Anasayfa / BYBO / Yapım / Doğum Hikayeleri / Evren’in Doğal Doğum Hikayesi- Bölüm 1

Evren’in Doğal Doğum Hikayesi- Bölüm 1


YavruSu’nun Su Gibi Doğumu

Aslında başlangıçta sezaryen ve normal doğum arasında herhangi bir tercihim yoktu. Hatta ben de ‘herkes’ gibi sezaryen olacağımı düşünüyordum, normal doğum seçeneği aklımın ucuna bile gelmemişti çünkü böyle bir seçenek fi tarihinde kalmıştı. Artık tıp ilerlemişti ve sezaryenle doğumdan sonra da kısa sürede toparlanılabiliyordu. Ayrıca normal doğumun da pek çok riski olabiliyordu, vs. vs. –yoksa ben rasyonalizasyon mu yapıyordum! Türkiye’de olsaydım kendimi bu şekilde kandırmaya devam edip büyük bir olasılıkla da sezaryen olurdum sanırım. Zira, Türkiye’deki çoğu doktor randevuyla çalışıyordu ve istediğim zaman beni bu konuda destekleyecek pek çok insan bulabilirdim…

Ancak burda, yani Amerika’nın orta-batısında, sezaryenin, sigorta gereği zorunlu bir durum olmadıkça herhangi bir şekilde tercih konusu olamayacağını ve herkesin varsa yoksa normal doğumdan, hatta doğal doğumdan bahsettiğini duyunca başa gelen çekilir, bari şu işi iyice bir öğrenelim diyerek önce kütüphaneden “Laugh and Learn About Childbirth” adlı DVD’yi ödünç aldım; sonra eşim T.’yi de yanımda sürükleyerek 9 saatlik bir doğum kursuna katıldım. Ve kursta izletilen sezeryan videosundan sonra o gün o dakikada karar verdim normal doğum yapmaya

Ara ara kursta öğrendiklerimizi pratik yapıp heyecanla geleceği günü beklemeye başladık yavrunun. Beklenen doğum tarihinden 1 ay öncesinde serviks açıklığı 2cm, 5 gün öncesinde ise 5 cm idi. Doktorum, 5 cm’i görünce, büyük bir olasılıkla akşam hastanede görüşürüz, kasılmalar düzenli olunca beni ara demişti ama bizimki o zamandan belli etmişti kendini, hiçbir şey düzenli olmayacaktı, olmadı da hiç.

Beklenen doğum tarihi geldiğinde heyecanımız doruktaydı. Ancak o gün de gelmedi YavruSu. Bu hiç iyi olmamıştı, çünkü Türkiye’den doğum için gelen babamın dönmesi gerekiyordu. O yüzden, doğumun suni sancıyla başlamasına karar vermek zorunda kaldık. Açıklığın 5 cm olmasına güveniyor, hızlı ilerleyeceğine inanıyordum. Ama bir önceki gece, yine de şansımı artırmak için oksitosin hormonumu artırıcı yollara başvurmadım değil. Sağolsun koca kişisi bu konuda bana epey yardımcı oldu 😛

Hastane süreci:
Ertesi sabah, yani ben 3 saat uyuyup uyandıktan sonra hastaneye gittik. Bizim için ayrılmış olan odamıza yerleştik. Babam, eşim T. ve ben bir sohbet bir muhabbet; bir yandan fotoğraflar çektiriyoruz boy boy; sanırsınız ki oraya tatile gitmişiz, otel odasında keyf ediyoruz, hastanenin içerisinde sohbetler ederek yürüyüş yapıyoruz gayet aheste. Ben aslında gerginim tabii ama hiç çaktırmıyorum, en azından öyle zannediyorum, onlar da aslında gerginler ve çaktırmamaya çalışıyorlar. Tek farkla, kurbanlık koyun gibi hissetmesem de, doğuracak olan benim ve kendimi normal doğuma hazırladığım için, doğal olsun istiyorum herşey –böyle suni sancılarla falan değil.

