Anasayfa / Yazarlar / Aysuda Kölemen / Yapılandırmak ve Yasaklamak

Yapılandırmak ve Yasaklamak

Yetişkinlikte dahi olarak nitelendirilen insanların çocukluklarına dönüldüğünde, ailelerinde kural sayısının ortalama ailelerden çok daha az olduğu görülüyormuş. Disiplin cezalarının kaldırıldığı bir okulda disiplin suçu azalmış. Ceza verilmeyen çocuklar daha dürüst oluyorlarmış. Amerika’da dini kurallarla büyütülmeyen çocuklar, daha ahlaklı davranıyorlarmış. Bunların hepsi gerçek araştırma ve hayattan örnekler. Bunlar doğru. Ancak yanlış anlaşılmaya da açık. Bunlardan çıkaracağımız sonuç, çocuğu kuralsız büyütmemiz mi? Hayır!

Kurallar koymak, yasaklarla geliyorsa, çocuğa devamlı “Onu yapma, bunu yapma, şunu yap, bunu yap” deniyorsa, yani çocuk rahat bırakılmıyorsa, bu kurallar yarardan çok zarar getirir. Amaç çocuğu belli davranışlara yöneltmekse, kurallar koymadan önce, ev (ve okul) yaşamını yapılandırmayı tercih etmeliyiz. Yapılandırma çocuk yetiştirmede kilit rol oynuyor. Biz oğlumuza televizyon izleme demedik. Bakıcısına televizyon izlemeyi yasaklayıp, paranoyak biçimde takip etmedik. Eve televizyon alınmadı. O zaman televizyon açılmadı. Kimse televizyon açamadı. Kural koymamıza gerek kalmadı. Evi televizyonsuz olarak yapılandırdık. Televizyondan vazgeçemiyorsanız, televizyona kilit koyun ve sadece çocuğun uyuduğu saatlerde açın. İşte bu yasak yerine, yapılandırmadır. Olmayan şeyi yasaklayamazsınız.

Çocuğa yiyemeyeceği yemekler listesi oluşturmayın. Yemesini istemediğiniz yemekleri eve almayın. Görmesin, bilmesin, dolayısıyla yemesin. Yemesini istediğiniz şeyleri zorla yedirmeye çalışmayın. Her gün, her öğün önüne yararlı yiyecekler koyun. Kreşe gidince, arkadaşları ile beraberken belli kısıtlamalar zorunlu olabilir. Ama yine de kurallar basit tutulabilir. Çocuğun yemesini istemediğiniz şeyleri genel olarak eve almayın. (Bu içecekler için geçerli değil. Elbette çocuğun alkol veya kafein almasına izin vermiyoruz). Ben bu yapılandırmayı kendime de uyguluyorum aslında. Tatlı alıp, yememeye çalışacağıma, baştan almıyorum. Bu diyeti yapılandırmaktır.

Çocuğa şu saatte uyuyacaksın diye baskı yapmayın. Yatma saatini belirleyin. O saate yaklaşınca rutinleri uygulayın. Saati geldiğinde zaten uyuyor olmalı. Bu olumlu bir döngü. Seyahatte bozulursa, biraz zaman alsa da aynı rutine dönebilirsiniz. Oğlum ilk kez 2.5 yaşında hava karardıktan sonra herkesin uyumadığını fark etmiş ve omuzumda uykuya dalarken şaşkınlıkla, “Hava karardı, ama insanlar uyanık, insanlar hala uyanık” diyerek sızmıştı. Bir kuraldan çok, alışkanlık olmalı erken uyumak. Bu zamanı yapılandırmaktır.

Emeklemeye başladığında, her yeri onun için güvenli hale getirip, kendine zarar vereceği her şeyi ortadan kaldırıp, elektrik prizlerine ve çekmecelere, dolap kapaklarına çocuk kilidi takıp, gerekirse mobilyaları bile kaldırınca, pencereleri yukarı doğru açılıp kapanır hale getirip, kütüphane kapısını kilitli tutunca, devamlı olarak “Oraya çıkma, buna dokunma, bu kitabı yırtma, bu eşyayı kırma” diye bağırmak zorunda kalmazsınız. Bu fiziksel ortamı yapılandırmaktır.

Sevmediğimiz şeyler yaptığında kızmak yerine, konuşmaya çalıştık, neyi neden istediğimizi açıklamaya uğraştık. Her zaman başaramasak da, sakin kalmaya çabaladık. Bekledik, sabrettik. Zamanla çoğu davranışının istediğimiz yönde değiştiğini gördük. Her davranışını şekillendiremedik, çünkü o da iradesi olan bir insan. Bunları da kabullenmeye çalıştık. Bu çocuktan önce, kendi hareket ve beklentilerimize kısıtlar koyarak, psikolojik ortamı yapılandırmaktır.

