Bu hikayeyi, hamileliği yaşamış ve tekrar yaşayan, bir kez doğum yapmış ve kısmetse yakın zamanda tekrar yapacak olan bir kadın olarak, Mert’in doğumundan 11 ay sonra, 2. bebeğimizin hayat buluşunun 5.ayında, 1.bebeğimin gözümün önünde koşuşturmasını izlerken ve 2.bebeğimin bedenimin içinde kıpırdanmasını hissederken yazıyorum.
Bir yokmuş, bir Mert varmış…
Mert’in doğumunun onun varoluşunun en önemli kısmı olduğuna inanıyor ve o An’ın huzur dolu olmasını istiyorduk. Doğumun onun hayatını çizecek tüm enerjisinin başlangıcı olduğunu biliyor, onun doğum sürecine ve hikayesine müdahale etmek ve ettirmek istemiyorduk. Her şeyin Mert’in bedenimin ve evrenin kontrolünde olması için elimizden geleni yapıyorduk ve kendimizi ebeveynler olarak sadece zamana, akışa ve doğumun doğasına bırakmıştık.
Yani, okuyacağınız bu hikaye Mert’in doğum hikayesidir ve umarım ki bu hikayenin onun tarafından yaşanmış olan kısmı da hayal ettiğimiz gibi huzurlu ve pozitif olmuştur.
Mert’i bizim tam da hayal ettiğimiz (planlamadığımız) gibi müdahalesiz son derece doğal ve her anı aktif geçen normal doğum şekliyle dünyaya getirdik. Getirdik diyorum çünkü doğumun birinci dakikasından 11.saatin sonuna kadar Ender Bey kocacığım (ona hep öyle hitap ederim) bizi bir dakika bile yalnız bırakmadı. Sakinliğine, desteğine, elimden bir dakika bile ayırmadığı elinin sağlam duruşuna hayran oldum.
Ona, bu süreçte bana ve bebeğimize olan inancını hiç kaybetmediği için ve bize kalbinin tüm zenginliğiyle sevgisini açtığı için teşekkür ederim.
Hamileliğin 12. Haftasında sevgili arkadaşım Derya’nın tavsiyesi (kesinlikle ısrar değil) üzerine ebemizle tanışma kararı alarak onu aradım. ‘Canım sen şimdi telefonu kapa 20. Haftada beni ara’ dedi. Bu zaman zarfında doğumla ilgili bilgilenmemiştim ve de hiçbir yazı okumamıştım. Hamileliği neredeyse hissetmeden rutin hayatımı yaşıyordum.
20.hafta geldiğinde Ender ile birlikte ebemize gittik. Onu tanıyıp konuştuktan sonra tüm bu süreçte onun aktif rol almasını kesinlikle istediğimize karar verdik. Sürecin yarısını geçip neredeyse 26.haftaya vardığımızda, doğum öncesi eğitimimizi almış, normal ve müdahalesiz doğum ile ilgili hikayeler, kitaplar okumuş konuyla ilgili tamamen bilgilenmiştik. O esnada bebeğimizin cinsiyetini bilmiyor onun bu seçimini öğrenme şerefini de doğumla birlikte yaşamak istiyorduk. Onunla tanışma anı onun için de bizim için de en doğal ve en özel şekilde olmalıydı ve buna emindik.
Bebeğin dünyaya gelirken ki yani doğum anındaki haklarını, annenin bebeğini dünyaya getirirken yani doğum anında ki haklarını ve babanın ailesinin bu varoluş hikâyesinde ki aktif rolünü ve doğum anındaki haklarını öğrenmiş ne istediğimizi çok çok çok iyi biliyorduk. Ne yaşayacağımızı tabii ki bilmiyorduk ama evrene ve akışa güveniyorduk. Ben ise bedenime ve bebeğime bu konuda çok çok güveniyordum.
