Yakın zamanda Türkiye’ye geldim, bir haftalığına. Çocuklarla, özellikle oyun çağı ve okul öncesi çocuklarla iletişimde ve çocuk yetiştirmede bir çok ebeveynin sıklıkla söylediği, ama çocuğa hatalı mesajlar verdiğini düşündüğüm bir kaç ifadeden bahsetmek istiyorum. Aslında her biri uzun zamandır düşündüğüm yazı konuları ama zamanım dar ve çok tekrarlanan durumlar olduğunu gördüğümden kısaca üzerlerinden geçeceğim:
– “Ben kızıma/oğluma neler alacağım, neler!”
Bazı ebeveynler ya da yakın akrabalar (anneanne, babaanne, dede, vb.) çocuğa verdiği değeri bu cümle ile ifade ediyor. Çocuğa değer verdiğini onunla alışverişe çıkarak, ona istediklerini alarak göstermeye çalışıyor. Yani verdikleri mesaj “sana istediğini alıyorum, çünkü sana değer veriyorum”. Bu ebeveynler çocuğa bir şey aldığında mutlu oluyor, çocuğun da mutlu olmasını bekliyor. Çünkü onlar için kıymetli bir şeyi, yani paralarını çocukları için harcıyorlar. Halbuki çocuklar, özellikle küçük çocuklar pahalı kıyafetler, oyuncaklar alarak mutlu olmazlar. Ama ebeveynlerinden bu mesajları sürekli alırlarsa, onlara yeni bir şey alındığında kendilerini mutlu hissetmeye başlarlar, çünkü bunu öğrenmişler. Kendilerine bir şeyler alan insanların onlara değer verdiğini düşünürler.
Bu şekilde alışveriş merkezlerinden çıkmayan, kendini alışveriş yaptıkça iyi hisseden, sadece pahalı hediyeler alan insanların ona değer verdiğini düşünen bir gençlik yetiştiririz. Bu durum sizin için başta sorun gibi görünmeyebilir ama çocuğunuz büyüdükçe sadece marka kıyafetler alarak ve giyerek mutlu olduğunda, bu bütçenizi zorladığında onu suçlamayın.
Bunun alternatifi ne olabilir? Alışveriş mutlu olmak için değil, ihtiyaçları gidermek için yapılan bir eylem olmalıdır. Peki mutlu olmayı nasıl sağlayacağız? Çocuğa değer verdiğimizi, onun için özel bir şey yaptığımızı nasıl göstereceğiz? Mesela çocukla parkta birlikte oynayarak. Mesela çocuğa kitap okuyarak. Mesela çocuğunuzun kumda oynamasına izin vererek. O zaman keyifle kurulacak cümleler “Ben oğlumu/kızımı parka götüreceğim!” olabilir. “Ben oğlumla/ kızımla parmak boya yapacağım”, “Ben oğlumla/kızımla kek yapacağım” olabilir. Yani fedakarlık yaptığınız şey paranız değil, evinizin temizliği, mutfağınızın düzeni olabilir. Kıymetli olduğu halde çocuğunuz için harcadığınız şey paranız değil zamanınız olabilir.
Burada aslında temel değer sistemlerinin önemini görüyoruz. Mutluluğu ‘sahip olma’da mı aramalı? Yoksa sadece ‘olmak’, yani bir şey yapmak ile mi mutlu olmalı? Bu da uzun ve ayrı bir yazı konusu. Ama bu not ile en azından “Ben kızıma/ oğluma neler alacağım!” kültürünün aslında ne kadar zararlı olabileceğine dikkat çekmek istedim.
– “Oğlum/kızım onunla değil gel bununla oyna!”
Bir başka sıklıkla gözlediğim durum da anne babaların (daha doğrusu özellikle annelerin ve büyükannelerin 🙂 çocuğa oyun oynarken sürekli bir müdahale halinde olması. Bazı durumlarda tek bir ebeveyn değil, anne, baba, büyükanne, büyükbaba hep beraber tek bir çocuğu parkta oynatmaya çalışıyor. Biri gel kaydırağa bin diyor, öbürü salıncağa. Ya da bir AVM’de, ya da doğum gününde bir çocuk aktivitesi var diyelim. Mesela balon yakalayacaklar. Sürekli çocuğun adını seslenip “Ayşe, sağa dön”, “sola dön”, “yakala” diye komutlar veren bir büyükanne var yanında. Çocuk ne kadar çok balon yakalarsa o kadar iyi vakit geçireceğini düşünüyorlar. Halbuki bıraksalar çocuk belki her balonu yakalayamayacak, ama daha çok eğlenecek.