Derken hemşire geldi, önce serviks açıklığına baktı: 6cm. Bir s..çtk (!) nidası yükseldi içimden. Almayacağımı beyan etmiştim ama epidural seçeneğinin böylece tamamen elimine olmasına üzülmedim dersem yalan olur. Aslında epiduralin riskleri ve uygulanışı dolayısıyla korku da vardı ama yine de olası zor durumlar için manevi bir güvenceydi ve daha ilk dakikada kaybetmiştim. Sonra kasılmaları görmek için belime bir kemer takıldı ve monitöre bakıldı.

Hemşire: Şu anda birşey hissediyor musunuz?

Ben: (Biraz stresliyim ama o bunu sormuyor galiba)

Hemşire: (Monitöre bakarak) Az önce kuvvetli bir kasılma oldu da.

Ben: (Az sonra başıma geleceklerden habersiz) Vay be, kuvvetli dedikleri buysa… ulen regl sancılarım bunun on katıydı, bu ne ki! Tamam ya, oldu bu iş, ben doğurdum demektir. Ne kolaymış meğer, oh oh!

Derken doktor geldi, kasılmalar düzenli olmamasına rağmen açıklık 6cm olduğu için pitocin (kasılmalara sebebiyet veren oksitosin hormonun sunisini) vermeye gerek olmadığını ama böyle bir durumda su kesemi patlatmanın iyi olacağını söyledi. Hissettiğim ilk kasılma su kesem patladıktan yarım saat sonra oldu. Başlangıçta aynı regl sancılarım gibiydi; tabii aralıklı versiyonu, 5 dakikada 1 geliyor, 30-40 saniye sürüyordu. Sonra giderek sıklaştı ve şiddetlendi ama ilk hissettiğim kasılmadan itibaren toplam 3 saat 11 dakika sürdü ve aylardır beklenen YavruSu geldi katıldı aramıza :)))

Çok az ağladı. Önce hemen üstüme yatırdılar, kardeşim göbeğini kesti, daha doğrusu göbek kordonunu 🙂 Sonra ben plasentayı iterken, yenidoğan testi yapıldı. Yıkanmasını istemediğim için (amniyon sıvısı ilk günlerde koruyucu tabaka oluşturuyormuş) hemen kundaklayıp kucağıma verdiler. Demişlerdi de inanmamıştım ama hakikaten de tüm doğum acısını o saniyede unutuverdim. Bu inanılmaz bir olaydı. Bir başka inanılmaz olay da bebişin 3 aslan çekiş gücüyle tam 40 dakika boyunca emmesiydi. Sanırsınız ki 9 aydır içerde sadece buna çalışmış 🙂 Sonra da 7 saat boyunca hiç uyanmadan uyudu. Ben de doğumdan 1 saat sonra ayağa kalkıp ortalarda dolaşmaya başladım; kendimi yorgun hissetmem ve dinlenmem gerekiyordu ama inanılmaz bir enerji ile, gözüme bir damla uyku girmeden yavrumun başında bekledim. Bu minik YavruSu iyi ki gelmişti aramıza, onu o kadar çok sevdik ki, daha önceden hayal bile edilemezdi bunun boyutları, çünkü bildiğimiz boyutlar yeterli olamazdı, olmadı nitekim bunu anlatmaya.

