Anasayfa / BYBO / Yapım / Doğum Hikayeleri / Melisa’nın Normal Doğum Hikayesi

Melisa’nın Normal Doğum Hikayesi

Merhaba BYBO,

Yeryüzünde gelmiş geçmiş her annenin bambaşka doğum hikayesi vardır elbet; mucizeye tanık oldukları, an be an koşulsuz sevgiyle donandıkları, minik emanetlerini ebediyen candan ötesinde, ‘ben’den ötesinde taşıyacaklarına söz verdikleri. İşte benim doğum hikayem de bunlardan biri. Bebeğine kavuştuğun ‘O’ an gökyüzünde iyi ile kötünün savaşı başlar derdi sufi hocam, bu savaş 40 gün devam eder ve neticede iyi kazanır, anneye ben’likten öte bir sevgi bahşedilir; her şeye rağmen sevgi… Ben her zaman nefes aldığım her anın sorumluluğunu kucaklamak, yaşamın içinde köşe bucak yer almak, bahşedilen güzellikleri de, zorlu imtihanları da tüm benliğimle tecrübe etmekten yanayım; yaşadığımı, var olduğumu, tekamül ettiğimi ancak böyle anlarım. Bu yüzdendir ki hamile olduğumu öğrendiğim ilk günden beri en doğal şekilde, olması gerektiği gibi olan, akışına bırakılmış, mucizeye, o büyülü anlara her şeyiyle şahit olacağım, şu meşhur savaş esnasında koşulsuz sevgiyi tırnaklarımla kazanacağım doğum şekline yani doğal doğuma kilitlemiştim. 

Çevremdeki herkes ve tabi en önemlisi doktorum en büyük destekçimdi. Yaşadığım tüm zorluklara rağmen hedefimden hiç şaşmadım, hep o anları hayal ettim; bebeğimi sağ salim kucağıma aldığım, onunla en doğal şekilde kavuştuğum yani halk deyimiyle çatır çatır doğurduğum ☺. Evet, doğurdum, başardım, hem de çatır çatır ama bir farkla; doğal değil doğumum, normal oldu, lakin vicdanım rahat ben elimden gelenin fazlasını bile yaptım, gerisi biraz da nasibe kalıyormuş şu doğum işlerinde, onu da gördük, bildik böylelikle. Haydi gelin şimdi sizlerle normal doğum hikayemi paylaşayım…
Hamileliğimin ilk aylarında düşük riskim, takip eden aylarında da erken doğum riskim vardı. İlaçlarla, hep yataklarda, en basit işleri bile yapamaz halde, burnunu kapıdan dışarı bile çıkaramadan geçirdim bu süreci. Zordu, şu an kelimelerle tarif edemeyeceğim kadar zordu. Bel bölgemde ve kasıklarımda sürekli regl sancısına benzer bir ağrı vardı, bir zaman sonra o ağrıyla yaşamaya alışmıştım artık, hatta bu durum sıradan bile gelmeye başlamıştı ta ki ona 24. haftamda NST cihazı ile tespit edilen kasılmalarım ekleninceye kadar. Artık belirli aralıklarla karnım adeta taş gibi sertleşiyor, bel ve kasık bölgemdeki ağrıyla birleşince durum iyice dayanılmaz hale geliyordu. İşte buna hiç alışamadım, uykular haram oldu, 6. ayımdan itibaren 6 yastıkla bile uyuyamadığım gecelerim vardı. 

Ciğer geliştirici iğneler yapıldığında 32. haftamdaydım. Doktorum bana artık korkmamamı, erken doğum halinde bile bebeğimin ciğerlerinin 2 hafta kadar daha gelişmiş olacağını söylemişti. Rahatlamış mıydım? Hayır. Hem psikolojik olarak hem de bedensel olarak… Sanki o iğneler bana, bebeğime iyi gelmemişti, doğal süreç sekteye uğramıştı. Evet, belki erken doğum anında bu iğneler bizim şansımız olacaktı ama ne bileyim sevemedim bir türlü ben bu iğne işini.
Nişanım geldiğinde 34+4’teydim. Hemen telefona sarılmş, doktorumu aramıştım. Bana kasılmalarımı düzenli bir şekilde not etmemi ve sıklaştıkları zaman hemen kendisini aramamı söylemişti. Dediğini yaptım. Önceleri 12 dakikada bir giren sancı, sonra sırasıyla 8 dakikada bir, 7 dakikada bir ve en son 5 dakikada bir girmeye başlamıştı. Kendi kendime sancılarım sıklaşmadan, suyum patlamadan hastaneye falan gitmem deyip duruyordum ve bekledim. Zaten 2 gün sonra kontrolüm vardı. Her şey açıklığa kavuşacaktı. 