Çocuklar, özellikle küçük çocuklar için balonu yakalamaktan çok, balonun peşinde koşmak eğlencenin ta kendisidir. Park örneğinde, tekrar tekrar on defa kaymaktansa kaydırağa ters çıkmayı deneme fırsatı verilse hem kasları, koordinasyonu, hem de inisiyatif alma duygusu daha çok gelişecek, kendine güveni artacak. (Birden fazla çocuğun birlikte oynadığı ve sırayla kaydığı parklarda, kazalara mahal vermemek için kaydırağa tersten çıkmaya izin vermemek lazım. Ama çocuk tek başına, ya da az sayıda ve iyi anlaşabildiği arkadaşları, kardeşleri ile birlikte ise, bırakın denesinler. Hiç bir zararı yok).
Çoğu zaman kenara çekilip çocuğu gözlemek, onun kendi kendine parkı, oyunu, etkinliği keşfetmesine izin vermek lazım. Parktaki her oyuncağı amacına uygun kullanmayabilir. Mesela salıncağa binmek yerine zincirinden çevirip oynamayı tercih edebilir. Çocuk bu, deniyor, öğreniyor. Cisimlerin farklı kullanım amaçlarını görüyor. Çocuk oyuncağı, aleti sadece amacına uygun kullanarak değil, farklı kullanımlarını deneyerek gelişiyor. Eğer sizi çağırırsa, birlikte oynamak isterse eyvallah. Tabii siz de katılın oyununa. Saklanın kaydırağın altına gülün, oynayın. Ama birlikte oynamak çocuğu yönetmek değildir. Bu çok önemli bir fark.
– “Aferin benim oğluma/kızıma; kaydıraktan kaydı!”
Çekingen bir çocuksa ve korkusunu yenip kaydıraktan kaymışsa, veya kaydırağın merdivenlerini ilk kez kendisi çıkıp cesaretle tek başına kaymışsa, evet, buna “aferin çocuğum kaydı” denebilir. Gerekirse bir kaç kez daha denir, sonra biter. Ama her zamanki gibi kaydıraktan kayıyor diye çocuğa her seferinde ‘aferin’ derseniz bu kelimenin içini boşaltmış olursunuz, anlamını kaybeder. İçi boş aferinler ile mi ona değer verdiğinizi anlatmak istiyorsunuz? Çocuk özel bir şey yapmıyor ki; ‘aferin’i hak etmek için ne yaptı? Sadece sizin çocuğunuz olduğu için aferini hak ettiğini düşünüyor olabilirsiniz. Pekiyi, o zaman okula başladığında, ödevini yapmadığında, ya da yeni şeyler öğrenmediğinde, yani kendini geliştirmediğinde de, sırf sizin çocuğunuz olduğu için aferini hak edecek mi? Ya da, iş hayatına atıldığında, çıkarttığı iş iyi de olsa kötü de, ne yaparsa yapsın çalışma arkadaşları ona ‘aferin’ mi diyecek?
Benzer bir durum, kağıda bir şeyler karalayıp getirmiş çocuk için de geçerli. “Aferin yavruma, çoook güzel olmuş” dedikten sonra “peki buradaki ne?” diye sorduğunuzda çocuğunuza tutarsız bir mesaj vermiş oluyorsunuz. Hani ‘aferin’ idi? İyi de sen burada ne çizdiğimi anlamamışsın ki? İki üç yaşında küçük bebeler bunu anlamaz diye düşünmeyin. Esas bu yıllarda gelişiyor çocukların dünyayı anlamak için kullandıkları çerçeveler, haritalar. Her yaptıklarını överek onlara gerçek olmayan bir dünya öğretiyorsunuz. “Kağıdı öylesine karalasan da övgüyü hak ettin” mesajı veriyorsunuz. Sonra da gerçek hayata çıktıklarında bocalamalarına şaşırmayın.
