Amerika’da yaşayan, çocuğunu burada dünyaya
getirmiş ve yetiştiren bir anne olarak benimle aynı paralelde seyreden
bir misafir yazarım var bugün. İyi okumalar...
getirmiş ve yetiştiren bir anne olarak benimle aynı paralelde seyreden
bir misafir yazarım var bugün. İyi okumalar...
Amerikalı Anneler
16.
ABD Başkanı Abraham Lincoln “olduğum veya olmayı arzu ettiğim herşeyi
melek anneme borçluyum” diyor. Her koşulda bizi karşılıksız seven ilk
öğretmenimiz, annelerimizin hayatımızdaki rolünün önemini vurgulayan
bunun gibi bir çok söze rastlamak hiç de zor değil!
ABD Başkanı Abraham Lincoln “olduğum veya olmayı arzu ettiğim herşeyi
melek anneme borçluyum” diyor. Her koşulda bizi karşılıksız seven ilk
öğretmenimiz, annelerimizin hayatımızdaki rolünün önemini vurgulayan
bunun gibi bir çok söze rastlamak hiç de zor değil!
Annelik
kadını bir taraftan kişisel hayatını fedaya zorlayan ama bir taraftan
da derinleştirerek zenginleştiren, ömür boyu süren bir taahütname
adeta. Ne tatil ne emeklilik bilen tam zamanlı bir iş. Çocuk sahibi
olmak sadece fikir olarak bile potansiyel annenin hayatını değiştirmeye
yetebiliyor. Kadın hamuruna sevgi katılıp da anne olma mertebesine
erince artık geri dönüşü olmayan bir maceranın içinde buluyor kendini.
Annelik serüveninde sanki upuzun bir lunapark treni (roller coaster)
içinde kah bulutlara yükseliyor sevinçle, kah dibe vuruyor hüzünle.
Her şeyi iki kez düşünür oluyor. Bir kez kendisi, bir kez de çocuğu
için. Daha hamileliğin ilk günlerinde kavrıyor anne niçin cennetin
ayakları altında olabildiğini!
kadını bir taraftan kişisel hayatını fedaya zorlayan ama bir taraftan
da derinleştirerek zenginleştiren, ömür boyu süren bir taahütname
adeta. Ne tatil ne emeklilik bilen tam zamanlı bir iş. Çocuk sahibi
olmak sadece fikir olarak bile potansiyel annenin hayatını değiştirmeye
yetebiliyor. Kadın hamuruna sevgi katılıp da anne olma mertebesine
erince artık geri dönüşü olmayan bir maceranın içinde buluyor kendini.
Annelik serüveninde sanki upuzun bir lunapark treni (roller coaster)
içinde kah bulutlara yükseliyor sevinçle, kah dibe vuruyor hüzünle.
Her şeyi iki kez düşünür oluyor. Bir kez kendisi, bir kez de çocuğu
için. Daha hamileliğin ilk günlerinde kavrıyor anne niçin cennetin
ayakları altında olabildiğini!
Geçenlerde,
New York’ta Michelle Obama’nın katıldığı bir etkinlikteydim. Konuşma
vakti gelip çattığında Bayan Obama orada başkanın eşi sıfatıyla
bulunmasına ve aynı zamanda çok başarılı bir avukat olmasına rağmen
sözlerine kendini öncelikle iki kız çocuk annesi diye tanımlayarak
başladı. Güçlü konuşmasının ana temasını ise aile ve kadının aile
içindeki önemli rolü oluşturdu. Gelişmiş ve güçlü bir toplum olabilmek
ve bunun devamlılığını sağlayabilmek içinse hükümetin ailenin temel
taşı olan anneleri, yaşamın her boyutunda desteklenmesi gerektiğini
vurguladı.