İşin perde arkası, hazırlıklıklarım ve uyguladığım altın kurallar 

Şimdi biraz da işin arka planını, hazırlıklarımı ve uyguladıklarımı anlatayım. Bana göre hamileliğinin olmazsa olmaz 3Y’sinin (yürüyüş-yüzme-yoga) yanısıra kursta öğrendiklerim çok yardımcı oldu diyebilirim; özellikle de izlediğim gerçek doğum videoları. Vajinal doğum saplantım yoktu ama sezaryen videosunu izledikten sonra, orda o dakikada karar verdim vajinal doğum yapmaya. Kordon dolanması, ters gelmesi, vb. riskleri göze almak istemediğim için doğal doğumu tercih etmedim (sanırım Türkçe’de farklı kullanılıyor; burda “natural birth” dediklerinde, hastanede değil de, ev gibi doğal ortamlarda yapılan normal doğum kastediliyor). Ama neyse ki hastane de bebek dostu bir hastaneydi ve gerek ışıkları kısarak, gerekse bebeği doğar doğmaz kucağıma yatırarak doğala yakın bir ortam hazırladı YavruSu’nun gelişine. Bir de kursta gösterdikleri vajinal doğum videoları gerçekten çok cesaret vericiydi. Kadınlar gayet konsantre bir şekilde nefes ve rahatlama tekniklerini uyguluyorlar, kursta gösterdikleri pozisyonlarla güçlü bir şekilde yardımcı oluyorlardı bebelerinin dışarı çıkmalarına. Bağırmanın kasılmalar konusunda hiçbir faydasının olmadığını, aksine doğum için çok gerekli olan enerjinin kaybedilmesine yol açacağını öğrendim. Ben de ekstra sessizdim, hatta odada çıt çıkmasına tahammül edemeyip fısıltıyla konuşanları bile susturdum sonlara doğru 🙂 Bir de öğrendim ki ben böyle süreçleri içe dönük yaşıyormuşum, kendi halimde. Neyse, gelelim doğum sırasında uyguladığım altın kurallara:
Altın kural 1: Kasılmalar sırasında derin nefes alın!
Kursta bize Lamaze nefes ve rahatlama tekniklerinden ikisini gösterdiler. Ben derin göğüs nefesini kullandım, o dakikada o daha iyi geldi. Yavaş yavaş burundan alıp ağızdan veriyorsunuz. Bir de “shallow breathing” dedikleri 3 kısa 1 uzun dışarı nefes verme tekniği var: ha ha ha huuuu gibi birşey duyuluyor.
Altın kural 2: Kasılmalar sırasında gözlerinizi kapatmayın, fokal noktanıza sabitlenin!
Sevdiğin bir resim veya bir eşya, özünde sabitlenebileceğin herhangi birşey kullanabilirsiniz demişlerdi kursta. Ben oyuncak eşeğim Eeyor’u seçtim, eşim T.nin 10 yıl önce aldığı bir tatil hediyesiydi. Çok yardımcı oldu, çünkü gözlerimi kapattığım zaman sadece acıyı düşünme ve kendimi kaybetme riskim vardı. Eeyor sağolsun, kendisini arada sıkıştırmak için de kullandım.
Altın kural 3: İtme aşamasını doktorunuzla birlikte yönlendirin!
Kasılmaların sinüs eğrileri şeklinde (biraz boğaz köprüsüne benzer) bir seyri var, küçükten başlıyor, giderek artıyor ve azalıyor (örnek grafik). Doktorum itmeye başlayabileceğimi söylediği zaman, bize kasılma gelirken haber ver dedi. Ben geliyor dediğim zaman o başladı: “Derin nefes al, şimdi tut nefesini ve 1-2-3 it, it, it, it…, şimdi dinlen”. Tam olarak nasıl itmem gerektiğini bilmiyordum, kasılmayla birlikte acının içine doğru itmem gerekiyormuş, kasılma aralarında da dinlenmem, enerji toplamam. Bir kere kavradıktan sonra kolay oldu. Ama bu arada doktorum monitöre bakmak yerine hep bana sordu kasılmaların gelişini; bir de bebeğimin kafasını elletti ve bu da benim olaya daha bir konsantre olmamı sağladı. Çünkü bu aşama gerçekten zor ve kendinizi bıraktığınız zaman daha da zor oluyor. Örneğin, ben bu aşamanın başında T.’ye yapamayacağım galiba, olmayacak demiştim. Ama T., doktorum ve yardımcı hemşire sayesinde gerçekten çok rahat oldu.
Altın kural 4: İtme esnasında aynadan bebeğinizin gelişini izleyebilirsiniz.
