Merhaba BYBO,
Böyle bi yazıya nasıl başlanmalıdır diye bir müddet düşündüm. Özetlemek en mantıklısı sanırım.
Eşimle 6 yıllık beraberliğimizi 2014 yılında evlilikle resmiyete döktük. 6 yıl uzun bi süre olsa da bir süre biz hep ayrı yerlerdeydik. O Gaziantep’te, ben Konya, Malatya da derken 6 yıl geride kaldı. Evliliğimizin ilk yılını da benim tayinimden dolayı ayrı geçirdik. Bu sebeplerden dolayı birkaç yıl kendimce bebek fikrini erteledim. Lakin eşimin çocuk delisi olduğunu unutmuşum.
2015 Mart’ında eşimin ısrarına dayanamayarak eczaneden hamilelik testi alıp yaptım. Hem de iki tane. Ama sonuç negatif. Daha doğrusu ben usulünü bilemediğim için negatif zannetmişim. En son kan tahlili yaptırdım. Sonuca bakan doktor bana göre çok ruhsuz bir ifadeyle evet evet hamilesiniz, Yaklasık 3 haftalık dedi. Ben elektrik direği gibi kaldım. Eşimin yanına iki gün sonra gidecektim. Söylesem mi söylemesem mi derken kendisi anladı. Gebe olduğumu öğrendiğim ilk akşam en küçük kız kardeşim bana şunu tembih etti: Abla sağa sola çok dönüp de bebeği rahatsız etme. Ben ne yaptım peki? Sabaha kadar sırt üstü yattım. Benimle dalga geçtiğini anlamam biraz uzun sürdü. Buna ailecek hala güleriz.
Bebeğimiz 40+6 olana kadar yarısı Konya’da diğer yarısı Ankara’da güzel bir hamilelik geçirdim. Ankara’ya gelene kadar düzenli yürüyüşümü yaptım. Yediğime içtiğine dikkat ettim. İnternetin faydalı yanlarını kullanmaya çalıştım. Buna dikkat etmem gerektiğini hamileliğimi zehir eden bi doğum lekesi gördüğüm zaman anladım. Ankara’ya geldikten sonra da bol bol uyudum… 6. Aydan sonra kızımızın adına karar verdik. Bir Ezgi’miz olsun şu hayatta dedik ? BYBO bloğunu en baştan başlayıp tek tek okudum. Facebook grupta açılan neredeyse bütün postları okudum. Başa tutturulan gönderi altındaki bütün dosyaları tek tek inceledim.
38. Haftadan sonra kızımın odasını hazırladık. Gerekli eşyaları temin ettik. Çamaşırlarını yıkayıp, ütüledim. En son da doğum çantamı hazırlayıp kapıya yakın bir yere yerleştirdim.
Özellikle son haftalarda buzluğa yemek hazırlayıp koydum. İkindi üzeri yürüyüşe çıkmaya başladım. Son güne kadar evimi kendim temizledim. Yemeğimi kendim yaptım. Gebe kalmadan önce ne yapıyorsam dikkat ederek son güne kadar aynılarını yine yaptım.
Neredeyse bütün gebelerin yaşadığı birçok durumu ben yaşamadım. Mide bulantısı, baş dönmesi, gebeliğe bağlı hormon bozuklukları vb. belirtileri yaşamadım. Yalnız her anne adayının düşündüklerini ben de düşündüm. Kızım sağlıklı olacak mı? Bedenen ve zihnen bi sıkıntısı olacak mı? Maddi ve manevi hazırlığı yapabilecek miyim? Yataktan düşmeden doğuma gidebilecek miyim? Manevi olarak bütün hazırlığımı yaptım. Listesini yaptığım kitapları okudum. Gerekli görselleri telefonuma kaydettim. Tomris’in notlarını hatmedip, ekran görüntülerini aldım. Gebeliğime dair tek üzüldüğüm nokta gebelik okuluna gidememiş olmam. Bunun haricinde hamileliğim çok güzel geçti. Hasılı her şey güzeldi.
8 Kasım muhtemel doğum tarihi olmasına rağmen kızımız gelmek istemedi. Biz de ona saygı göstermeye ve istediği zamanı beklemeye karar verdik. Ama bu arada arayan soran, doğurmadın mı diye takılanlar derken benim saç derimdeki egzama iyice azdı. Günde 2-3 kez duş alsam da kaşıntım geçmiyor. Delirmenin eşiğine geliyordum.
40+3’ün gecesi nişan denen durumla karşılaştım. Nasılsa sabah kontrolüm var diye geri uyudum. Doktorum “önemli olanın su ve düzenli ağrıların” dedi. “3 gün sonra, yani cumartesi günü gel yatışını yapalım gözlem altında ol” dedi. Cuma gününe kadar nişan denen leke devam etti. Bu üç günde özellikle cuma günü (15.000 adım) sürekli yürüdüm.