New York’ta Michelle Obama’nın katıldığı bir etkinlikteydim. Konuşma
vakti gelip çattığında Bayan Obama orada başkanın eşi sıfatıyla
bulunmasına ve aynı zamanda çok başarılı bir avukat olmasına rağmen
sözlerine kendini öncelikle iki kız çocuk annesi diye tanımlayarak
başladı. Güçlü konuşmasının ana temasını ise aile ve kadının aile
içindeki önemli rolü oluşturdu. Gelişmiş ve güçlü bir toplum olabilmek
ve bunun devamlılığını sağlayabilmek içinse hükümetin ailenin temel
taşı olan anneleri, yaşamın her boyutunda desteklenmesi gerektiğini
vurguladı.
Bir
ay önce Demokrat Partili stratejist, Hilary Rosen, CNN’deki “Anderson
Cooper 360 Derece” adlı programda Cumhuriyetçi başkan adayı Mitt
Romney’nin eşi, beş çocuk annesi Ann Romney için , ” hayatında bir gün
hiç çalışmamış “diyince ortalık karışıverdi. Zavallı Rosen, ABD’nin
her iki partisinden de sert esen rüzgarlar altında kaldı. Bazı
feministlerin desteğini alabildiyse de Rosen’in sözleri her iki
tarafca da ağır bir şekilde eleştirildi. Hatta Başkan Obama “Her anne
çok çalışır ve her kadın saygıyı hak eder ” diyerek; Michelle Obama da
“Anne olmak en zor iş” diye Twitter mesajı göndererk tartışmaya
katıldılar. Sonunda Rosen sözlerinin yanlış anlaşıldığı vurgulayarak Ann
Romney’den özür diledi de konu kapandı.
ay önce Demokrat Partili stratejist, Hilary Rosen, CNN’deki “Anderson
Cooper 360 Derece” adlı programda Cumhuriyetçi başkan adayı Mitt
Romney’nin eşi, beş çocuk annesi Ann Romney için , ” hayatında bir gün
hiç çalışmamış “diyince ortalık karışıverdi. Zavallı Rosen, ABD’nin
her iki partisinden de sert esen rüzgarlar altında kaldı. Bazı
feministlerin desteğini alabildiyse de Rosen’in sözleri her iki
tarafca da ağır bir şekilde eleştirildi. Hatta Başkan Obama “Her anne
çok çalışır ve her kadın saygıyı hak eder ” diyerek; Michelle Obama da
“Anne olmak en zor iş” diye Twitter mesajı göndererk tartışmaya
katıldılar. Sonunda Rosen sözlerinin yanlış anlaşıldığı vurgulayarak Ann
Romney’den özür diledi de konu kapandı.
Anneliği
ABD’de tattığım ve çocuklarımın kendilerini burada göçmen ve Türkiye’de
turist gibi hissetmemelerini sağlamayı hedef koyduğum için olsa gerek
kendimi çocuk yetiştirme konusunda sık sık iki ülkenin kültürel
değerleri arasında yolculuk ederken buluyorum. Bazen Türk arkadaşlarım
bana “Sen de iyice Amerikalı oldun” diye takılıyor. Bazen de Amerikalı
arkadaşlarım beni “Türk kafalı” olarak tanımlıyor. Bense çocuklarım
huzurlu, mutlu ve sağlıklı olduğu sürece bu esprileri hiç dert
etmiyorum. Mutlaka her iki tarafın da artıları ve eksileri var. Öyleyse
iki çocuğumun güzel hatrı için neden her iki kültürden de
faydalanmayayım?
ABD’de tattığım ve çocuklarımın kendilerini burada göçmen ve Türkiye’de
turist gibi hissetmemelerini sağlamayı hedef koyduğum için olsa gerek
kendimi çocuk yetiştirme konusunda sık sık iki ülkenin kültürel
değerleri arasında yolculuk ederken buluyorum. Bazen Türk arkadaşlarım
bana “Sen de iyice Amerikalı oldun” diye takılıyor. Bazen de Amerikalı
arkadaşlarım beni “Türk kafalı” olarak tanımlıyor. Bense çocuklarım
huzurlu, mutlu ve sağlıklı olduğu sürece bu esprileri hiç dert
etmiyorum. Mutlaka her iki tarafın da artıları ve eksileri var. Öyleyse
iki çocuğumun güzel hatrı için neden her iki kültürden de
faydalanmayayım?