O zamana kadar gebelik takibine gittiğimiz sevgili doktorumuzla aklımızda doğal doğum ile ilgili netleşen tüm konular üzerinde konuşmaya çalıştık, kendisiyle hemfikir olmamız gerekiyordu ki doğum istediğimiz seyirde ilerlesin. Tüm konuşma esnasında – ki konuşan genelde bendim – Ender yanımdaydı ve kafasını sallıyor ara sıra riskler konusunda sorular soruyor ve benim gözlerimin içine bakıyordu. Doktorumuza tam olarak şöyle söyledim: “Sevgili doktorum, ben bedenimin bu doğumu olabilecek en normal ve doğal şekilde gerçekleştirebileceğine inanıyorum. Güçlü bir kadınım, gücü bırakalım sadece bir KADINIM. Doğurabilirim. Normal doğum olmasını istiyorum. Dahası bu doğum esnasında aktif olabilmek istiyorum. Yatmak istemiyorum. Ayakta dolaşabilmek, özgür olmak, kendimi o anın akışına bırakmak istiyorum. Mümkünse bedenimde herhangi bir kesik istemiyorum. Epizyotomi mi diyorsunuz ona, hah o işte. Çünkü doğumun doğru yönlendirme ile yırtıksız olabileceğine inanıyorum. Bu beden, şayet bu bebek çıkmak isterse onu rahatlıkla çıkarır inanıyorum. Ve lütfen ciddi bir risk olmadıkça sezaryen ile müdahale olmasını istemiyorum. Ve bu konuda size son karar için güvenebilmek istiyorum” dedim. Ender ile göz göze geldik. Sanırım kendi doğum haklarımla ilgili çoğu şeyi söylemiştim.
Çok heyecanlıydım -yeni bir şeyler öğrendim ve eminim ya- pek nefes almadan diğer konuya yani bebeğimizin doğum haklarına geçtim.
“Bebeğimiz ne zaman dünyaya gelmek isterse o gün kendi ritminde gelmeli, bu bebek bu rahime düştüyse, dahası orada can bulduysa çıkmayı da bilir. Biz ona güveniyoruz. Onun doğum anının hayatı boyunca onun psikolojisini etkileyecek bir unsur olduğunu düşünüyorum. Olabilecek en huzurlu şekilde doğmasını ve doğar doğmaz vücuduna değen soğuk havadan sonra mümkünse hemen benim kucağıma mümkün değilse de babasının kucağına verilmesini istiyorum. (kesinlikle bir başkasının değil). Ve lütfen kordonunu hemen kesmeyelim biraz bekleyelim ve Ender kessin olmaz mı?” dedim.
“Bebeğimizin kesinlikle bizden ayrılmasını, o ya da şu bahaneyle odamızdan alınmasını istemiyoruz. Ne yapılması gerekiyorsa, ne gözlemlenmesi gerekiyorsa lütfen yanımızda yapılsın. Yıkanmasına da gerek yok. Doğduğu andaki masumiyetiyle, bedeniyle, sıcaklığıyla, annesiyle, babasıyla, mahremiyetiyle kalsın. Bu onun en doğal hakkı ve bu sürecin bu şekilde gelişmesinin onun hayatı ve psikolojisi üzerinde büyük bir etkisi olduğuna inanıyoruz. Ayrıca Ender’in ailemizin babası olarak doğumun her anında aktif olarak yanımızda olmasını istiyoruz” dedim. Ha bir de ekibimizi tanımak istediğimizi bu süreçte hamileliğin başından itibaren takip eden bir ebenin yani ebemizin yanımızda olmasını istediğimizi de ekledik.
Tabii doktorumuz bu süreçte birçok cevap verdi ama ben mümkün olduğunca tek nefeste kalmayı tercih ediyordum ☺. Tarzım bu tabii, bir şeye inanıyorsam haldır haldır söyleyiveriyorum.
Doktorumuz, kesik olmadan doğum olamayacağını, çocuk doktorunun doğumdan sonra bebekle ilgili ne yapılması gerektiğine karar vereceğini, seçtiğimiz hastane ekibinin son derece profesyonel olduğunu ve o gün o esnada hangi ekip varsa onlarla doğum yapacağımızı ve kendi ebemizin de ‘doğum koçu olarak’ yanımızda olabileceğini ama doğuma giremeyeceğini söyledi. Ayrıca normal doğum ile birlikte 50 yaşından sonra her güldüğümde altıma kaçırabileceğim riskinden de bahsetti.
