Anasayfa / BYBO / Bakım / Eğitim / Şiddet – Süheyla Pınar Alper

Şiddet – Süheyla Pınar Alper

Tüylerimizi diken diken eden, içimizi ürperten bir şiddet olayı gündeme gelmeden gün geçmiyor! Okulda, sokakta, evde, dünyada şiddet giderek tırmanıyor. Üstelik şiddetin bedelini yalnızca şiddete maruz kalan değil şiddeti uygulayan, izleyen ve duyan da ödüyor.

Derslerimde “aile içi şiddet”i anlatmaya başladığımda, daha konu başlığını tahtaya yazmamla birlikte farklı ortamlardan ve farklı yaş gruplarından tüm sınıflarımda 44 yıl boyunca, kurşun gibi ağır bir sessizlik çökmüştür ve ben, her seferinde sorunun boyutu karşısında dehşete kapılmışımdır. Bu aslında sessiz bir çığlıktır, iç yakan bir çığlık.

Şiddetin boyutunun ve tehlikelerinin farkına varmak ve bilinçlenmek gerekiyor ki bu tırmanışa dur diyebilelim. Sosyoloji ve sosyal psikoloji araştırmalarının ortaya koyduğu gerçek şu ki şiddetsizlik öğretilebiliyor, öğrenilebiliyor ama bu konuda yol almaya niyeti olmayan yetişkin insanlara şiddetsizliği öğretmek deveye hendek atlatmaktan daha zor. Kişi isterse bu mümkün, ama istekli olmayan yetişkini eğitmek pek olası değil çünkü şiddetsizlik öncelikle çocuklukta öğreniliyor.

Şiddete karşı olduğumuzu söylüyorsak ilk olarak kendi içimizde netleşmemizde fayda var. Bazı şiddet davranışlarına karşıyken, bazıları için “ama o hak etti” diyebilmenin çelişkisini, küçültücülüğünü ve yanlışlığını fark etmek gerekiyor. George Orwell’in 1945te yazdığı Hayvan Çiftliği’ndeki gibi “Tüm hayvanlar eşittir ama bazıları daha çok eşittir” demekten bir farkı yok bu yaklaşımın. İlkokulun ilk yılında oğluma vurduğunu öğrendiğim bir öğretmene “hani bu okulda fiziksel ceza yoktu?” dediğimde, “ama siz onun ne yaptığını biliyor musunuz?” cevabını almam da bu yaygın çelişkiye iyi bir örnektir.

Toplum olarak şiddete verdiğimiz en ciddi tepkiyi çocuklara karşı uygulanan “işkence ya da saldırı” niteliğindeki olaylarda gözlemliyoruz. Çocuk yuvalarındaki şiddet olayları ortaya çıktığında, “insan kimsesiz yavrulara nasıl kıyar?”, “o çocuklar hiç bir şey yapmadıkları halde dövüldüler”, “ masum yavrulara bunu yapmaya kimin hakkı var?” gibi sözler uçuşuyor, başlıklar atılıyor medyada.

İyi niyetle söylenen bu sözlerin ardında derinlere kök salmış çelişkili algılar ve varsayımlar yatıyor. Kimsesiz yavrulara kıyılamaz, ama kimseli yavrular ya da başkaları, ötekiler belki bazen dövülebilir, hiç bir şey yapmayan çocuğa el kalkmaz ama bir şey yapan çocuk cezasını çeker, yavrular ya da başkaları masum değilse fiziksel ceza uygundur, gibi. Alkollü sürücü “dur” uyarısına uymadı diye polis kurşunuyla can verdiğinde, ne yazık ki pek çok insan rahatça “polis onu öldürmeseydi o da başkalarının canına kıyacaktı” diyebiliyor, sanki alkollü sürücüyü durdurmanın tek yolu onu öldürmekmiş gibi!

İnsanın olduğu yerde şiddetin olmasını doğal sayan görüş maalesef 19. yüzyılda kalamadı! Şiddetin insanın doğasında olup olmadığı bilimsel çevrelerde hala tartışma konusuyken, şiddetten vazgeçmek istemeyenler ve güç sahibi odaklar, şiddetin insanın doğasında olduğu ve insanın olduğu yerde şiddetin kaçınılmaz olduğu görüşüne sığınarak şiddeti besliyorlar.

Sosyal bilimsel araştırmalara göre şiddeti engelleyen en etkili öğeler, şiddet insanın doğasında olsun ya da olmasın, deneyim ve öğrenme. Bu gerçeği göz önüne aldığımızda, şiddete karşı en etkili karşı duruş, insanın öğrenen, mucizeler yaratabilen, çeşit çeşit duyarlılıkları ve zenginlikleri olabilen ve değişebilen bir varlık olduğunu kabul etmekle başlıyor çünkü şiddete ister genetik, ister güdüsel bir yatkınlık olsun, şiddetsiz davranışlar ve değerler öğreniliyor ve öğretilebiliyor.

Araştırmalar şiddet davranışı öğrenilmiş ise, engellenmişlik duygusu ve öfkenin şiddete yol açabileceğini, şiddetin görerek ve yaşanarak öğrenildiğini gayet açık bir şekilde ortaya koyuyor. Şiddet gören çocukların anlamlı bir çoğunluğu (şükür ki hepsi değil çünkü insan edilgen bir varlık olmadığı gibi değişebilme kapasitesi olan bir varlık) şiddet uygulayan yetişkinler oluyor. Yanlış anlaşılmasın, şiddet gören çocuk yetişkin olduğunda şiddet uygular diye bir bulgu yok, ancak şiddet uygulayan yetişkinlerin kendi çocukluklarında şiddete uğradıklarını biliyoruz.

