başladı ama öyle herkes detaya inemiyordu, korkutucuydu ama maşallah çenelerine vurmuştu, biri bağıra bağıra Pamir hakkında sürekli çok bilmiş konuşuyordu; orada biraz gerildim ve cevap verip vermeme arasında kalıp, “nefesinizi bu hikayelere değil, Pamir diye bağırmaya harcayın” dedim. Hiç tarzım olmasa da ağzımdan çıkmıştı; eğer adam gerginliği uzatsaydı işimiz vardı ama söylene söylene gitti. 

Bu arada offroad ekibi arabaları ile ormana girdi, bizimkilere ışık tuttular ama elimiz boş kaldı. Ormandan çıkıp, inşaatlardaki çukurlara baktık; bu arada ablam beni arayıp, endişeli bir sesle sürekli “ya kötü bir manzara görürsen dayanamazsın, çık oradan” diyordu. Ben de hep aynı şeye takılmıştım “benim çocuğum olabilirdi”
Baktık olduğumuz bölgede bir iz yok, evin önüne gittik. Amacım aileden biri ile görüşüp, Pamir’in huyu suyu hakkında bilgi almaktı; ona göre bir plan yapacaktık. Bütün motorcu arkadaşlarımız gelmişti ama onlarda evin ormanın yanında olduğunu sanıp, ormana gireceklerdi. Durum öyle olmayınca onları at çiftliği denilen bölgeye yönlendirdik. Bu arada kimse gitmiyor, hala akın akın insan geliyordu. Ve inanın 7 den 70’e herkes vardı. Hani şekilciliğe bayılan milletimiz var ya; onlara demek istedim, türbanlı bir sürü kadın vardı; hepsi duvarlardan atlayıp, çöpleri didikleyip, arabaların altlarına yatıyordu. Hatta benim hamile olduğumu duyan bir genç kız, bana hiç izin vermedi; ben eğilince, tutup kaldırdı, “abla ben eğilirim” dedi. Küçüktü, başı kapalıydı; anne-baba, kardeş gelmişlerdi. Annesi orta yaşlıydı; yerlerde süründü, eşine ışık tuttu. 

Diyeceksiniz ne alaka? Benim için bir alaka zaten yok; herkes insan üstü insandı; alaka bulanlar için yazmak istedim. Kimse “kimci, neci” olduğuna bakmadan çalıştı o akşam.
Jandarma bahçe kapısının önünde nöbetteydi; ona derdimi anlattım ama kabul etmedi. Anne baba değildi görüşmek istediğim, teyze hala yenge komşu, kim olursa ama jandarma çok sertti. Bahçeye bakmak istedik, tabi ki de izin çıkmadı. Kimse gerçekten sizin ajanlığınızı istemiyor, ama siz de öyle bir sahiplenme ile gidiyorsunuz ki aklınıza geleni yapmak boynunuzun borcu. Ama sonuç alamadık, ben öyle çaresizdim ki eşim beni arabaya bindirip, “sokaklarda arayalım” diye uzaklaştırdı, heryere baktık; durup durup çöp konteynırlarına, köpek kulübelerine, ağaç diplerine; aklınıza neresi gelirse… çaresizce alana döndük. Saat geç olmuştu, eşim artık beni götürmek istiyordu ama ben sabaha kadar kalmalıydım; derken Jandarma akın akın hala gelen olduğunu görünce gidin, sabah gelin dedi. Biz de mecbur gittik; zaten bakılacak yer kalmamış, hiçbir duygu bizi tatmin etmemişti. Ben bahçeye feci takıktım, içeri girmek istiyor ama izin alamıyordum. Böylece eve döndük, ne uyku ne duygu; bebişim dinlensin diye bomboş yattım yatağa. Gözyaşım bile yoktu; tek bildiğim hayatta olma olasılığının düşük olması idi. 

Sabah 5 de bu gerçekliği peşimde bırakıp, Eskişehir’e gittim, sonra da kötü haber aldık. O an aklımdan geçenler çok kötüydü; kendime şaştım; kesinlikle sonradan havuza atıldığı fikrine takıldım. Anne babanın sakinliği suçmuş gibi öfkelendim. Sonra aklımı başıma alıp, düşündüm… çok büyük bir acı, Allahım kimseye göstermesin desem de bu ülkede çocuk, bebek, genç ölümü gittikçe basitleşiyor ve artıyor. Bu basit bir ölüm müydü? Ihmal miydi? Kader miydi? Kafam karışık; sadece hiç tanımadığım ama yürekten sevdiğim o bebek artık yok, muhtemelen herşey olduğu gibiyse zaten kaybolduğu gün ve saatten bir süre sonradır bizimle değilmiş artık… Akut ısrarla oraya baktığını ama dalgıç girmediği söylüyor. Benim bildiğim suya düşen birinin yaklaşık 6-7 saatte su üstüne çıkması gerekiyor. sanırım ilk kaybolduğu zaman oraya bakıldı ve olmadığı kanaat getirilip, elendi ama sonra neden o havuza tekrar bakıldı, orayı yakalayamadım. Yani biri mi uyardı, akıllarına mı geldi; biri mi gördü, orayı anlayamadım. Bir kuyu 18 görevli tarafından boşaltılırken saatlerce, o havuz neden boşaltılmadı, anlamadım. Dönüyoruz dolaşıyoruz sonuç alamıyoruz. Alsak ne olacak derseniz? Susarım… koca bir hiç çünkü. 