Çalışan
anne olmak çok yorucu. Kariyerinden vazgeçmek istemediği gibi mutlu
aile yaşamını da riske atmaktan kaçınan anne adeta ip üstünde gezen
sirk cambazı misali bıçak sırtında yaşamayı öğreniyor. Çalışırken
çocuklarıyla ilgilenememenin ezikliğini, çocuklarıyla birlikteykense
yetiştilmesi gereken, tamamlanamamış işlerin endişesini ve iki taraflı
yiyip bitiren suçluluk duygusunu doya doya hissederek yaşamayı
öğreniyor. Bu med-cezirin sıkıntısını kaldıramayan kimi anneler Bayan
Romney gibi kariyerlerinden vazgeçebiliyor. Ama genele baktığımızda
Amerikalı anneler, çoğunlukla annelik ve kariyer arasında ezilip
kalmamak için hak arayışlarını tutarlı ve istikrarlı bir şekilde
sürdürüyorlar. ABD’de aile içinde kadının öneminli rolünü, iş ve toplum
hayatında da yerini korumaya yönelik çalışan bir sürü örgüt var.
anne olmak çok yorucu. Kariyerinden vazgeçmek istemediği gibi mutlu
aile yaşamını da riske atmaktan kaçınan anne adeta ip üstünde gezen
sirk cambazı misali bıçak sırtında yaşamayı öğreniyor. Çalışırken
çocuklarıyla ilgilenememenin ezikliğini, çocuklarıyla birlikteykense
yetiştilmesi gereken, tamamlanamamış işlerin endişesini ve iki taraflı
yiyip bitiren suçluluk duygusunu doya doya hissederek yaşamayı
öğreniyor. Bu med-cezirin sıkıntısını kaldıramayan kimi anneler Bayan
Romney gibi kariyerlerinden vazgeçebiliyor. Ama genele baktığımızda
Amerikalı anneler, çoğunlukla annelik ve kariyer arasında ezilip
kalmamak için hak arayışlarını tutarlı ve istikrarlı bir şekilde
sürdürüyorlar. ABD’de aile içinde kadının öneminli rolünü, iş ve toplum
hayatında da yerini korumaya yönelik çalışan bir sürü örgüt var.
Ayrıca, Amerikalı annelerin çocuk eğitiminde takındıkları kimi tavırlarını da ornek almak gerektiğine inanıyorum.
Lütfen, Türk anneler bana kızgmasın ama bizler kimi zaman annelik
yapacağım derken çocuklarımızın üstüne aşırı düşerek onları
bunaltabiliyoruz, maalesef!
Lütfen, Türk anneler bana kızgmasın ama bizler kimi zaman annelik
yapacağım derken çocuklarımızın üstüne aşırı düşerek onları
bunaltabiliyoruz, maalesef!
ABD’de
herhangi bir çocuk partisine gitsem elinde bir kaşık veya parça
yiyecekle çocuğunu beslemek için kovalayan, Türk anneleri kolayca
tanıyabiliyorum! Oysa, Amerikalı anneler çocuklarına bir birey olarak
yaklaşıyor prens ve prensesmiş gibi davranmıyor. Daha bebeklerini
kucaklarına aldıkları anda onunla bir yetişkinmiş gibi konuşmaya başlıyor
ve her konuda açıklayıcı olmaya özen gösteriyorlar. Amerikalı çocuklar
çok daha erken sorumluluk yüklenmeye başlıyor . Üç sihirli kelimeyi
“lütfen” “teşekkür ederim ” ve ” özür dilerim” demeyi küçücükken doğal
olarak öğreniyorlar ve yerli yerice kullanabilme yetisini erken yaşlarda
kazanıyorlar.
herhangi bir çocuk partisine gitsem elinde bir kaşık veya parça
yiyecekle çocuğunu beslemek için kovalayan, Türk anneleri kolayca
tanıyabiliyorum! Oysa, Amerikalı anneler çocuklarına bir birey olarak
yaklaşıyor prens ve prensesmiş gibi davranmıyor. Daha bebeklerini
kucaklarına aldıkları anda onunla bir yetişkinmiş gibi konuşmaya başlıyor
ve her konuda açıklayıcı olmaya özen gösteriyorlar. Amerikalı çocuklar
çok daha erken sorumluluk yüklenmeye başlıyor . Üç sihirli kelimeyi
“lütfen” “teşekkür ederim ” ve ” özür dilerim” demeyi küçücükken doğal
olarak öğreniyorlar ve yerli yerice kullanabilme yetisini erken yaşlarda
kazanıyorlar.
