“Sevinsene yavrum, niye ağlıyorsun?”
Sıradan bir gün, mayıs sıkıntısı var iş yerinde. Yoğundur reklam dünyasında Mayıs ayları; bir sürü kampanya, bir sürü toplantı, uzun süren mesai saatleri… Normal bir günde de 4’ten sonra Başak’ın telefonları başlar. Onun mesaisi bitmiş, eve dönmek üzeredir. Beni toplantıdan çıkaran telefonun zili çalarken “akşama ne yiyelim” görüşmesi yapacağımı düşünüyordum muhtemelen. Meğer, bugüne kadarki görüşmelerimiz arasındaki en önemli haberi alacakmışım. Mayıs’ın son günleri, havalar ısınırken… Tabii sonrası bu kadar kolay olmuyor. Sanırım benim hamilelik sürecim de o telefon konuşmasıyla başlıyor. Karşıda ne yapacağını bilemeyen, ağlayan bir eş. Soğukkanlı kalması gereken benim ama, ben de ne yapılacağını bilmiyorum ki! Neyse ki Eren var, çekinmeden her şeyi sorabileceğini bilmek güzel bir şey.
İnternette aramaya inanmak ve aradığının doğruluğunu sorgulamak konusunda da yüksek tecrübe sahibi olduğumuz için, sörflerimiz farklı bir istikamet kazanıyor. Bambaşka sorgularla bambaşka şeyleri merak edip okumaya başlıyoruz. Ufaklık kendi yolculuğunda su içinde keyif çatarken, biz dışarıda onun yolunu çizmeye çalışıyoruz. Ne kadar zormuş! Bir de daha biz bunlara alışmaya çalışırken, şehir karışıyor. Bugünün en önemli konusu karşımıza çıkmışken, onun geleceği için sıradışı sayılabilecek bir hadise de şehrin sokaklarında cereyan ediyor. Ona hikayesini anlatırken söyleyeceğimiz acayip şeyler var artık, şanslı velet…
Daha bizim ufaklık muhtemelen New York avokadolarında çekirdek iken, gözleme başladık biz. Leyla iyi bir modeldi işte. Onlar nasıl yaptılarsa, biz de öyle yapardık kardeşim, nedir? Hem benden iyi baba mı olacaktı ki? Zaten hep bu günleri beklememiş miydik?
Bu fikrimi sorsan olay da Leyla ile birlikteyken oldu aslında… Fenerbahçe, Ordu deplasmanında, Ümit’le (Leyla’nın babası) Digiturk’ten izliyoruz. Salih nefis bir gol atıyor, odada Leyla’nın olduğunu bir anlığına unutan ben, hafif argo tabirlerle kutluyorum golü ayakta! Sonra sağa dönüş ve Leyla ile göz göze geliş. Anında bana odaklanıp gözlemeye başlamış. Eren bir bakış atıyor, Ümit de sırıtıyor. İşte o an anlıyorum, bu işin o kadar da kolay olmadığını… Öyle de işte, yapılacak bir şekil.
Evet artık sabahları daha erken kalkıyorum, kalkmak zorundayım. Alarm yerine, banyodan gelen öğürtü sesleri var çünkü. Başak’ın günlük yiyeceklerini hazırlamak gerekiyor çantasına, kendisi mutfağa giremiyor. Akşamları yemek yapıp, meyve soymak gerekiyor. New York’dan aldığımız – bugüne kadar dayandım ama artık itiraf ediyorum, berbat kokuyor – vitaminleri kutusundan çıkarıp suyla Başak’a teslim etmem gerekiyor. Her akşam dönüşte markete uğrayıp, taze, lezzetli, yiyebileceği şeyleri almam gerekiyor. Masaj yapmam gerekiyor, araştırma yapmam gerekiyor, okumam, anlamam, gelişmem gerekiyor!
Sonra planlarımızı düzenlemem gerekiyor.