Çocuğu yüreklendirmenin, cesaretlendirmenin ona ezbere ‘aferin’ demek dışında yollarını bulmalısınız. Bunun için de çocuğunuzu iyi gözlemlemeli, gelişim gösterdiği noktaları tespit edip bunların farkında olduğunuzu belli etmelisiniz. Park örneğine bakarsak, mesela, başta dediğim gibi, daha önce yapmadığı, yapamadığı bir şeyi yaptığını gördüğünüzde bunu ona söyleyebilirsiniz. Onun için önemli bir adım ise, size “bak anne ben artık bunu yapabiliyorum” der gibi bakıyorsa size, “aferin, ilk defa kendi başına kaydın” diyebilirsiniz. Karalamalarına bakıp sohbet edebilirsiniz. “Burada mavi çizgiler var, burada yeşil” diye çizimleri üzerine konuşabilirsiniz. Yuvarlak çizmeye başladığında bunu fark ettiğinizi ifade edebilirsiniz. ‘Çocuk küçük, nasıl olsa anlamaz’ deyip geçmeyin. Çocuğunuza değer verdiğinizi esas onun yaptıklarına, yapabildiklerine, eserlerine dikkat göstererek belli edebilirsiniz.
– “Bak Ayşe ne güzel davranıyor; sen de onun gibi yapmaya çalışsana!”
Çocuk yetiştirmenin ABC’sidir bu: Çocuklar karşılaştırılmamalıdır. Başka çocuklarla karşılaştırdığınızda verdiğiniz mesajlar çocuğa ulaşmaz. Bu tek bir işe yarar: karşılaştırdığınız iki çocuğun arasını bozar. Günün ilerleyen saatlerinde, haftanın ilerleyen günlerinde çocuğunuz gidip Ayşe’ye vurursa, ona kötü davranırsa “Allah Allah, neden yapıyor bunu?” diye düşünmeyin boşuna. Sebebi sizsiniz. Eğer bunu sürekli yapıyorsanız, yani mesela iki kardeşi sürekli karşılaştırıyorsanız, kardeşler arasında sağlıklı bir ilişki gelişmesini engellemiş olursunuz. Birbirlerine kin beslemelerine sebep olabilirsiniz. Çocuklar birbirlerine bakarak pozisyon almaya, size, yani seyirciye oynamaya başlarlar. Halbuki bırakın çocuklar kendi kapasitelerinde büyüsünler. Kendi içlerinde ilerlemelerini sağlasınlar. Kardeşleri ile rakip değil, kardeş olsunlar.
Kimi ebeveynler bunu “ama olumlu rol modelini görünce örnek gösteriyorum, fırsat eğitimi bu, olumlu modele baksın öğrensin” diyerek anlamız bir mantıkla savunuyorlar. Bu olumlu rol modeli gösterme değil, düpedüz karşılaştırmanın saçma bir mantığa bürünmüş halidir. Ben de onlara şunu diyorum: Yetişkin halinle annen baban sana “Bak kız kardeşin Fatma çocuklarına ne kadar iyi davranıyor, hiç bağırmıyor. Sen de onun gibi olmaya çalışsana!” dediğinde kız kardeşin Fatma hakkında ne hissediyorsun? Kız kardeşin gibi olma konusunda içinden bir istek, motivasyon geçiyor mu? Yoksa “Yine Fatma, yine Fatma! Benim yaptığım hiç bir güzel şeyi görmüyorlar! Fatma’nın uslu çocukları ile benim yaramazlar bir mi? Hem onun kocası ne kadar destek oluyor, ben hep yalnızım. Başlayacağım Fatmalarına artık! Halbuki Fatma annemlerin yanında değilken şöyle yapıyor, böyle yapıyor….” vb. diye mi düşünüyorsun? Fatma’nın sana çocuk yetiştirmede bu şekilde örnek gösterilmesi seni Fatma’ya yaklaştırır mı? Yoksa aranızı mı açar?
Çocuğu illa karşılaştıracaksanız kendisi ile karşılaştırın. Olumlu davranışlarını takdir edin, teşvik edin. Genelde misafirliğe gittiğinizde zorlandığınız çocuğa “Bugün misafirlikte sözümü dinledin; sana dokunma dediğim şeylere dokunmadın. Teşekkür ederim.” diyebilirsiniz. Ya da parktan eve dönerken sıklıkla sorun yaşadığınız çocuğa, “Eve dönüş saati geldi dediğimde anlaştığımız gibi parktaki salıncağı bıraktın, yanıma geldin. Teşekkür ederim.” diyebilirsiniz. Yani çocuğun olumlu gördüğünüz davranışlarını takdir edin. Ama çocuğu başka çocuklarla KARŞILAŞTIRMAYIN. İki çocuğu karşılaştırmak onlara hiç bir şey öğretmez; aralarını bozmaktan başka bir işe yaramaz.