Okul
öncesi çağındaki üç dört yaşındaki Amerikalı bir çocuk, kendi sırt
çantasını taşımasının annesinin değil onun sorumluluğu olduğunu daha o
yaşta kavrıyor. Çocuklar kendi yataklarını yapmaya, ev işleri için
ebeveynlerine yardımcı olmaya, yemekten sonra tabaklarını sıyırıp
makinaya koymaya erkenden başlıyor. Böylece kendine
bakabilmeyi, kendine yetmeyi ve bağımsız olmayı minicikken
öğreniyorlar. Bu da yetişkinlik dönemine daha hazırlıklı, daha
donanımlı başlamalarını sağlıyor.
öncesi çağındaki üç dört yaşındaki Amerikalı bir çocuk, kendi sırt
çantasını taşımasının annesinin değil onun sorumluluğu olduğunu daha o
yaşta kavrıyor. Çocuklar kendi yataklarını yapmaya, ev işleri için
ebeveynlerine yardımcı olmaya, yemekten sonra tabaklarını sıyırıp
makinaya koymaya erkenden başlıyor. Böylece kendine
bakabilmeyi, kendine yetmeyi ve bağımsız olmayı minicikken
öğreniyorlar. Bu da yetişkinlik dönemine daha hazırlıklı, daha
donanımlı başlamalarını sağlıyor.
Bazılarınız,
anneleri Türk ve Amerikalı diye sınıflandırmayı yersiz ya da yanlış
bulmuş olabilir. Konuyu klişeler üzerinden ele aldığım ve her iki
tarafta da bazı istisnaların olabileceği de söylenebilir. Doğrudur da!
Ben sadece kimi zaman görmezden geldiğimiz kimi gerçeklere bu yolla dikkat çekmek istedim ve herhalde pek de fena etmedim. Ne dersiniz?
anneleri Türk ve Amerikalı diye sınıflandırmayı yersiz ya da yanlış
bulmuş olabilir. Konuyu klişeler üzerinden ele aldığım ve her iki
tarafta da bazı istisnaların olabileceği de söylenebilir. Doğrudur da!
Ben sadece kimi zaman görmezden geldiğimiz kimi gerçeklere bu yolla dikkat çekmek istedim ve herhalde pek de fena etmedim. Ne dersiniz?
Anneler gününüz kutlu olsun!
Arzu Kaya-Uranlı
(c) Zamanamerika yazarı
Latest posts by Eren Kaya (see all)
- Evde Cilt Bakımı - 10/31/2017
- Çocuğumun Bağışıklık Sistemini Nasıl Güçlendiririm? - 10/23/2017
- Çocuğun Şiddet Eğilimlerini Nasıl Yok Edebiliriz? - 10/10/2017
Blogdaki yazıların neredeyse tamamı kadın ve doğurganlık biyolojisi üzerine (Bu konularda bilgi sahibi olmak aydınlatıcı elbette )olmasına rağmen sadece bu yazının biyolojik annelikten ziyade toplumsal olarak kurgulanmış “annelik” üzerine olduğu söylenebilir. Fakat bu yazıyı okuyunca aklıma Türkiye de 18 yy dan itibaren başlayan, Kemalist rejimin tepeden aşşağıya çoğu zaman cebren uygulamaya çalışmasıyla zirve yapmış “modern türk kadını” projesinin nasıl da başarısız olduğunu bir kez daha anladım. “Türk” eğitim sisteminin hedef gösterdiği “batı medeniyetleri” seviyesinin toplumsal bilinçte nasıl bir zedelenmeye yol açtığını bir kez daha düşündüm.