En azından kısa vadede, boyunda fotoğraf makineleri, tabana kuvvet yapılan yabancı şehir gezileri bir süre yok. Daha sakin, daha dinlendirici tatilleri tercih etmek gerek. 2014 yazında Brezilya’ya gidip dünya kupasını izleme hayali uzaklaşıyor. Uykusuz geceler, gaz çıkarma seansları, alt değiştirmeler, uyutmaya çalışmalar, gece yarısı market aramalar başlayacak belki. Yeni alacağımız spor arabayı da iptal edip, daha büyük bir şeye geçmek gerek. İyi de işte, sonunda başka ülkedeki başka dünya kupasına ufaklıkla gitmek var! Onun yeni şehirler gördüğünde gözünde oluşacak şaşkınlığı görmenin sabırsızlığı var. Sırtımı kaşındığında ona kaşıtmak, masaj yaptırmak falan var. Büyük arabanın arka tarafında, özel koltuğunda anlaşılmaz sesler çıkararak yolculuğa eşlik edecek kendisi. Ve evet bunlar yukarıda yapılacak fedakarlıkları hiç edecek kadar güzel ve heyecan verici. Sabırsızlıkla beklemenin yeni sebebi kendisi. Bu yüzden her ultrason fotoğrafı şu anki gündemimizin en önemli parçası haline geliyor.
11 hafta oldu artık. Ben nefis bir çocukluk geçirdim, mutlu hatırlıyorum her şeyi. Şimdi tek idealimiz onu da mutluluğa boğmak. Buradan kendisine bir mesaj sunmak istiyorum ve bunu Başak’ın yazısının sonunda belirttiği gibi o doğduğunda imha etmemize gerek yok.
¨Kız olursa da futbolsever mi yapacaksın?¨ diye soruyor Başak, buna tam emin değilim, düşüneceğiz. Ama şu anda FIFA’yı başkalarıyla oynamak sıkıcı, kaça yetişeceksin bilmiyorum ama gel beraber oynayalım, annen de meyveleri, içecekleri falan getirsin…
Gelecek hafta görüşmek üzere,
Tuncay
- Evde Cilt Bakımı - 10/31/2017
- Çocuğumun Bağışıklık Sistemini Nasıl Güçlendiririm? - 10/23/2017
- Çocuğun Şiddet Eğilimlerini Nasıl Yok Edebiliriz? - 10/10/2017
babalar daha sık yazsın. çok hoş bir yazı 🙂
Evet, çok güzel bir yazı. Devamını bekleriz.
Başak da Tuncay da gerçekten çok keyifle yazıyor, bir çırpıda okutuyorlar, ellerine sağlık. Kuzularına sağlıkla kavuşsunlar… Devamını merakla bekliyorum. 🙂
Ay bayıldım, babalar daha çok yazsın evet 🙂
zamanı gelince benim eşim de yazar mı acaba 🙂 kıskandım.
Bu arada tebrikler, sağlıklı bir hamilelik süreci olur umarım.
Damla
Iki farklı insan, ortak bir can.. bu serüveni anne baba anlatımıyla okumak çok güzel.
Başak ve Tuncay, tebrikler, çok iyi anne-baba olmuşsunuz şimdiden.
Heyecanla bekliyorum devamını.
Teşekkür ederiz arkadaşlar ☺Keyifle yazıyoruz, beğenmenize çok sevindik
tebrikler çok keyifli bir yazı lattemle birlikte okuyorum, devamını heyecan ve karammel makiyatomla bekliyorum
kız olursa latte erkek olursa makiyato
futbolcu olursa maria
manken olursa helena christiensen
japon olursa tsubasa
artist olursa şarliz teron
Varol Bey tek bir yorumda önerilerinizi bildirmeniz mümkün olursa sevirim.
Teşekkürler
merhaba sayın bebek yapım bakım onarım, ben futbol bloglarından da bu sebeple kovulmuştum zaten. rahatsızlık verdiysem kusura bakmayın bir dahakine hepsini toplu yazmaya çalışırım.
Yok burdan kolay kolay kovulmazsınız 🙂
Teşekkür ederim.
Eren