Sonra da 9 yaşındaki Mert’in öldürüldüğünü öğrendim; bir çöp kenarına atılmış ve haberler doğru veriyorsa, kıyafetleri üzerinde değilmiş. Tecavüz edilmiş, başı taşla ezilip, boğulmuş. işte ben bunu yapanın en ağır cezayı almasını değil; yaşamamasını istiyorum; acılar içinde olmasını istiyorum. Ama ne garip ki, bu çocuğun haberi neredeyse yok kadar az; bu ayrımı neye göre yapıyoruz acaba? Toplumsal baskı mı? sonuçta işin ucunda (Allahım yazması bile korkunç) tecavüz, taciz veya benzeri birşey var “Aman sus, ayıp, kimse duymasın” adetimiz mi geçerli? Bilemiyorum çokca sorum var, yazında kafam karışıkmış gibi geliyor ama aslında değil. Şimdi Mert’in anne babası olduğunuzu düşündüğünüzde, çocuğunuzun canını yaktıklarını nasıl kabullenirsiniz ki? O baba o pislik veya pislikler bulunursa canını almaz mı? hak olmaz mı? (hukuken olmaz da, ruhen belki)
Ahh bu gündem bana, bize çok fazla; çok yorucu. Ama gözümü kapamak istemiyorum; hiçbir zaman öyle olmadım, olmak da istemiyorum. 

Mümkünse hamişliğim bittikten, bebeğim belli bir yaşa geldikten sonra da bir sosyal platformda yer almaya karar verdim. Bu mümkünse kadın- çocuk tecavüzleri ile ilgili bir topluluk olacak. Hepimiz hayata bir neden için geliyorsak; benim ki de bu! Çocukluğumdan beri duyarlılığım ailemi korkutmuş, başım belaya girecek diye korkmuşlar ama korka korka, susa susa ne olduk? Koca bir HİÇ! Ne parada ne de mevki de gözüm var; geçinecek kadar param olsun ve ben inşallah bir savaşçı olayım; o zaman kendimi tamamlamış olacağım. 

NOT: Bebişi 3 haftadır görmedik, haftaya randevumuz var; inşallah sağlıkla büyüyor ve anneye çok kızmıyordur. 

Sevgiyle Kalın 

Nazlı

Diğer Paylaşım

Ahu’nun İkinci Doğal Doğum Hikayesi

Sevgili Duru, Seninle maceramız 17 şubat 2017’de başladı. Reglim sadece iki gün gecikmişti ama ben …

7 Yorum

  1. önce bir sarılayım sana, sonrada bolca uyu dinlen istiyorum ..
    hepsi o.

  2. Naz karnındaki melek senin gibi savaşçı bir anneye sahip olduğu için çok şanslı, Rabbim onu tüm köt
    ülüklerden, tüm kötülerden korusun. Sen Pamir için hamile halinle elinden geleni yapmışsın, yavrunda bunun farkındadır ve sana kızmıyordur, sana kızdığını düşünürsen onu da olumsuz etkilersin. Maalesef ki çocuk istismarında ilerleyip duruyor ülkemiz, maalesef ki yasalar yetmiyor, gerekli ceza uygulanmıyor, bunların sorumlusu kim veya kimlerse onlar bu tüp olayları yaşamayan insanar, bu ülkede başına kötü bir şey gelmeyen insanlar rahat insanlar hiç olmayacakmış gibi bakan insanlar, ve biz bu insanlar yüzünden bu haldeyiz. Lanet etsek ne olacak, sen benle olmuyor bu işler bizi bile susturabiliyorlar bu zamanda. Hak yerini bulmalı, yasaya mahkemeye verilmemeli bu adamlar ama hangi hak hangi yasadan bahsediyoruz, elimizkolumuz bağlı oturuyoruz, çocuklarımızın geleceği için korkuyoruz. Ben pamirden sonra 17 aylık bebeğimi dışarı çıkarmaya korkuyorum, toplum olarak psikolojimiz bozuldu. Bunların sorumlusu kim sorup dursakta bulamicaz bunlar olmaya devam edecek kimse bunun altından kalkamicak bu hep böyleydi, hatırlarsan böbrek mafyaları vardı bir zamanlar, kaç çocuk öldürüldü haddi hesabı yok kim ayaklandı, kim ne oluyor bu ülkede dedi, hiç kimse, oturduğumuz yerden konuştuk durduk, ayaklanacaksak her çocukta her olayda yapmalıyız bunu, sadece pamirde veya bir başkasında değil, hepsinde yapmalıyız ki bu ülkede biraz birşeyler değişebilsin

  3. cok korkunc bir hal aldik ulke olarak kadin cocuk cinayetleri tecavuzleri hergun yeni bir haber cikiyor aklim almiyor

  4. karınlarımızdaki bebişlerin güzelim ülkemizdeki geleceklerini düşünüp azda olsa kaygılanmamak elde değil… Allah kimseyi evladıyla sınamasın. Daha karnımızdayken üzerine titrediğimiz yavruları, el bebek büyütüp sonra kaybetmek çok büyük bi acı, Allah ikisinin ve ölen tüm gençlerimizin ailelerine sabır versin…

Leave a Reply