Hastaneden verdikleri formda ayna ister misiniz diye soruyordu doğum sırasında. Bir de kuaför gönderin de tam olsun dedim, kız çıkınca annesini güzel görsün tabii; “o kadar yoldan geliyoruz, karşılamaya bak!” demesin sonra 🙂 Şaka bir yana, iyi ki itme fazının başında hemşire tekrar sordu da istedim; çünkü gerçekten çok cesaret verdi. Minik kafası her ne kadar içimden çıkarken çok büyükmüş gibi gelse de, her itmede biraz daha ilerlediğini görmek ve önce kafasının sonra vücudunun çıkışını izlemek olağanüstüydü. Neden doğum mucizesi dediklerini o zaman daha iyi anladım.
* * *
Bir de kursta öğrenip de uygulamadıklarım var, daha doğrusu T.’nin çalışıp da hayata geçiremediği şeyler. Kursta bir sürü masaj tekniği ve ağrıyla başetme pozisyonu gösterdiler, özellikle de partnerlere uygulattılar. Hatta pirinç dolu bez torbalardan göbek ve meme bile yapmışlardı, erkekler giysin de kadınların ne çektiğini anlasınlar, bu arada kadınlar da kendilerine nasıl masaj yapılmasını istiyorlarsa erkeklere uygulamalı olarak göstersinler diye. Bir de hormon yüklemesi yapılaydı, tam olurdu aslında ama neyse konumuz bu değil 🙂
Ben kasılmalar sırasında vücuduma dokunulmasını istemedim, tek istediğim itme esnasında ter içinde kalınca enseme buz koyması ve saçımı toplamasıydı; bir de hemşireyle birlikte itmeme yardımcı oldu. Ben dayanamayacağını düşünüyordum ama her saniye yanımdaydı süper kahramanım 🙂 Onun için de büyük bir deneyim oldu aslında; doğumdan sonra arkadaşlarımız hastaneye geldiğinde, herkesin bu deneyimi yaşamasını öneriyordu büyülenmiş bir şekilde.
Annem, babam ve kardeşim de o gün ordaydılar, odanın içinde farklı bir bölmede beklediler. Annem bu tarz sahnelere pek dayanamadığı için ara ara gelip çıktı 🙂 ancak beni vajinal doğum konusunda başından beri destekleyerek manevi olarak hep yanımda oldu, tabii babam da öyle. Kardeşime gelince, onun henüz bu taraklarda pek bir bezi olmamasına rağmen o hafta epey çalıştı, her işimize koştu, yeğenini sevgiyle kucakladı 🙂
Şimdi, ben de bu deneyimi herkese öneriyorum. Biliyorum, doğum kolay bir olay değil. Kasılmalar gerçekten de çok şiddetli olabiliyor, öyle ki bazı anlarda yapamayacağınızı düşünebiliyorsunuz. Ama bu durumun ne kadar süreceğini bilmek ve önceden hazırlık yapmak çok yardımcı oluyor; ve bittiğinde iyi ki doğurmuşum, iyi ki bu şekilde doğurmuşum diyorsunuz.
Normal doğumla ilgili iki kötü ve iki iyi nokta:
1) Kasılmalar çok acı veriyor ancak iyi olan tarafı yalnızca 12-20 saat arası sürüyor, o da aralıklarla; hatta esas zor olan kısmı 20 dakika-1 saat arası sürüyor. Ve inanması güç ama gerçek: yavrunuzu kucağınıza aldığınız anda bütün acıyı unutuveriyorsunuz. Şimdi merak ediyorum bu unutma mekanizması nasıl işliyor diye. Yani insanın normalde bir acı hafızası var, örneğin sıcak bir şey ellediğinde eli yanar ve bu acı hafızada yer eder ki bir daha ellemesin, yaşamını sağlıklı bir şekilde sürdürsün diye. Ama doğum acısı icin bu kesinlikle geçerli değil, çok enteresan! Sanırım evrimin bir aşamasında, kadınlar üremeyi durdurmasınlar diye bu acıyı hafızadan silmek üzere bir mekanizma gelişti beyinde 🙂
2) Doğumdan sonra poponuzun üzerine rahat bir şekilde oturamayabiliyorsunuz, çünkü itme yüzünden hemoroid oluşabiliyor; ama kısa sürede geçiyor. Ve doğumda çektiğiniz acıdan sonra iyileşme sürecindeki acılar sizi hiç mi hiç etkilemiyor, artı bir süre ortalıkta “demir kadın” modunda dolanıyorsunuz. Acı macı, sendrom mendrom hak getire 🙂
Olay aslında ön hazırlıkta bitiyor. Sizi nelerin beklediği konusunda bilginiz olduğu zaman korku da azalıyor. Sınava hazırlıklı girmek gibi bir şey: o çalışmış olmanın verdiği güven duygusu –biraz mide bulantısı olabilir tabii ama bu çok normal. Ha bir de, hazırlıkları son geceye bırakmamakta fayda var, 25 yıllık öğrencilik deneyimimden biliyorum, o zaman bulantı artıyor 😉
Gelecek hafta kızım Bahar’ın doğal doğum hikayesini paylaşacağım sizlerle… Herkese sağlıklı doğumlar diliyorum, bebelerle birlikte güzel bir yaşam!

