“Çocuğunuzu dudağından, vücudundan öpmeyin”. “Çocuğunuza ismi dışında bir hitap kullanmayın”. “Çocuğunuzun kimseyi çıplak görmesine izin vermeyin”. Bu gibi tavsiyeleri sık sık duyar olduk. Bu tavsiyeleri verenlerin birkaç gerekçesi var. Birincisi çocuğun dudaktan, koldan, bacaktan öpülmesinin, çıplaklığa alışmasının çocuğu tacize daha açık hale getireceğini düşünüyorlar. Farklı hitap şekillerinin ise, çocuğun kafasını karıştıracağına inanıyorlar. Gerçekten öyle mi? Bence değil. Bunlar iyi niyetli uyarılar, ama kanımca çoğu zaman sebep-sonuç ilişkisini yanlış kuruyorlar ve yanlış şeylere odaklanmamıza neden oluyorlar.
Hemen itiraf edeyim. Bizim evde annemler, kuzumlar, bir tanemler havada uçuşur. Esimin ailesi çıplaklık konusunda inanılmaz rahat, çünkü Almanlar ve çoğu Alman gibi aile içinde ve doğadayken çıplaklık onlar için doğal. Çocuğumu ben dudağından öpmem, ama baba tarafında bütün aile birbirini dudaktan öper. Yani aman yapmayın denilen üç şeyi de yapıyoruz biz. O zaman dudağından öperek tacize karşı çocuğumuzu savunmasız mı kılıyoruz? Hitaplarımızla kim kimin annesi diye kafasını mı karıştırıyoruz? Çıplak yetişkinleri görmesine engel olmayınca, travma geçirmesine mi yol açıyoruz? Hayır. Nedenlerini anlatayım.
Dokunma: İstenmeyen dokunuşa hayır demek
Çocuğumu sadece çocuklukta değil, ömür boyu her türlü tacize karşı korumak için ona en başından beri hayır demeyi öğretiyorum. İstenmeyen her dokunuşa, her yaklaşmaya hayır demeyi. Özel bölge olmasına gerek yok. Dokunuşun masum olması, benden gelmesi, iyi niyetli olması da önemli değil. Bir çocuk -daha doğrusu bir insan- bir dokunuşu istemiyorsa istemiyordur. Her zaman bayıldığı bir şeyi, o anda da istememe hakkı da vardır. İstemediği her dokunuşa, istediği zaman hayır diyebilmelidir ve annesi-babası dahil herkes bu talebe saygı duymalıdır.
Evet, oğluma özel bölge nedir anlattım. Özellikle aile dışındaki insanlara karşı uyardım. Ama bence asıl önemli olan, ona bedeni üzerinde son sözün daima ona ait olduğunu anlatmamdı. Ben oğluma çok sarılır, çok öperim. Ama öpme derse, ya da beni iterse öpmem. Çoğu zaman ben onu öpünce, sarılınca kıkırdar, sarılır. Oyun oynarken sadece yanağını değil, göbeğini, elini, ayağını, kolunu da öperim. İzin verdiği sürece. O da güler. Bazen beni öper. Bazen üstümde zıplar. Bazen şuramı öp diye talimat verir. Bazen kaçar. Ama şunu bilir, “bana dokunma” derse, dokunmam. Hiç kimsenin o istemedikçe ona dokunma hakkı yoktur. Biz oyun olarak boğuşan bir anne oğuluz. Kod kelime ‘hayır’dır. Boğuşma sırasında hayır dediği an dururum. Sonra tekrar devam ettirir. Yüz kere hayır dese, yüz kere dururum. Yeniden o başlatır. Bunu anlaması çok önemli benim için. Ve bu iki taraflıdır. Beni dudağımdan öptüğünde, ona bunu tercih etmediğimi söyleyip, yanağımı dönüyorum. O da şunu anlasın istiyorum: benim istemediğim şekilde bana dokunma, beni öpme hakkı yok. Çünkü ben eşim dışında kimseyi dudağından öpmeyi sevmiyorum. Ve eşimin ailesi böyle yapıyor diye, ben de onlara uyum sağlamaya çalışmıyorum. Ben ne şekilde rahat ettiğimi biliyorum. Ama oğlum babasını ve babaannesini dudağından öpüyor. Yabancı birini yanağından dahi öpmezken, hatta yabancı biri yaklaşınca arkama saklanırken, aile üyelerine çok sokulgan. Bunları çok küçük yaştan beri ayırıyor.