Tam da kontrolümün olduğu gün yani 34+6’da göbeğimin aşağıya düştüğünü, karnımın üst kısmında 4 parmak kadar boşluk olduğunu farkettim. Bugün kesin doğuruyorum diye düşündüm, doktorumun yolunu tuttum. Doktorum nst cihazına bakıp sancılarımın düzenli aralıklarla girdiğini ve çatı muayenesinde de 2 cm kadar açıklığımın olduğunu söyledi, doğum başlamış, bugün doğuruyorsun dedi, beni doğum yapacağım hastaneye yönlendirdi. Yatışım yapıldı. Nst cihazına bağlı başladık beklemeye. Bir diğer odada doktorumun başka bir hastası daha doğum için gelmişti. Onun bebe 41. haftasındaydı, onlar da normal doğum bekliyorlardı. Ben sancımı sessiz sedasız çekiyordum; şiddeti bir yükseliyor, bir düşüyordu. 2 saat oldu, 3 saat oldu, doğumhaneden bir kadın kürtaj olup çıktı, bir posta hikayesini anlattı, ağla ağla hışır olduk ebeler, hasta bakıcılar, ailecek, sonra 4 saat oldu, 5 saat oldu, derken doktorum geldi, diğer hastasını çatır çatır normal doğurttu, gitmeden önce bir kere de o muayene etti, zira etmeyen kalmamıştı, açıklığın artmamış dedi, gitti, 6 saat oldu, 7 saat oldu, gelen doğurdu, giden doğurdu, bekliyoruz, 8 saat oldu, 9 saat oldu, muayene üzerine muayene, bıktık ama ne yapalım, sancı, sancı, 10 saat oldu, 11 saat oldu, 12, 13, baktık ki bu kadar sancıya açılmıyor pes ettik, nasıl olsa akışında ya olay evde çekelim dedik çekilecek çilemizi, süslenmiş odamızın süslerini de söktük gittik. Bu bir yalancı doğum alarmıydı. Doğsam mı diye düşündü bizim kız önce, sonra yerini pek bir beğenmiş olacak ki oblik duruşa geçti ve gelmiyorum dedi. Belki de hastane ortamı kastı beni, en başından beri evde yaşamalıydım herşeyi ve son an gitmeliydim hastaneye. Olsun, kaybedilmiş bir şey yoktu, bu bir erken doğum alarmıydı ve bebek içerde ne kadar çok kalırsa bizim için de, onun için de o kadar iyiydi. 

Onun da, benim de daha çok yolumuz vardı, edindiğimiz tecrübeyi attık sırt çantamıza ve koyulduk tekrar yola. Hayır, hayır yola koyulduk deyimi bu sefer bir metafor değil, biz tam anlamıyla yola koyulduk. Nasıl mı? Haydi gerçek normal doğum hikayeme!
Ertesi gün tekrar muayeneye gittik ve bir öğrendik ki bebek oblik duruşa geçmiş yani bebeğin kafası biraz yukarıda ya da aşağıda olacak şekilde bedeninin çapraz durduğu pozisyona. Bugüne kadar ha düştüm ha düşüyorum, yok doğdum yok doğacağım diyen bebek şimdi de ıh ıh doğmayacağım diyordu ☺. Bu gerçekten bir şaka olmalıydı ama gerçeğin de ta kendisini doktorum henüz yüzüme vurmamıştı. “Açıklığın 2 cm, enfeksiyon kapma riskiniz var, bu bebeği enfeksiyon kapmadan normal doğurdun doğurdun, doğuramadın, açıklık artmadı o zaman sağlığınızı riske atamayız, elimiz mahkum sezeryan olacaksın” dedi ve ekledi “Her gün bilfiil 5 saat yürüyeceksin, durmak yok, sürekli hareket edeceksin.” Yürümek mi, hareket mi, durmak yok mu; ben bu kelimelerin anlamlarını unutalı o kadar uzun zaman olmuştu ki… Kaslarım derin mi derin uykulara yatmıştı; “Yapamam” dedim, “Yaparsın” dedi. Yaptım. İlk yürüyüşüm o gün evime oldu, 5 km/bilmemkaçsaat.
Resmen santim santim yuvarlanıyordum yollarda önceleri, sonra gün be gün hızlandım, hiç durmadım, kafaya koydum bir kere, o bebek dönecek, ben doğal doğuracaktım, bunun için elimden gelen her şeyi yapacaktım. Yaptım. 

En son doğuma 11 gün kala ayak parmaklarımın fazla yürümekten kanamasıyla durdum ☺. Tüm bu süreç içerisinde 3 günde bir kontrole gidiyordum ve 1 cm bile açıklığım artmıyor, bebek de dönmüyordu. Dönecek dedim, açılacak, doğal doğal doğuracağım. İnanmak, başarmanın yarısıdır!
“Bu çocuk bekleyecek kesin 42. haftaya kadar falan, yürüyemiyorum da, en iyisi bahar temizliği” diyeli 3 gün olmuştu. Yalancı doğum alarmının üzerindense 32 gün geçmişti, 39+3’teydim artık. Bir sancıyla koridorda yere çömeldiğimi hatırlıyorum, sonra diğer sancılar art arda geliyorlardı. Ritmik kasılmalarım başlamıştı. Doktor kontrolüm de vardı o gün, hemen gittik. Bebek dönmüştü ☺. Açıklığım da eh işte bir 2.5 cm olmuştu, lütfetmişti yani. Bu arada enfeksiyonu da kapmıştık hani, rahim içi ateşim yükselmişti. Kapmasak şaşardım zaten, bir o eksikti maceramda, tamamlandık çok şükür. “Haydi” dedi doktor “hastaneye!” Pışıııık dememek için zor tuttum kendimi ☺. Ben bir koşu sancımı evde çekip geleceğim, hem daha kuaföre bile gitmedim, hele evimi hiç sormayın, dandini hoppacık, temizlemem lazım, eksikler de var alınacak, benim işim çok vesselam dedim ve en geç ertesi sabah saat 07.00’de hastanede olacağıma dair sözleştik, enfeksiyon durumu riskliydi çünkü. “Ama sen gece yarısından sonra gelecek, sabaha kalmayacaksın” dedi canım doktorum ve öyle de oldu. 