Doğum anının bebek için psikolojide kesinlikle yeri ve etkisi olmadığını insan bilincin 3 yaşından sonra açıldığını bildirdi. Biz de uzun uzun dinledik. Ayrıca bilgilendirmeler için de teşekkür ettik. Randevumuz bitmişti. İşyerine dönerken arabada Ender ile baya bir süre konuşmadık. Sonra aniden gel şurada bir çorba içelim dedi ve arabayı park etti…
‘’Bu konuda karar vermemiz lazım Ne yapacağız? ‘’ Sahi ne yapacaktık?
26.haftadaydık ve karar vermiştik.
Şu ana kadar çok klasik bir hikayeydi belki de değil mi? Hayatımız, doğum anımız, ailemizin bütün olduğu o an işte o günkü kararımız ile şekillendi.
O haftadan itibaren her Cuma 2 saat Hamile Okulu’nda tüm gebeler ile bir aradaydık. Dans ediyorduk, resim yapıyorduk, yeni bir doğum hikayesi dinliyorduk, korkularımızdan bahsediyorduk, meditasyon yapıyorduk, dilediğimiz gibi bağırarak doğum canlandırması yapıyorduk, nefes çalışıyorduk, hamile oryantali yapıyorduk. Sanırım bu Cuma’lar gerçekten hamilelik sürecimin en güzel günleriydi ☺.
Ebemiz hepimizin annesi, ebesi, ablası olmuştu.
Ayrıca her gün yürüyüş yapıyor ve haftada iki gün yogaya gidiyordum. Yoga zamanı gerçekten bedenimin farkında olduğum, bedenimde can bulan bebeğim ile bağlantıda olduğum onu hissettiğim anlardı. Tüm vücudumun açıldığını, dirildiğini hissediyordum… Ve Ayca’nın dingin, huzurlu sesi ile – hiç acımadan- yaptırdığı yoga olmasaydı hamilelik sürecim bu kadar rahat ve keyifli olur muydu bilmem.
35. haftadan itibaren doktorumuz Ebru Hanım ile transformal nefes çalışması yapmaya başlamıştık. İnanılmaz iyi geliyordu bütün hafta enerji dolu oluyordum.
Zaman su gibi akıp gidiyordu, hareketlerim çok kısıtlanmıştı, zaten kilolu başladığım hamilelik sürecinde baya da kilo almıştım. (Diyetisyen takibinde olmama rağmen☺) burnum kocamandı, karnım kocamandı, suratım sivilce doluydu, şişiyordum bir de aksi gibi carpel tunnel olmuştum. İki elimin de tüm parmaklarında hiç bitmeyen bir uyuşukluk vardı. Ödeme bağlı sinir sıkışması yüzünden hissedemiyordum ve bu beni her şeyden çok rahatsız ediyordu. Yoga yapmak bile zor gelir olmuştu ki son 3 derse gidememiştim.
Artık 39. haftadaydık. Vücudumda bir şeylerin değiştiğini hissettiğim bir transformal nefes seansının bitiminde Hamile Okulu’ndan beni Ender almıştı. Aceleyle karşıya bir iş görüşmesine yetişmeye çalışıyordum. (Evet, iş benim için doğum gecesine kadar hep vardı ve aktif durmamı sağladığı için de beni motive ediyordu.) Artık bebeğimle birlikte o kadar büyüktük ki tek başıma araba kullanamadığımdan her yere Ender götürüyordu ve beni bir yerde bırakırken mutlaka ”çocuğumuza ve kendine iyi bak karıcım” diye tembihliyordu.
39. hafta 4. günde tekrar Hamile Okulu’na gittim. Ebemiz ile masaj randevumuz vardı. Beraber masaj odasına geçtik, rahatlatıcı lavanta kokuları eşliğinde doğum noktalarına baskı masajı uyguladı. Son 10 dakikada ise değişik bir imgeleme çalışması ve meditasyon ile sonlandırdık. O gün bana müjdeli haberi verdi. Karnımın çok indiğini elle yoklamasına göre birkaç güne doğumun başlayabileceğini söyledi. Çok mutlu oldum ve tek hayal ettiğim doğumdan sonra evin koridorunda koşup yatağa balıklama atlamaktı. En kısa zamanda görüşmek dileğiyle dedim. (Bunu gerçekten dileyerek) oradan ayrıldım.