Özel bölgelerine kimse dokunmamalı diye de anlatıyorum. İlk anlattığımda saatlerce niye diye sordu. Hiçbir cevabım tatmin etmedi. Çünkü dürüst olarak, cinsel tacize uğramanı istemiyorum diyemedim üç yaşında çocuğa. Ama özel bölge eğitimi vermeme rağmen, bunun ikincil derecede önemli olduğunu düşünüyorum. İnsanın hoşuna gitmeyen her hitap, yaklaşma, dokunuşu reddetme hakkı vardır. Doğru yerden dokunuyor diye susmamalı. Önemli olan istemediği her şeye hayır demeyi öğrenmesi ve karşısındaki durmazsa, onun kötü bir şey yaptığını bilmesi.
Bu nedenle oğluma birisi ona istemediği gibi dokunmaya kalkışırsa, hayır dediği halde dinlemezse, bu kim olursa olsun, anında bize gelmesi gerektiğini anlatıyoruz. Bu dokunmanın neresine olduğu önemli değil. Ara ara hatırlatıyorum. Birisi onun istemediği şekilde ona dokunursa, ona inanacağımı, hep onun yanında olacağımı, isterse gizli tutup koruyacağımı, isterse polis çağıracağımı anlatıyorum ki, sonuçlarından çekinip susmasın.
Hitap: İstenmeyen hitaba hayır demek
“Oğlum” derim. “Kuzum” derim. “Düdüğüm” derim. Ve evet, “annem” de derim. Annem dediğim için “ben acaba onun annesi miyim” gibi bir kafa karışıklığı yaşamadı. Çocukları bu kadar hafife almayın. Bir defa “ben düdük değilim” dedi. “Bence düdüksün, ben de anne düdüğüm” dedim gülerek. Çok güldü. “O zaman biz düdük ailesiyiz” dedi. Evet dedim. O da beni bazen “düdük anne” diye sevmeye başladı ve düdüğün bir sevgi ve şaka sözü olduğuna kanaat getirdi. “Düdük deme” deseydi, saygı gösterir, bir daha demezdim. Ancak aile dışında birisi ona ismi dışında bir şey söylerse hoşuna gitmiyor. Nereden biliyorum? Genellikle düzeltiyor. İsmiyle hitap edilmesini istiyor. Çocuklar kendilerine kimin nasıl hitap edeceğine karar verebilmeli ve verebiliyorlar da. Bu da onlara nasıl hitap ettiğimizden çok, onların isteklerine ne kadar saygı gösterdiğimizle ilgili.
Amerikalıların çocuklarına “balkabağım”, Almanların “fareciğim, hazinem”, Türklerin de “kuzum” demesinin bir zararı var mıdır? Sanmam. Bunlar sevgi sözleri. Çünkü sevgililer, aile üyeleri, yakın arkadaşlar birbirlerine böyle isimler takarlar, bunlar yakınlık ifadesidir. Elbette bazı hitaplar, aile içindeki bazı sağlıksız tavırları yansıttıkları için sorunlular. Ama bakın, sebep olduğu için demiyorum, yansıttığı için. Prensesim, prensim, paşam, sultanım gibi hitapların çocuğu şımarttığını düşünmüyorum, ama mesela prensesim, paşam kelimelerini kullanan insanların genellikle cocuklara daha cinsiyetçi bir tutumu olduğunu görüyorum. Prensesim, paşam demeseler de, yaklaşımları farklı olmayacak. Yani ben ailelerin çocuklarına prensesim, paşam demesini engellemeden önce, prensesim demelerine yol açan kültürü, anlayışı sorgulamalarını istiyorum. Neden bunları dediklerini düşünmeye davet ediyorum.
Çıplaklık: Rahat etmediği çıplaklığa hayır demek
Almanya’da tanıdığım her aile çocuklarıyla çıplak banyo yapıyor, saunaya giriyor, göle giriyor, hatta bazıları parkta da soyunuyor güneş çıkınca (ama çoğu Avrupa ülkesinde dahi bu ayıptır ve Amerika’da tutuklanmanıza da yol açabilir). Aile içi çıplaklık, doğal alanda çıplaklık doğal geliyor Almanlara. Ama Alman çocuklar okulda, sokakta, bir yabancının evinde, ya da şehirdeki havuzda soyunulmayacağını biliyor, hiç kafaları karışmıyor. Yani göle çıplak, havuza mayolu giriyorlar, sokağa giyinik çıkıyorlar. Çünkü kültürlerinin normali bu. Ama oğlum benim ailemi asla çıplak görmedi. Bunu da sorgulamaz. Çünkü bizim kültürümüzün normalinin de bu olduğunu biliyor. Benim ailemin evde çıplak dolaşmadığını anlıyor.