Efendim öncelikle isminizi bağışlamamış olmanız hiç şık olmamış. Cevap vermek isteyebileceklere peşinen saygı gösterip bir hitap şansı vermeliydiniz.
Sizin de belirttiğiniz gibi bu bir blog. Başlangıç tarihinden sahibinin ölümüne kadar dolduruacaktır. O yüzden blogdaki yazıların içeriğine sitem etmek ne kadar anlamlı bilemiyorum.
Bahsettiğiniz kemalist sistem baskısna tamamen katılıyorum ancak bu yazı için ne kadar iyi bir örnek ondan emin değilim. Kemalist sistemin önerdiği batı medeniyeti maalesef yazıda verilen örnekleri ve kıyasları içermiyor. Çok çok çok basit bir yorum yapan basit bir yazı bu. İçeriği ne atatürk'ün türk çocuklarının bugünkü hal ve şekillerini tanımlar ne de yol gösterir. Yazar adına cevap vermiyorum elbette, okuyup anladığım kadarıyla sizin yorumunuza cevap veriyorum.
Türkiyelilerin kendi içinde nasıl bir oryantalizme (self-orientalism demek daha doğru) boğulduğunu bir kez daha anladım. Öncelikle biraz söylem analizi yapmak daha sonra da feminist teoriye göndermelerle fikrimi açıklamak istiyorum.
Küçük yazının başlarında hissedilmeye başlanan anneliğin yüceltilmesi sanırım patriarkanın en büyük argümanlarından. Patriarka annelik gibi karmaşık bir kurguyu en masum haliyle Abraham’ın ağzından veriyor “melek anne” diyerek. Biliyoruz ki kutsal olan şeyler üzerine çok düşünülmemesi gereken bir itikat yaratırlar. Yüzyıllar boyunca büyük ev içi sömürüsünün bu kadar sevimli bir hali düşünülememiştir, ancak melekler buna katlanabilirdi değil mi! Daha ilk gününde kavranılan “niçin cennet annelerin ayaklarının altında” yaklaşımı kendi başına, erkek bir karabasanı dinsel temayla nasıl da meşrulaştırabiliyor “modern” kadına.
Bu kısım pek üzerinde düşünülmemiş. Abraham'ın sözü de oldukça basit oysa ki… hiçkimse bugün olduğu insanın annesi sayesinde ya da annesi yüzünden olmadığını, en azından hiç katkısı olmadığını söyleyemez. Siz de öyle! Bunun ayırdına varabilmeniz mümkün değil çünkü. Kiminin anası melektir kimininki şeytan ama hepsi bir 'şey'dir mutlaka. Psikyatr'ın da ilk sorusu anne hakkında değil midir? Kim nasıl inkar edebilir ki annenin gücünü?
Son kısmı hiç anlamadım. Modern ya da demode kadının nasıl bir ilişkisi var yüceltilen annelikle?
“Bayan” Obama’nın kendini iki kız annesi olarak tanımlaması ne kadar da etkiliymiş meğerse. Oysa başarılı bir kadın neden annelik üzerinden tanımlarki kendini, neden başarı ve annelik arasında bir dikotomi kurulur ki? Her biri ölçüsülebilir birer kavram değilken -ayrıca karmaşık konularken- neden annelik ve başarı hem bir zıtlık hem de bir ahenk oluşturabilir diye sormak varken… Bayan Obamanın politik kaygıları var bu yüzden böyle şeyler söylüyor ama kötü malın iyi alıcısı olmanın mantığı nedir?
Bayan Obama'yı savunmak gibi olmasın ama o pozisyondaki bir insan hitap ettiği kitleye yönelik konuşmalar yapmalı. Yoksa princeton mezunlar gününde kalkıp aynı şeyi söylemezdi eminim. O kadar aklının olduğuna şüphem yok.
Öte yandan başarılı bir kadının aynı zamanda iyi de bir anne olması kusura bakmazsanız üstün bir başarıdır. Kariyer de yaparım çocuk da lafını ne kadar gülünç buluyorsam bunu başarabilmiş kadınlara da haklarını teslim etmekten geri durmam. Ancak sadece anne olan ya da sadece işkadını olan birinin her fırsatta başarısından dem vurması da bir o kadar komik elbette.