O gün Cuma idi, köy evimizdeydik. Ender’in iş yeri ve kokteyl atölyesi de orada. Ertesi gün bir düğün organizasyonu olduğundan o geceyi çalışarak hazırlık yaparak geçiriyordu. Ben de bilgisayarda çalışıyor, Asude Ebe’nin bir eğitim için yapılması gereken çevirisine yardımcı oluyordum.
Saat 23.30 civarında işim bitti. Bilgisayarımı kapattım Ender’e yardım etmek için alt kata inmeye karar verdim. Merdiven başına doğru yürüdüm ve o anda bir şey olmuştu, Ender’e seslendim ‘Suyum geldi galiba koş ‘ Ender koşarak yukarı geldi emin olmadığımdan ona sordum ‘Çiş mi yaptım acaba ?’ Asude Ebe böyle bir durumda emin olmak için minik ph kâğıdı vermişti onunla deneme yaptık ve koridorda öbek olan suyun bebeğin suyu olduğuna ikna olduktan sonra Asude Ebe’yi aradık. Hiçbir ağrı sızı kasılma yoktu. Dinlenmemi, doğum kasılmalarının 2 ila 12 saat içinde başlayabileceğini o zamana kadar ne kadar uyuyabilirsem o kadar iyi olacağını söyledi. Her hangi bir şey hissedersen beni ara dedi.
Ben Ender ile aşağı indim ona yardım edecektim. Doğum başlıyordu ve ertesi günkü düğün organizasyonunun hazırlıklarını bitirmek zorundaydık. Zaten kafam ve elim dolu olursa beklemek daha rahat olurdu.
Kasılmalar 2 saat sonra başladı…
Saat 2 civarıydı işimiz bitti yukarı çıktık ve kasılmalar başladı hafif hafif, regl sancısı gibi. Arabaya atlayıp Feneryolu’ndaki evimize geldik. Saat 3 civarında kasılmalar yoğunlaştı ebemizi arayarak eve geldiğimizi bildirdim. O da yavaş yavaş bize gelecekti…
Ender ile yatmaya karar verdik. Gözlerimi kapattım uyumaya çalıştım 10-12 dk da bir kasılma geliyordu. Ender telefona kaydediyordu bende arada gözlerimi açıp nefes ile kasılmaları karşılıyor sonra da tekrar gözlerimi kapatıyordum. Saat 4.30 civarında kasılmalar daha sık ve daha DAHA olunca yatağa çıktım, ellerimin ve dizlerimin üzerinde başımın altına yastık alarak köpek pozisyonunda duruyordum. Bedenim bu pozisyonu ve lokasyonu uygun görmüştü. Kasılmalar geldikçe rahatlamaya çalışıyordum. Tüm kasılmalar boyunca vücudum midem ve bağırsaklarım doğal yollarla boşaltmaya geçmişti. Doğal lavman dedikleri bu olmalıydı. Sürekli tuvalete gidiyordum ve istifra ediyordum… Bu beni çok çok çok rahatlatıyordu…
6 cm açıklık vardı…
Saat 5 civarı ebemiz gelmişti. Muayene etti. Bebeğin kalp atışlarını dinledi. Açıklığın 6 cm de olduğunu ve her şeyin yolunda olduğunu söyledi. Masaj yaptı, sıcak su torbası ile destekledi. Sonra beni banyoya soktular. Bir taburenin üzerinde sanırım 1 saat sıcak suyun altındaydım. ‘Ender’e göre kafam üç bin dünya gözlerim şaşmış vaziyetteymişim. Duşta olduğum an müthişti hiç çıkmak istemiyordum… Ebe tekrar muayene ettiğinde 8 cm açıklık olmuştu ve saat 7yi bulmuştu…
Hastaneye vardık…
Hastane yakın, trafik yoktu ama yine de en zor süreç arabada geçen süreçti…
Hastanenin kapısının önünde beni tekerlekli sandalyeyle karşıladılar. Ben ise sadece maalesef üstüne kustum. Ebemiz Bizim gebemizin sandalyeye ihtiyacı yok deyip beni asansöre götürdü. Ender yatış işlemlerini yaptı ve biz odaya girdik. Hastane odasında doktorumuz Ebru Hanım’ı beklerken tekrar duşa girdim. Sıcak duş kasılmalara o kadar iyi geliyordu ki çıkmak istemiyordum. Doğumhaneyi hazırladılar ve hep beraber aşağıya indik. Ortada bir yatak yatağın kenarında yerde kocaman bir minder vardı. Yatağın bir ucunda Ender bir ucunda ben vardık. O benim kollarımdan tutuyordu bende minderin üstüne çömelmiş kasılmaları öyle karşılıyordum bu arada da sanırım ıkınma sürecine geçmiştik.