Yani çıplaklık konusunun evrensel bir doğrusu olamaz. Bazı kültürlerde aile içinde çıplaklık normaldir ve insanlar o şekilde rahatlardır. Bazı kültürlerde kimse birbirini çıplak görmez ve çocuklar yetişkinleri çıplak görürse, herkes rahatsız olur. Bunları zorlamanın anlamı yoktur. Kim ailesi ve kültürü içinde nasıl rahat ediyorsa, o şekilde hareket etmelidir. Japonlar ailece banyo yapıyorlar diye, bir uzman bu şekilde bir tavsiye verdi diye, Türklerin bu şekilde davranmasını bekleyemeyiz. Aynı ülke içinde dahi bu tavırlar farklılık gösterir. Kendinizi nasıl rahat hissediyorsanız, çevrenizde ne normalse, o şekilde davranın. Çünkü çocuklar rahatsızlığınızı da hissederler. Bunun sınırını siz belirleyin ve duyduklarınıza göre hareket etmeyin. Ama çıplak rahat eden aileleri de yargılamayın. O da onların normalidir. Çocuğunuzu hem sizin, hem de onun rahat ettiğinden fazla bir çıplaklık seviyesine maruz bırakmayın. Tek doğru bu.
O zaman, ne yapmalı?
Çocuğumuza kuzum dediğimiz için, bacağını öptüğümüz için, yanında soyunduğumuz için travmalar geçireceğini düşünerek kaygılanacağımıza, ona “hayır” demeyi, beden bütünlüğüne değer vermeyi, yaşı kaç olursa olsun, kendi bedeni üzerinde söz sahibi olduğunu öğretmeye odaklanmalıyız. Yani çocuklar kendilerine kullanılan hitap sözlerinden, dokunulmaktan, çıplaklıktan dolayı kafa karışıklığı yaşayıp, tacize açık hale gelmiyorlar. Çok küçük yaşta dahi hareketleri bağlamına göre değerlendirmeyi öğreniyorlar. Neyin hoşlarına gidip, neyin onları rahatsız ettiğini de çok erkenden biliyorlar. Çocuklar da biz yetişkinler gibi bağlamı anlıyor, kültürü tanıyor ve niyeti seziyorlar. Ama çoğu zaman otorite olarak gördükleri yetişkinlere itiraz etmeye, hayır demeye çekiniyorlar. Siz istediğiniz kadar özel bölge anlatın, dikkatli dokunun, çocuğa yetişkinlere koşulsuz itaat etmeyi öğretirseniz, tacizcinin işini kolaylaştırmış olursunuz. Saygı görerek büyüyen insan, kendine saygı göstermeyenleri fark eder, onlardan uzak durur, karşı koymaya çalışır. Bu yetişkinliğe de uzanan bir tutum olur. Teoride komik derecede basit, uygulamada zor bir tavsiye bu, çocuğunuza saygı duyun.
Şunu da unutmamalıyız. Elimizden geleni yapsak da, çocukların neler yaşayacağını, neye nasıl tepki vereceğini önceden kestirmek imkansızdır. Yetişkinler dahi taciz karşısında genellikle sessiz kalır. Tacizciye hayır demek, tacizi anlatmak her yaşta çok zordur. Bu da anlaşılır bir durumdur. O nedenle onların güvende olduğunu düşünsek de, paranoyak olmadan, çocuklarımızı takip etmeli, gözlemlemeliyiz ki, davranışları değişirse gecikmeden farkına varalım, sebebini araştıralım.
Ama sevgi ifadelerini esirgemeyelim. Onlar istediği sürece.
- Cinsel İstismarı Engellemek ve Cezalandırmak - 02/27/2018
- Ateşi düşürmek zorunda mısınız? - 01/24/2018
- Bir Erkekten Kadınlara Sorular - 01/23/2018