- Evde Cilt Bakımı - 10/31/2017
- Çocuğumun Bağışıklık Sistemini Nasıl Güçlendiririm? - 10/23/2017
- Çocuğun Şiddet Eğilimlerini Nasıl Yok Edebiliriz? - 10/10/2017
Okuyup öğrenmek ve bilinçlenmek harika.
Fakat bunları evlatla muhatap olan aile büyüklerine anlatmak o kadar zor ki…
Sadece ebeveyn olarak uygularsak ne kadar başarılı olabiliriz ki?
Ben niye bu yaziyi yazdim saniyorsun Sirma 🙂
Ilk 2-3 yas zaten ebeveynlerin cocugun egitimi ve gelisiminde agirlikli oldugu donem. En azindan oyle olmasinda buyuk fayda var. Cogu deger de bu donemde oturuyor zaten cocuklarda. O yuzden bir avantaj.
Aile buyuklerine gelince, o is gercekten zor. Konuşup anlatmaya çalışmak akıntıya kürek çekmek gibi bir şey oluyor bazen. Ben de farklı yöntemler deniyorum. En son şöyle bir yönteme kaydım. Mesela biri çocuğa güzel bir şeyler almış, onu gösteriyor sürekli, diyelim ki bir elbise. Gerçekten de güzel bir şey, çocuğun seveceği bir şey. Bak sana bunu aldım, güzel mi, senin için aldım diyip duruyor, yani bununla çok mutlu olması bekleniyor çocuğun. 'Alma' kavramı çok vurgulanıyor. Ben çocuğun yanındayım tabii. Ben çocuğa dönüp 'bak xxx teyzen senin için çarşıya gitmiş, mağazaları gezmiş, senin seveceğin güzel bir elbise bulmak için emek harcamış' diyorum. O 'aldım' dedikçe ben çarşıda kızım için güzel ve hesaplı bir elbise arayıp bulmuş olmasını, emeğini takdir ediyorum. Yani karşı tarafın sözlerini kendi değer sistemimde çocuğa tercüme ediyorum. Karşımdaki aile büyüğünün de zamanla verdiğim mesajı kavrayacağını umuyorum 🙂
Sevgili Tomris, o kadar doğru ki gözlemlerin! Ebeveynlere ulaşabilmek Türkiye'nin 20 yıl sonraki hali için kritik önem taşıyor…
Eline sağlık Tomris cok guzel olmuş. Okurken her şey gözümün önünden gecti. Bebegim daha 10 aylık ama ilerisini düşündüm. Ve de bunları ben uygulasam bile tatillerde anneanne dede babaanne uygulayacak mı diye endişelendim ?
Bir doktorun gözlem gücü… Gözlerin, ellerin dert görmesin.
Eline koluna yüreğine sağlık çok guzel bilgiler
Bazen içi boş aferinleri kullanıyorum sonrada "ben şimdi niye aferin dedim ki" diye kalakaliyorum. Tamda tikandigim noktada yazılmış bir yazi Teşekkürler tomris
Teşekkür ederim. Çok güzel bir anlatım olmuş.
Cok guzel bir yazi olmus. Tesekkurler Tomris
hic birimiz mukemmel ebeveyn olarak dogmadik. surekli gelistirebilecegimiz ozelliklerimiz var. once bunlarla ilgili bir farkindalik olusuyor (ki bu yazi bunuu hedefliyor). olumsuz oldugunu ogrendigimiz davranisi her yaptigimizda farkediyoruz, acaba dogru mu yaptim diye dusunmeye basliyoruz. yapmasaydik diyoruz. sonra davranisimizi degistiriyoruz, ama yine farkinda olarak. emek isteyen bir surec bu, cunku otomatik pilotta davranamiyoruz, dusunerek konusmak, hareket etmek gerekior. zamanla bu yeni davranis aliskanliga donusuyor, ve yerlesiyor. artik dusunmeden dogru oldugunu bildiginiz seyi yapiyorsunuz.
sonra sira degistirmek, gelistirmek istediginiz yeni bir alana, yeni bir davranisa geliyor. ayni seyler tekrarliyor.
ve bu gelisim, evrim, surekli devam ediyor. cocuklarla birlikte biz de buyuyoruz, biz de yetisiyoruz.
