Türkçe’nin en güzel hikayelerinden biridir Semaver. Sait Faik, genç Ali’nin vefat eden annesine olan özlemini içinde çay fokurdayan bir semaver üzerinden anlatır.
“Ali nihayet uyandı.Anasını kucakladı.Her sabah yaptığı gibi yorganı kafasına büsbütün çekti.Anası yorgandan dışarıda kalan ayaklarını gıdıkladı.Yataktan bir hamlede fırlayan ogluyla beraber tekrar yatağa düştükleri zaman bir genç kız kahkahasıyla gülen kadın mesut sayılabilirdi. Mesutları çok az bir mahallenin çocukları değil miydiler? Anasının çocuğundan, çocuğun anasından başka gelirleri var mıydı? Yemek odasına kucak kucağa geçtiler. Odanın içini kızarmış bir ekmek kokusu doldurmuştu. Semaver, ne güzel kaynardı! Ali semaveri,içinde ne ıstırap, ne grev, ne de kaza olan bir fabrikaya benzetirdi. Ondan yalnız koku, buhar ve sabahın saadeti istihsal edilirdi.“
Yemek, içmek ağızda başlayıp ağızda bitmez ki. Aceleyle öğle arasına sıkıştırılmış kuru bir tostla, annemizin sevgiyle hazırlayıp, önümüze koyduğu tost bir midir? Yemek bütünsel bir deneyimdir. Semaverin fokurtusu, çayın kokusu, bardağın ince beli, derin bir kırmızının üstünde tüten duman, içinde eriyen şekerin görüntüsü, hafif buruk, neredeyse ağzı yakacak sıcaklıktaki lezzet, o lezzetin beyaz peynirle, ekmekle, domatesle buluşması, o buluşmanın sevdiklerimizin sesleriyle şenlenmesi… Yemek ve içmek bütün duyularımıza seslenen ve gönlümüzde sonlanan bir deneyimdir.
Yemek bizi biraraya getirir. Yemek bizi mutlu eder. Yemek anlam taşır. Ama yemeği bir eziyete, cezaya dönüştürmek de mümkün. Mutluluk duygusu uyandırabilen her şey, mutsuz edebilme gücüne de sahiptir. Çocuğunuzu yemekle mutsuz etmeyin. Onu yiyecek yerine çöpe alıştırmayın. Tek başına, televizyon karşısında, ne yediğinin farkında bile olmadan yemesine izin vermeyin. Doydum dediği halde ağzına yemek tıkmayın. Sofrada başka şeylerle ilgilenerek, söylenerek, kavga ederek sofranın güzelliğini eksiltmeyin.
7 aylık bebeğe elma resimli kart değil, elma gösterin. Elmayı önünde soyun. Yiyebileceği büyüklükte parçalara ayırın, yeşin. Koklatın. Pazarda dolaştırın. Elmayı, portakalı, enginarı görsün. Meyva ve sebzeleri tanısın. Dokunsun. Evde yemek yaparken yanınıza mama sandalyesine oturtun. Göstererek ve anlatarak doğrayıp, pişirin (asla ocağa yakın durmasın, tencere devrilirse üstüne gelmeyecek, sivri şeylere ulaşamayacak şekilde).
Biraz büyüyünce arada bir yemek yapmanıza yardım ettirin. Sütü döksün, yumurtayı kırsın, hamuru karıştırsın, dolmanın içini doldursun. Yemek nasıl yapılır öğrensin. Yardımları için teşekkür edin. Yemek yerken yiyip yemediğinden değil, ona ve size mutluluk veren şeylerden bahsedin. Güzel sofralar kurun haliniz varsa. Televizyon mutlaka kapalı olsun. Bazen mum yakın. Bazen çiçek koyun. Mümkünse bahçede, balkonda sofra kurun. Basit ama sağlıklı tarifler öğrenin ki, yorulmadan beslensin aileniz.
Ve o sebzelerle, sağlıklı ve lezzetli yemeklerle mutluluğu birarada ansın. Gününüzün bir öğününü aile öğünü yapın. Hep beraber yiyin. Sofradayken kavga çıkarmayın, telefona cevap vermeyin. Sofraya telefon getirmeyin.
Yemek yemek ağızda başlamıyor. Bu bir kültür. Ailenizde yemek kültürü sağlıklı yemekler, güzel ve huzurlu sofralardan oluşsun. Sizi mutlu eden çocukluk sofralarını düşünün. Yemekten çok o duyguyu, kokuları, alacakaranlıkta tabak çatalın birbirine çarpan sesini, anne babanızın neşesini hatırladığınızı göreceksiniz. Çocuğunuza o mutlu sofraları kurun. Çocuğun yediği lokmayı saymayı bırakın. Keyif almaya bakın. Keyif almasını sağlayın. Sofraya yemekle beraber gönlünüzü koyun, “saadet istihsal edin”.
- Cinsel İstismarı Engellemek ve Cezalandırmak - 02/27/2018
- Ateşi düşürmek zorunda mısınız? - 01/24/2018
- Bir Erkekten Kadınlara Sorular - 01/23/2018