Ikına süreci biraz uzun sürdü masajlar, konuşmalar ve bol bol ıkınma. Genelde Ender ile karşılıklı pozisyondaydık o benim ellerimden tutuyordu. Ebru Hanım aşağı eğilip kontrol ediyor. Bebeğin kafası göründü diyordu. Ebe masaj yapıyordu. Ender gözlerime bakıyor, önüme gelen saçlarımı sıyırıyordu. Bende sanki bebeğim içimde kalmaya can atarmış gibi ☺, ‘Çık içimdeeeeeeeen’ diye bağırıyormuşum. Zaten çocuk maksimum bir gayret içinde çıkmaya çalışıyordu bunu biliyordum. Bir ara yanlış ıkındığımı, kasılmanın pik noktasını bekleyip o zaman itmem gerektiğini söylediler. Ebru Hanım hadi Nazlı artık seni yukarıya alalım son bir gayret dedi.
Yorgundum ve yardıma ihtiyacım vardı. Yardımcı hemşire karnımın üzerine hafifçe baskı uyguladı, ben son gücümle ıkındım ve Mert sıcacık hissiyle ‘huuup’ diye çıkıverdi. Bir oğlumuz olmuştu.
Saat 10.30’du tarih 19 Nisan 2014.
Ender, ben ve oğlumuz. Artık bütündük, birdik, heptik. Kordon kesiminden önce Mert koynumdaydı. Mert 3 dakikalık kontrolden hemen sonra tekrar kucağımdaydı ve ebemiz ona memeyi tutturmuştu bile ☺…
Doğumhane de işimiz bitmemişti, plasenta doğumu gerekiyordu. Ben çok yorulmuştum ve Mert bu süreçte Ender’in kucağındaydı. Baba-oğul muhteşem bir aşk yaşıyorlardı bunu görebiliyordum.
Doğum anı ile birlikte minik aksilikler olmadı değil tabii ki, ıkınma süreci 2 saat kadar sürdüğünden doğumdan sonra biraz ani kanama oldu. Bir de 2 cm yani 2 dikişlik yırtık bunlar da aslında pek te aksilik sayılmazlar.
Yani aslında Mert’in doğumu tamda hayal ettiğimiz ama planlamadığımız gibi kendi ritminde, son derece doğal, epizyotomisiz, epiduralsiz ve hiç bir müdahale gerektirmeden sakinlikle oldu.
Doğumdan sonra ne hissettin diye soruyorlar. Eminim bu 11 saatte Mert benden daha çok zorlanmıştı. Ama o başarmıştı. Doğumu o gerçekleştirmişti. Bu onun doğumuydu. Bu onun hayatının ilk mücadelesiydi. Ben oğlumla gurur duydum.
Ailelerimize haber verme vakti gelmişti.
Doğumhaneden çıkmadan önce Ender annelerimizi aradı ve doğumun gerçekleştiğini söyledi. Mert 39+3’te geldiğinden herkes için sürpriz olmuştu. Doğum sürecini çekirdek aile olarak yaşamak istediğimizi doğum gerçekleştikten sonra diğer aile fertlerine haber vereceğimizi önceden söylemiştik. Eminim ki biraz üzülmüşlerdir ama bu bizim kararımızdı ve buna saygı duymuşlardı. Açıkçası bugün dönüp baktığımda bu kararın ne kadar da doğru olduğunu düşünüyorum. Doğum anının mahremiyeti çok önemliymiş. Benim annem, ablam, Ender’in annesi, kardeşi derken 6-7-8 kişi doğuma gitmek hiç de hoş olmazdı. Hastanenin olası istenmeyecek müdahalelerinden çok daha fazla bir baskı hissedebilirdik üzerimizde. Her türlü fikir beyanı da cabası. Oysa doğum anında en çok ihtiyacımız olan biz bize olmak bebeğimize güvenmek ve doğumu zamana bırakıp sabırla ve huzurla beklemekti.