Yazının geneli çok yararlı ama bizim aile için tek bir noktayı aşamıyorum, devamlı çocuğun ismini tekrarlıyorlar "x, x, x,x,x,x,x.." diye bazen resmen yarım dakikada 50 kez x dedikleri oluyor! Bazen x bunu yap, x bak bu ne, bazen de sadece x,x,x,x,x,x.. Bu işte bir terslik olduğunu hissediyorum, daha önce köpek büyütürken, devamlı ismini söylemenin köpeğin aklını karıştırdığını, komutları devamlı tekrarlamak yerine 1 kez isim, 1 kez komut şeklinde sakince ama tutarlıca konuşmanın köpeğe olumlu etkisi olduğunu öğrenmiştim ve çocuk ile köpek anneliğini ben çok birbirine benzetiyorum :)) Ama tam olarak da beni rahatsız eden nedir bu isim tekrarlamada bilemiyorum, o nedenle önüne de geçemiyorum..
Ben de yurtdışındayım ve ailemle 1,5 yaşındaki kızım ancak 3-4 ayda bir görüşebiliyorlar. Hal böyle olunca tabii şımart şımartacağın kadar, kucaktan indirme, her istediğini ver / yap, devamlı alkış devamlı aferin. İlk sene buna sinirleniyordum ama artık koyver gitsin, çocuk zaten az görüyor, tatil süresini kısaltayım, dönüşte de 1-2 hafta aynı davranışları benden beklediği için hırçınlığıyla zorlanayım ama nasılsa ben onu hizaya sokarım mantığındayım. Çünkü ben devamlı uyarmaktan, onların ilişkilerine karışmaktan kendimi her ota maydonoz hissetmeye başladım. O nedenle saldım artık, hekes daha mutlu.. Ama devamlı görüşsek işte o zaman kendi kurallarımı koymada despot kesilirdim sanırım 🙂 İki ki uzaktayız ailemle birbirimizden di mi? 😀
Gelişim psikoloğu ve klinik psikolog olarak çok severek okuyorum gelişim notlarınızı, elinize sağlık.
Tesekkur ederim 🙂
Isim tekrarlayarak bence 'bana bak, beni dinle' diyor o buyuk. Kucuk cocuklar, hele de torun sayisi az ise, evin en favorisi, 'unlusu' oluveriyor (celebrity). 'Bak cocuk senin elinden degil benim elimden yedi', 'benim daha cok kucagima geliyor', 'bu sabah beni yine optu sarildi' gibi ifadeler, bence, o buyugun cocugun sevgisini kazanarak aslinda kendini degerli hissetmeye ihtiyac duydugunu gosteriyor. Isim tekrarlamak da o 'unlu'nun ona bakmasini isteyen hayranlarin davranisina benziyor bence. Ona bakinca, dinleyince kendini degerli ve mutlu hissedecek.
Yani cocugun isminin cok tekrarlanamasinda ismi tekrarlayanlarin 'bana bak, beni dinle' mesaji oldugunu, aslinda kendilerinin karsilanmamis ihtiyaclarini cocugun ilgisini uzerlerine cekerek karsilamaya calistiklarini, kendilerini boyle iyi hissetmeye calistiklarini dusunuyorum.
Tabii bunlar benim akil yurutmem, bir fikir. Her ailede, her bireyde gecerli olmayabilir.
Yazı icin tesekkurler. Ilgiyle okudum. Özellikle aferin konusunda kendime getirdi yaziniz beni. Ogretmen olmama ragmen gunluk hayatın debdebesi içinde bazi onemli noktalari nasil da atlamisim.neyseki gec kalmis sayilmam. Kizim 16 aylik. Sizden acil olarak kitap onerisi rica ediyorum. Sevgiler yasmak
Kitap onerilerim burda: http://bebekyapimbakimonarim.blogspot.nl/2014/06/tomrisin-pozitif-disiplin-notlar-1.html
Emeğine sağlık Tomris, cok güzel anlatmışsin. 22 aylık Kızıma " aferin" i yemek yerken cok kullanıyoruz biz de maalesef. O kadar yemiyor ki, bir kaşık bir şey yese aferinler, alkışlar falan filan. Aferini duydu mu kendi alkış yapmaya başlıyor artik ve herkesten de yapmasını istiyor. Bu duruma düşmeden once çocuğuna alkışla yemek yedirenlere kizardim. ?