Her iki kültürün artıları ve eksileri vardır diyerek olumlu yaklaşılan ve ama neden her ikisinden de faydalanmayalım diyerek sürdürülen “multikulti” yaklaşımı ise sanırım “modern kültürel yaklaşımın zahmetsiz bir ifadesi. Kültürler arasında farklılık vardır ama biliyoruz ki bir ayrım yoktur.(Yoksa medeniyetler gerçekten çatışırdı) Hele hele Amerika gibi göçmenlik üzerine inşaa edilmiş bir ülkede kültürel çoğulculuk nedir demeden iki ayrı kültür tanımlamak oldukça problemli.
Eh o kadar da incelemeyelim yahu. Nasıl çoğunluk denen bir kavram varsa baskın kültür denilen bir kavram da var değil mi? Kalkıp meksikalıların ya da pakistanlıların kültürlerinden bahsedecek değiliz onlar da bu ülkenin göçmenleri diye? Başka bir yazının konusu olur o.
“ABD’de herhangi bir çocuk partisine gitsem elinde bir kaşık veya parça yiyecekle çocuğunu beslemek için kovalayan, Türk anneleri kolayca tanıyabiliyorum!” cümlesinden çıkan tasvirden sonra Mısır’ı yirmi beş yıl yöneten Lord Cromer ancak bu kadar iyi bir “doğulu” tasviri yapabilirdi. “Amerikalı anneler” örneği ise bilinçaltı ve üstü oryantalizme savruluşun bariz örneği. Acaba amerikan rüyası mı görüyoruz ?
Burda ne demek istediğinizi, nereye varmaya çalıştığınızı hiç anlamadım.
ABD nin birleşmiş milletler çocuk hakları sözleşmesini imzalamamış bir ülke olması çocuklarına çok iyi yetiştirmesinden olmasın. New York’taki elma bahçeleri eminiz ki “lütfen”, “teşekkür ederim” ve “ÖZÜR DİLERİM” demeyi çok iyi bilen çocuklar için birer cennet. Bağımsız, kendine bakabilmeyi becerebilen bireyler olarak yetişen çocuklar, nedense bir türlü obezite ile baş edemiyorlar.
ABD sutten cikmis ak kasik degildir bu dogru. Ama yazarin da dedigi gibi cocuklarini yesistirirken bizden daha dogru yaptiklari seyler var. Onemli olan onlari ornek almak. Bahsettiginiz obezite ile basedemeyen cocuklar ABD'nin dusuk gelir ve egitim seviyesindeki cocuklar. Iki senedir ABD'de yasiyorum henuz obez cocuk gormedim. Bence bu benzetme Turkiye'yi Musluman bir ulke oldugu icin kara carsaflilardan turbanlilardan ibaret zannetmekle ayni kategoride.
Evet aynı zamanda ilaç sektörünün yavaş ve sancısız imha politikasıyla da başedemiyorlar, hızla artan kalp hastalıkları ve çevre kirliliği, ve artan sağlık harcamaları ve bebek ölümleri ve ırkçılık ve satanizm ile de başedemiyorlar. Sapla samanı karıştırmamak gerek. Kastedilenin ne olduğu çok ortada.
Kadınlık ve annelik üzerine söylenebilecek, düşünülebilcek birhayli mesele olduğu ortada. Kadınlığın ölçüsünün annelik, anneliğin tanımının da kutsallıkta arandığı uzunca bir süredir yerküreyi saran bir anlayış var. Bu anlayışın en temel argümanlarını bu yazıda bulmak mümkün, ama zaten Türkiyeliler bu tarz şeyleri kemalist rejimin inşasından beri okuyorlar. Hatta “almancı” tanıdıkları olanlar iki kez üzerinden geçmiştir.Amerikalı ve Türk(neden Türkiyeli demek akıllara gelmez kısmını geçiyorum) anneler klişesinin yersiz ve yanlış olduğunu bilen yazarın yine bu klişeler üzerinden “dikkat çektirtmesi” klişenin tam içine düşmek, yani bayağılaşmak olmuş.( Levent Kırca ile irtibata geçmesi önerilir.)