Peki çocuğumuzu şiddeti öğrenmekten nasıl korur, ona öfkesini şiddete başvurmadan ifade etmeyi, tüketmeyi nasıl öğretiriz? İlk olarak, kendimiz şiddetsiz bireyler olarak çocuklarımıza canlı örnek olarak tabii ki. Çocuklar en çok bizleri gözlemleyerek öğrenirler. Bunun yanısıra çocuklarımızla duygular hakkında sohbet edelim. Duygularını anlatacak kelime dağarcıklarının artmasını sağlayalım ki, duygularını kolayca ifade etme becerisini kazansınlar. Onlarla birlikte sevinç, öfke, kıskançlık gibi çeşitli duyguların resmini yapalım, duygulara renkler vererek resimler boyayalım, farklı yüz ifadeleriyle duyguları yansıttığımız oyunlar oynayalım, her duygu için bir dansımız olsun ya da farklı danslarımız olsun, böylece çocuklarımıza duygularıyla barışık olmanın ve duygularını ifade etmenin yollarını öğretelim. Bu yaklaşım çocuklarımızın ruh sağlığını korurken, şiddetin bir başka acı yüzü olan kendine karşı şiddet (kendi canını yakma, kendini fiziksel ya da duygusal olarak cezalandırma) davranışlarına karşı da koruyucu olacaktır.

Bu yolda ilk olarak kendi duygularımızdan korkmamayı öğrenelim. Duyguların gelip geçtiğini, yeniden gelip, yeniden geçtiğini; sözle, davranışla, şarkıyla, dansla, renklerle ve her tür sanat aracılığıyla ifade bulabilen duyguların zenginleştiriciliğini, huzurlandırıcılığını herkes deneyimleyebilmeli. Duyguların doğal olduğunu, duygularımızdan değil davranışlarımızdan sorumlu olduğumuzu bilmek kendimizle barışık olmamızı kolaylaştırır. Bu değerli bilgi ve becerileri çocuklarımıza da öğretebiliriz.

Çocuklar yetişkin davranışlarını ayna gibi yansıtır ve öğrenirler. Büyürken, öfkelendiklerinde duygularını nasıl ifade edeceklerini bilmedikleri için vurma, kırma eğilimi gösterebilirler. Bu noktada yetişkinlerin tepkileri belirleyici olur. Çocuklara örnek olmak, duygularını kabul etmek (yani dinlemek, duyduğunu hissettirmek) ve ifade etmek konusunda rehberlik yapmak şiddeti engellemenin en etkili yoludur. Doğru rehberlik bilgiye dayanır. Çocuğun gelişimsel dönem özelliklerini ve duygularını ifade edebilmesi için nasıl bir yol izleyeceğini bilen ebeveyn ve öğretmenler şiddeti ortaya çıkmadan, ya da çıktığı anda etkisiz kılabilir, sürmesini önleyebilirler.

Çocuğun duygularını önemsemek, bu duyguları ifade edebilmesi için doğru seçenekler sunmak, özellikle de üzüntülerini, kızgınlıklarını, isyanlarını, öfkesini kabul etmek, bu duyguları ifade ederkenki ‘yanlış’ davranışlarını onaylamak anlamına gelmez. Duygu kabul edilirse çocuk zaten rahatlar ve istenen davranışı öğrenebilecek kıvama gelir. Duygu ifadesi için çocuğa yeni kelimeler öğretmek, kelime dağarcığını genişletmek ve duygusunu kabul ederek o duygunun kabul edilebilir davranışlarla ifadesini sağlamak yetişkinlere düşer; eğitim budur ve bunu gerektirir. Evet, söylemesi çok kolay. Bunu yaptığımızı sanıyor da olabiliriz, çünkü hiç alışık olmadığımız bir iletişim biçimidir bu.

Hümanist psikolojinin kurucusu Carl Rogers’ın belirttiği gibi, iletişimde empati, ancak kişi kendini anlaşılmış hissederse gerçekleşir ve etkili olur. Yani empatinin etkili olabilmesi için sizin gerçekten çocuğu anlamanızdan çok çocuğun kendisini anlaşılmış hissetmesi gerekir. Bu gerçekleştiğinde çocuk öğrenmeye açılır. Kabul edelim ki iletişimde empati yapmak çoğumuzun öğrenmiş olduğu bir şey değil. Anlamını bilsek de sorun anında empati yapmak o kadar basit ve kolay değildir ama bunu öğrenmek için vereceğiniz emeğe değer çünkü sihirli etkileri ve sonuçları vardır. Bunun için okuyup öğrenmek ve yılmadan uygulamak gerekiyor.

Sık sık vurguladığım gibi Carl Rogers’ın hümanist psikolojisini temel alan Thomas Gordon’un, Etkili Anne-Baba Eğitimi, Marshall Rosenberg’in, Şiddetsiz İletişim, Adele Faber ve Elaine Mazlish’in, Konuş Ki Dinlesin, Dinle Ki Konuşsun, kitaplarını okumak ve gerekirse bu yaklaşımları öğreten çalıştaylara katılarak bu teknikleri içselleştirmek, çocuklarla anlamlı, zenginleştirici ve barışcıl iletişim kurmak isteyen ve şiddetsizliğe katkısı olsun isteyen herkesin önceliği olmalı.

Görsel: https://www.psychologytoday.com/blog/arts-and-health/201310/art-therapy-children-and-interpersonal-violence

Süheyla Pınar Alper

Diğer Paylaşım

İç Çocuğunuzu İyileştirin/Siz Onun Ebeveyni Olun – Çeviri: Süheyla Pınar Alper

Pek çoğumuzun ta içinde bir çocuk var; yaralı, yalnız, mutsuz ve bizim ona sahip çıkmamız …

Leave a Reply