Akşam eşim işten gelince riske atmamak adına hastaneye gittik. Giderken yanıma gerekli olabilecek şeyleri aldım. Hastaneye gidince direk yatışımı yaptılar. Pazartesiye kadar doğurmazsan pazartesi sabah doğurturuz dediler. Doğurturuz kısmı beni çok endişelendirdi. Eşim de ben de kızımız ne zaman istiyorsa o zaman doğması görüşündeydik. Bana bir oda gösterdiler. Eşim eve gitti. Kardeşimi getirdi refakatçi olarak. Eşim fotoğraflar çekip sosyal medyada paylaştı. O, kızımız geliyor diye mutlu mesut eve gitti. Bense eve gidemedim diye üzülüp 12’de uyudum. Aslında boşuna üzmüşüm kendimi. Saat 2.28’de sancılarım başladı. Aslında sancı değil de dalga demek daha yerinde olur. Sabah 7’de açıklığım 2 cm olmuştu. Elimden geldiği kadar koridorda yürüdüm. Dalgalarım 4 dakika da bir olacak şekilde öğlene kadar devam etti.
Odanın içine sığamadığım anların birinde kardeşim dedi ki: “Abla koltuğun koluna otur kafanı da göğsüme daya. 2 dakika da olsa rahat et.” Yanına gittim. Kafamı göğsüne dayadım. Bu arada kardeşim telefonuyla bir şeyler yapmaya başladı. Meğer kafamda bit olduğundan şüphelendiği bir böcek görmüş. İnternetten ona bakıyormuş. Sonuç: Bir aydır egzama sandığım saç kaşıntımın sebebi BİT’miş. Bir de bununla uğraşacaktım. Hemen kafamı yanımda olan şal ile sarıp hemşirelere söyledik.
Kafamda bit, sırtımda inanılmaz ağrı ile odanın içinde dört dönüyorum.
Saat iki gibi gözlem odasına gittim. Tansiyon, NST, lavman derken saat 16.30 gibi benim dalgalarım 2 dakikada 1 olacak şekilde sıklaştı. Doğum hikayelerinde algılayamadığım durum benim de başıma geldi. Sancı arasında uyuyakaldım. Üstüne üstlük rüya bile gördüm. Doktorum gelip gidip açılmamı kontrol etti. Açılmam 4 cm olduktan sonra suyumun gelmesini sağladı. Su geldikten sonra benim dalgalarım ciddi ciddi ağrıya dönüştü. Doktoru gördükçe epidural deyip durdum. Hemşire açıklığımı kontrol etti. 4.5 cm. Ben doktora yalvardım epidural diye. Cevaben bana şunları söyledi: “Özlem Hanım ilk doğumunuz. Epidural işe yaramayabilir. Doğum süreniz uzar. Ikınmanız gereken zaman gelince etkili ıkınamayabilirsiniz. Ama madem ısrarcısınız arkadaşımı çağırayım.” Doktor bu sözleri söylerken ben öyle bi tuvalet ihtiyacım hissettim ki… Cümlesini bitiremeden doktora hocam tuvalete gitmem lazım deyip kalkmaya çalıştım. Doktorun yüz ifadesi görülmeye değerdi. “Sana lavman yaptık tuvalet ihtiyacı değildir ama bu kadar çabuk açılamazsın” dedi. Bunu söylerken aynı zamanda da açılmamı kontrol etti. 7 cm. Herkeste bir şaşkınlık bir sevinme…
Bana nasıl ıkınmam gerektiğini anlattılar. Yirmi dakika falan ıkındım. Plasentanın sol kısmı öndeymiş. Ondan uzamış.
Derken beni doğum masasına aldılar. Ikınıp durdum ama kızım gelmedi. Bir ara ıkınmaya çalışırken doktorun yüzüne tükürdüm. Ha ıkın ha oldu ha oluyor derken 20.25’te Ezgi’miz doğmuştu. İlk sorduğum şey yüzünde leke var mıydı olmuş 🙂
Yalnız bende şöyle bi aksilik oldu. Ben ıkınırken acil iki vaka geldi. Benle ilgilenen kimse pek olmadı. Gerektiği gibi ıkınamamışım. Bundan dolayı yırtığım oldu. Dikiş atılırken bebeğimi yanıma getirdiler. Kokladım. Öptüm.
Doğumhaneden çıkıp başka bi odaya geçtik bebeğim, ben ve hemşire hanım. Bana serum takıldı. Ben kızımı doğar doğmaz emzirmek istiyordum. Hemen olmasa da yarım saat içinde emzirdim kızımı.
Serum bitince beni tekerlekli sandalyeye oturtup bebeğimizi kucağıma verdiler. Doğumhanenin kapısında kardeşim ve kocam beni bekliyorlardı. Bense hüngür hüngür ağlıyordum. Kapıdan çıkarken ilk söylediğim cümle ise şu: Aşkım bebeğimizde leke yok! Epizyomda sıkıntı olmasına rağmen 9 ay ettiğim dualar kabul oldu. Son anda epidural isterim diye tutturmama rağmen normal bir şekilde pırtlattım 🙂
Herkese sağlıklı doğumlar dilerim,
Özlem
- Evde Cilt Bakımı - 10/31/2017
- Çocuğumun Bağışıklık Sistemini Nasıl Güçlendiririm? - 10/23/2017
- Çocuğun Şiddet Eğilimlerini Nasıl Yok Edebiliriz? - 10/10/2017