Bu yazı Türk okuyuculara yönelik olduğu için amerikalı anneler başlık. Türkiye'de yaşayıp bu blogu takip edenler için Türkiyeli anne başlığı bir şey ifade etmez yazıyı okuyana kadar…
Amerikalı ve Türk anneler diye bir klişe mi vardı:) Levent Kırca beni geldiğim yere geri gönderdi…
Feminist teorinin bize sağladığı olanaklarla farklı iktidar araçlarından arındırlarak düşünülecek bir “annelik” kurgusu daha fazla yol gösterici olabilir. Bunun en makro tahlili patriarka ve kapitalizm(herikisininde ayrı, bir yanıyla da içiçe geçmiş sistemler olduğunu göz ardı etmeden) üzerinden yapılabilirken, mikro alanlarda kadınlık, kadın bedeni ve emeği üzerinden yapılabilir. Kutsanmayan bir annelik beraberinde babalık gibi bir meselenin de tartışmaya dahil edilmesini temin edebilir.
'Yazıyı öyle değil de böyle yazmalıydın' diyorsunuz yazara yani. Gerçekten mi?
Toplumsal olarak kurgulanmış anneliğin analizi bize anneliğin daha özgürleşmiş bir halini verebilir, varolagelen ve kadın üzerinde total bir iktidar aracı olan patriarkal ilişkilerin, klasikleşmiş rollerinden arındırabilir. Toplumun yapıtaşı, ulusun temeli aile fikrinden özgürleşmiş her ilişki kurgusu , birbirleriyle ilişki halindeki kadın ve erkek, (ayrıca erkek ve erkek, kadın ve kadın) arasında, daha özgür bir ilişkinin önünü açabilir, ilişki halindeki bireylerin bireysel alanlarını tahrip etmeden kollektif bir yaşamının nasıl olabilceğine dair ipuçları verebilir. Çocuk ve anne arasındaki ilişkinin kurumsal bir çerçeveden çıkarılarak, deneyim üzerinden algılanması bize yeni bir annelik ilişkisi verebilir. Eğer gerçekten bağımsız ve özgür bireyler yetiştirmek istiyorsak klişelere değil, radikal olana bakmak herzaman daha verimlidir.
Tabii ki. Olabilir nden olmasın? Siz de bu konuda bir yazı yazarsanız memnuniyetle yayınlarım.
Nedense Amerikalikarin dogru yaptiklari seyden bahsedince ABD yanlisi oluveriyoruz baskalarinin gozunde. Tamam bu ulkede de ters giden birseyler var. Bunu cogu Amerikali arkadaslarim da teyit ediyor. Asiri bireyselciler. Bundan da ozellikle Akdeniz insani olan bizler cok hosnut olmayabiliyoruz. Dis politikalari agresif olabilir, kapitalist olup dunyayi da somuruyor olabilirler. Ama ABD'de gordugum birsey varsa o da insanlarin birbirlerine Turkiye'de oldugundan daha saygili oldugudur. Burada yabanciysaniz ikinci sinif vatandas muamelesi gormezsiniz. Bu anlayis da cocukluktan verilir. Empati cocukluktan ogretilir.
Onemli olan dogru olan seyleri ornek almak. Ben de Turk toplumu olarak cocuklarimizi asiri korumaci yetistirdigimizi dusunuyorum. Buradaysa cocuga adam muamelesi yapiliyor. Kendi isini kendisi gormesi icin tesvik edilirken cocuk da kendini onemli hissediyor. Birseyler zorla yaptirilmiyor, ona secenek sunuluyor. Bunun boyle olmadigi yerler de vardir muhakkak. Zaten ABD iyi Turkiye kotu demiyoruz. Onumuzde guzel ornek var onu biz de uygulayabiliriz diyoruz. Argumanlarimi akademik teorilerle destekleyemeyecegim. Benim iki senelik ABD tecrubem yeterince destek olur saniyorum.