Evren Bay

Diğer linkler:
Kursta verdikleri materyallerden hazırladığım doğumun aşamaları ve fazları çizelgesi için buraya,

Diğer Paylaşım

Ahu’nun İkinci Doğal Doğum Hikayesi

Sevgili Duru, Seninle maceramız 17 şubat 2017’de başladı. Reglim sadece iki gün gecikmişti ama ben …

12 Yorum

  1. Öncelikle Tebrik ederim. Yavrunuzu sağlıklı bir şekilde doğurmuş olmanız ayrıca sevindirici haber. 14 haftalık hamileyim ve benimde bu tarz düşüncelerim oluyor. Okuyorum, araştırıyorum ama yaşamak çok başka. Türkiye de artık kolaya kaçıp sezeryan yapılmaması çok daha iyi oldu. Eğer gidişat uygun olursa bende normal doğum istiyorum. Herkes doğup eline alana kadar sonrası yavrunu görünce biter diyor, ki sizde söylüyorsunuz doğru bir varsayım (: Sizin için mutlu kolay günler diliyorum. Sevgiler

  2. cok guzel ayrıntılı yazmıssınız hem dogumunuzu hem de yazınızı tebrık ederım.

  3. Tebrik ederim..Sağlıcakla büyütün bebeğinizi .. bebek dünyaya geldiği anda bütün ağrıyı sancıyı unutma işlevi çok doğru . Kesinlikle öyle.Bebeğinizin ağlama sesini duyduğunuz anda ne ağrı acı kalıyor nede başka birşey hissediyorsunuz.Ben hüngür hüngür ağlamıştım .. Sevinçten..

  4. qizem,
    Çok teşekkürler! Umarım dilediğin gibi bir doğum gerçekleştirirsin sen de. Evet tüm zorluklar yavrunu kucağına alana kadar 🙂

    Yusf ve Yunus'un annesi,
    Çok teşekkürler!

    majoo,
    Çok teşekkürler!

    deniz duran,
    Güzel dileklerin için çok teşşekkür ederim. O an tarihi bir an gerçekten. Tarifsiz bir duygu 🙂

  5. Çook çok güzel anlatmışsın, Demir Kadın! 🙂 Çok etkilendim.

  6. Çok teşekkürler fal-name! 🙂

  7. Evrencigim, her asamayi kafama oyle bir kazimisim ki; neredeyse cumlelerini aklimdan tamamladim! Minik Bahar' in hikayesine calismadim bak; ikinci kez dinlemeye can atiyorum. Sevgiler.

  8. 🙂 Elif çok teşekkürler! Bahar'ın hikayesi de gelecek, bak iyi hatırlattın, hemen gönderiyorum. Çok öperim sizi, sevgiler…

  9. Sevgili evren, cok güzel bir yazi..benim gibi sezeryan dogum yapmak zorunda kalan annelerin ici gidiyor inan.. Bende almanyada ilk dogumda 3 gün hastanede normal dogum diye bekledim.sonunda 10 cm acikliga ulastik..ama dogum halinin durmasi ile acil sezeryan oldum..sezeryan diye birsey olmasaydi ölmüstük herhalde bizim börülce ile.. Ikinci dogumum da 5 ay evvel yine sezeryan olmak zorunda kaldi…ama sanci ile basladi en azindan.. 😉 tosun pasa da sezeryan oldu dosyamin gecmisinden dolayi..böyle normal dogum yapmis annelere cok özeniyorum:(

  10. Benim annem de 5 çocuk doğurmuş. Eskiden "Yine olsa yine doğururdum" deyince, şaşar kalırdım. Hem doğumun zor olduğunu söyler hem de yine olsa yine doğururum derdi. Ablam deseniz, doğumdan çıkınca çok halsiz ve bitkindi ama bir hafta sonra 2. bebek gibi konuları konuştuğunu görünce yine duruma uğradım. Hakikaten unutuluyor galiba 🙂 Sadece zor olduğu akılda kalıyor. Bebişlerle mutluluklar

Leave a Reply