 

Mesela Amerika’da dini kurallarla büyütülmeyen çocuklara, ahlak eğitimi veriyormuş aileleri ve bu ahlak eğitimi de temel bir ilkeye dayanıyormuş. Altın kural. Kendine nasıl davranılmasını istiyorsan, başkalarına da öyle davran! Her duruma özel sayısız kural yerine, her durumda uygulanabilecek tek bir kurala göre hareket ediyor yani çocuklar. Çalmak kötüdür demenize gerek yok. Benim eşyamın çalınmasını ister miydim diye soracak çocuk. Cevabı belli. Çalmaması gerektiği sonucuna kendi aklı ve vicdanıyla varacak. Dedikodu, zorbalık, hırsızlık, yalan, kayıtsızlık, düşüncesizlik, bunların hepsinin kendine yapıldığını hayal edecek ve nerede nasıl davranması gerektiğini bulacak. Bunu cezadan korktuğu için değil, etrafıyla empati kurduğu, kendini başkalarının yerine koyduğu için yapacak. Altın kurala uyamadığı zamanlarda, davranışlarının iyi olmadığını bilecek. Kimsenin söylemesine gerek kalmayacak. Yani tek bir kural, bin kuraldan etkili olabiliyor aslında. Kafa karıştırmıyor, istikrar sağlıyor, her durumda uygulanabiliyor ve kuralın çok temel, insani bir mantığı var. En küçük çocuk bile anlayabiliyor. Ortak bir ahlak dili yaratılıyor evde. En başta bahsettiğim disiplin cezalarının kalktığı okulda da, çocuklara yaptıklarının etkileri açıklanıyor ve bunları düşünerek yarattıkları sorunları çözmeleri bekleniyormuş. Bu çocuğa sorumlulukların en büyüğünü, durumu değerlendirme ve uygulama sorumluluğunu vermektir, çocukta vicdan ve sorumluluk duygusu oluşturmaktır.

Yasaklar yerine, bir dolu kural yerine, yapılandırılmış bir çevre yaratmaya çalışın çocuğunuza. Alışkanlıklar edindirin, rutinler oluşturun.

Vicdanını geliştirmesini teşvik edin. Kurallara uymak için, sorumluluk hissettiği için doğru olanı yapmayı öğretin. Tonlarca kural koymak yerine, temel ilkeleri anlatın. Beklentileriniz ahlaklı mı, istikrarlı mı, gerçekçi mi, onu da görmüş olursunuz açıklarken. Gerçekçilik çok önemli. Çocuktan isteklerinizin, beklentilerinizin sınırları olmalıdır. Bu sınırları da çocuğun yaşı, aile ortamı, yaşadığınız kültür ve çocuğun karakteri belirler. Çocuğunuzun karakterine aykırı davranış biçimleri talep etmeyin, yaşının ötesinde olgunluk beklemeyin, iradesinin sınırlarını zorlamayın. Çocuk olduğunu, bir kişiliği olduğunu unutmayın. Mesela konuşkan çocukları devamlı susmaya, utangaç çocukları sosyalleşmeye zorlamayın. Tabii ki, istenmeyen davranışlarını törpülemeye çalışabilirsiniz, ama onun karakterini göz önüne alarak.

Koyduğunuz kurallar temel, mantıklı, anlaşılması kolay, uygulanması mümkün ve az sayıda olsun. Kurallar gereklidir, ama hayatın her yanı kural ve yasak dolarsa, bu herkes için işkenceye döner ve işe yaramamaya başlar, gerginlikler yaratır. Kurallar çeliştiğinde, temel ilkelerinize dönün. O ödev bitecek ve 9’dan önce uyunacak diyorsanız ve 9’da ödev bitmediyse, hangi kural sizin için daha önemli iyice düşünün ve duruma uyum sağlayın. Bazen uyku, bazen ödev önemli olabilir, ama bunlara rastgele, inadına, fevrilikle değil, düşünerek karar verin. Çocuğunuza neden erken yatmanın önemli olduğunu da, neden ödev tamamlamanın önemli olduğunu da, neden bu sefer ödevini bitirmeden yatmasını istediğinizi (ya da tam tersini) de anlatın. “Öyle dedim!” deyip geçmeyin. Önemini, nedenlerini ve sonuçlarını kavramasını sağlayın.
Kural ve ceza çok olursa, bu çocukları yalan söylemeye itiyormuş. Bu da şaşırtıcı değil. Cezadan kaçmak isteyen çocuk yalana başvurabilir. Davranışlarında yönlendirici soru neyin doğru olduğu değil, neyin ceza getireceği olmaya başlar. İradesini ve muhakemesini kullanamadığını hisseder. Mümkün olan her yerde yapılandırma, konuşma, anlatma, örnek olma yoluna gitmek faydalı. Çocuğun iradesini anlamsız yere zorlamayın, kırması garantili kurallar koymayın. Çocuğun göreceği ve erişeceği yere kurabiye dizip, buna dokunmak yasak derseniz, geri döndüğünüzde bir kurabiye eksik, bir ağız dolu olacaktır. Bu noktada “Kurabiyeyi sen mi yedin” diye sorarsanız (cevabını biliyorsunuz, sormayın), çocuğu gereksiz yere yalan söylemeye teşvik etmiş olacaksınız.

 

Yani kural, yasak ve ceza konusunda tutumlu olun, gerekli olduğu kadar, gerekli olduğu yerde ve mümkün olduğu kadar az kullanın. Çocuğunuzun davranışlarını, çevresini ve aile hayatınızı yapılandırarak yönlendirin. Altın kuralı tekrar tekrar her durumda anlatın ve içselleştirmesini sağlayın. Kendiniz de uyun ve örnek olun. Ben çocuk olsam, anne-babamın bana nasıl davranmasını isterdim sorusu aklınızdan hiç çıkmasın. Çocuğunuzun istediği gibi davranın demek değil bu, ama onun ne istediğinin de farkında olmak, kural koyarken onun bakış açısını da düşünmek demek. Bu da ebeveynliğin altın kuralı işte.

Aysuda Kölemen

Diğer Paylaşım

Kandırıkçılık İnancı – Süheyla Pınar Alper

‘Impostor syndrome‘ kavramı dilimize ‘kimlik hırsızlığı’ sendromu olarak çevrilmiş. Kimlik hırsızlığı gerçekten bir hırsızlık eylemi düşündürüyor, …

Leave a Reply