Neyse, zaten 1 saat içinde herkes hastanedeydi kimse çok bir şey kaçırmamıştı.
Şansımıza doğum hafta sonuna denk geldiğinden hastane kalışını bir gün uzattık ve ziyaretleri kabul ettik. Evdeki ilk haftamızın yine çekirdek ailemize özel olmasını istiyorduk. Ziyaretlerin beni, Ender’i ve bebeğimizi çok yoracağını düşünüyorduk ve bu zamanı ailecek geçirmek istiyorduk.
Hastaneye gelemeyenleri de ‘Mert’e hoş geldin’ demek için belirli bir tarihe davet ettik. Çok da güzel oldu. Yaz başında güzel bir bahçe partisi yaptık. Bu sayede ilk 40 gün sevgi dolu dinlenme dolu süt dolu sarmaş dolaş günlerimiz de bize özeldi. Annem ve Kayınvalidem geliyor lezzetli yemekler yapıyor ihtiyaçlarımız konusunda bize yardımcı oluyorlardı. Zaten o dönemde ihtiyacımız olan tek şey lezzetli yemekler ve evin düzeniydi çünkü bunlarla ilgilenmek için gerçekten hiç ama hiç vakit yoktu…
Bu arada biz Mert’in doğum anından sonra genel hastane prosedürünün uygulanmasına izin vermedik. Onun dünyaya geldiği ilk günlerinde devletin kayıt işleri için acı çekmesini ve gereksiz yere bizden uzaklaştırılarak ağlatılmasını istemedik. Doğum anı da zaten son derece doğal, akışında ve müdahalesiz geliştiğinden Mert’in hiçbir zaman gaz, guz, saz problemi olmadığı gibi son derece mutlu ve huzurlu ilk dönemleri oldu. (Belki bu sebepler belki doğası öyle ama biz buna inandık ve mücadele ettik)
Tabii ki plesanta içinde bir ritüel düşünmüştük☺. Evimize gelir gelmez Ender en yakın fidancıya giderek bir iğde fidanı aldı. Şimdi Mert’in iğde ağacı, onun plesantasının verdiği enerji ile gökyüzüne yükseliyor.
Son sözlerime gelince; normal doğum yapacak arkadaşlar, n’olur vazgeçmeyin! Bebeğinizin içinizden çıktığı anda hissedilen o sıcaklığı tüm bedeninizde hissetmek her şeye bedelmiş…
Annelik, babalık ve bebeğin haklarını önceden bilip ekibinizi ona göre seçin. Ve gerisini zamana ve doğum anının ritmine bırakarak bedeninize ve bebeğinize güvenin. Bebeğinizin dünyaya geldiği anı onun için en özel en doğal şekilde olması için gayret edin. O ne zaman geleceğini, ne şekilde geleceğini bilir. O cenin o rahimde can bulduysa, çıkmasını da bilir. O beden o can’a can kattıysa doğurmasını da bilir.
2. doğum hikayemizi de bu kadar güzel duygularla paylaşacağımızı umut eder bu yazıyı okuyan tüm anneleri ve anne adaylarını sevgi ile selamlarız ☺
Nazlı- Ender Üresin
- Evde Cilt Bakımı - 10/31/2017
- Çocuğumun Bağışıklık Sistemini Nasıl Güçlendiririm? - 10/23/2017
- Çocuğun Şiddet Eğilimlerini Nasıl Yok Edebiliriz? - 10/10/2017
Biraz haklarimizla ilgili bilgilendirir misiniz
Yani bide su prosedürler dediginiz bebek için yaptirmadik dediniz ne yapilir ben hic bilmiyorum