Benim gibi orjinal mi orjinal bir hamilelik dönemi geçirmiş anneyi de ancak sen paklardın; gerçekten çok seviyorum doktorumu, ona minnettarım.
Aheste aheste parka doğru yürüdük ve oturduk annemle, plan yaptık, limonata içtik, yakınlarımızı aradık, müjdeyi verdik. Kuaförüme de gittim güzel güzel, fönümü de çektirdim. Sonra da alışverişimizi yapıp simit kemire kemire evin yolunu tuttuk. Sancım mı? O kadar da abartılacak bir şey değilmiş aslında doğum sancısı, hele de benim yaşadıklarımın yanında. Beden inanın kendini her yeni duruma kolaylıkla adapte ediyor. Önünde saygıyla eğilinecek bir mekanizma. Mesela benim bedenim bir de temizlik yaptı sancılı sancılı. İzmir’den gelen kayınvalidem, görümcem, annem, kardeşim, ben ve eşim topluca temizliğe giriştik evimizde. E anca ☺. Sancım geldiğinde evin ortasında çömelip bağırıyor, apartmanı ayağa kaldırıyor, geçtiğinde ise direktifleri vermeye devam ediyordum: “O banyo temizlenmeden asla doğurmam!” Yok, yok deli cesareti değildi bu, edindiğim tecrübelerin bana kattığı bir başı buyrukluktu olsa olsa.
Saat 00.10’da hastanenin yolunu tutmuştuk, sancılarım 2 dakikada bire inmişti artık, dayanılmaz olmuşlardı. 00.20 hastaneye giriş saatimiz. Açıklık 4 cm, rahimiçi ateş tavan, epidural taktırmayacağım kararlıyım ama işte o suni sancıyı vermeselerdi. Bebek hemen gelsin istiyorlardı enfeksiyon dolayısıyla. Sancılarım epey şiddetlenmişti suni sancıdan sonra, yine de dayanılmaz değillerdi. Epidural istemiyordum, ta ki anestezi uzmanı beni fırçalayana kadar. Hangi devirde, nerede yaşıyoruzdan tuttu, ilim-bilim-teknolojiden çıktı. Bir takalım, sonra zaten istesen de takamayız, sen istersen dozu veririz dedi. Kabul ettim mecbur. O sancılarımın arasında tartışacak gücü bulamadım kendimde. Bir de enfeksiyon endişesi tabi, her an her şey olabilir. 

Açıklığım 6 cm olmuştu ilk dozu verdiklerinde. Suni sancı insanın ayarını bozuyor gerçekten, yoksa doğal sancı böyle şiddetli değil kesinlikle. Ne suni sancı ne epidural kesinlikle tavsiye etmiyorum, inanın doğal yoldan daha kolay olurdu her şey. Neyse, halihazırda ağrılarım dindi, bari bu durumu kullanayım dedim ben de. Ebem makyajımı yapabilir ☺.  Açıklığım 7.5 cm’di suyumu patlattılar, birden 9.5 cm’e yükseldi. Saat 04.10’da doğumhaneye alındım, bir doz daha verildi epidural ve doktorum geldi. Artık iş ıkınmalara kalmıştı. Çömelerek ıkındım belli bir süre, sonra da ebemin yardımıyla ittirdim ve 04.30’da yaşayıp yaşayabileceğim en büyük huzuru tadıyordum artık; ağrılarım dinmiş, o kabus günler bitmiş, yavrumu sağ salim kucağıma almıştım. Tam o sıradaydı, okunuyordu sabah ezanları. Gözyaşlarımla dualar ettim, ten tene temas yaptık ve doya doya sarıldım bebeğime. Odaya indiğimizde de hemen emzirdim. Çok çok uzun yollardan gelmişti Fatıma Dalya, mememde huzuru yudumlamış, ben de sayesinde aşkı koklamıştım. 

Herkese hayırlı, sağlıklı doğumlar dilerim…

Melisa

Diğer Paylaşım

Ahu’nun İkinci Doğal Doğum Hikayesi

Sevgili Duru, Seninle maceramız 17 şubat 2017’de başladı. Reglim sadece iki gün gecikmişti ama ben …

Leave a Reply