Anlatmaya çalıştığım temel şey, eğer “amerikalı anneler” dediğiniz şey sizin mikro evreninizde tanıdığınız anneler ise ve “türk anneleri” de sizin Türkiye’de bildiğiniz sınırlı sayıda anne ise nasıl olabiliyorda sizin sınırlı bilginiz büyük temsiller yaratabiliyor. Mesele hem kullanılan dil, hem de tanımlanan “annelik”ler.Ama ortada sizin kendi kaleminizle belirttiğiniz gibi annelik algınız “düşük gelir ve eğitim seviyesindeki çocuklar”ın annelerini kapsamıyor mesela.Peki bu çocukların anneleri yok mu? Bu annelerin yazıda geçen “amerikalı anneler” genellemesi üzerinden hissettikleri yetersizlik, kendini yanlış bulma hisleri yok mu? Türkiyeli( türk değil) ve bütün dünyada erkek egemen toplum içinde yaşan anneler için de aynı soruyu sorabiliriz.
Haliyle çok basit şunu diyorum; kurumsal annelik makamları ve onların temsiliyetlerinde rol alan anneler en çok kendilerine eziyet ediyorlar. Bu kurumsal roller oynayan anne olmak yerine, acaba bu düşünce kalıplarından farklılaşmış, annenin kendi çocuğuğla arasındaki ilişki üzerinden geliştireceği algılar(elbette tecrübelerin paylaşılması, yeni şeyler öğrenmek mümkün) üzerinden bir hikaye yazsak ve anneliği bir çeşit “challenge” olmaktan azletsek.
Not : Herhangi bir women’s studies dergisine yazı yazmadığımın farkındayım. Tecrübe üzerinden şekillenen algıların “adam muamelesi” gibi travmatik tanımlamalara yol açmamalı diye düşünüyorum.
Adsız yorumcum, bence bu oldukça masumane duygularla yazılmış anneler günü yazısını fazla incelemiş ve kendinizi bu esnada yitirmişsiniz. Gerçekten de çok basit kıyaslamalar yapıyor yazar. Sizin endişenizi de çok iyi anladım ancak bu yazı üzerinden bu endişeleri dile getirmek biraz zorlama olmuş. Farklı bir bağlamda söylediklerinizin çoğuna katılıyorum. O yüzden bu konuda bir yazı yazmanız konusunda ısrar ediyorum. O vakit çok daha sağlıklı tartışabiliriz. Nitekim çıktığımız yol doğru bir yol olur.
Not: adam muamelesi ile Elif'in kastettiği yetişkin muamelesidir. Yani travmatik bir durum söz konusu değil.
Sevgiler,
Eren
Bakiniz, Turkiye'de, ABD'de, dunyada pekcok anne farkli sekillerde cocugunu yetistirmeye calisiyor. Anneligin tek bir formulu olmadigi da ortada. Sanirim bu yazi ile "annelik boyle olmalidir" seklinde bir tez de ortaya konulmak istenmemis. Sadece ABD'de tecrube edilen ve begenilen bir yetistirme tarzina duyulan takdir duygusu ifade edilmis, ki bunu ben de paylasiyorum. ABD genelinde uygulama boyle olmayabilir ve hatta eminim ki biz azinligi goruyoruz. Burasi koskoca bir kita. Pekcok farkli kulturu barindiriyor. Ben sahsen ABDli anneler bizden daha iyi de demiyorum. Cok basit bir nokta var. Ortada guzel bir ornek var, biz de onu uygulayabiliriz diyorum. Bence fazla elestirel yaklasiyorsunuz.
Uslubum sizinkinden biraz farkli farkindayim. "adam muamelesi" gibi halk dili kullanmis olabilirim, anlayan anlamistir zaten.
Sayın adsız, insan çok fazla akademinin içinde olunca o fildişi kulesinden “dışarıdaki dünyaya” sözde “objektif” ama tam da siyaset ve felsefe teorilerinin (sizin örneğinizde yapısalcı mı desem, post-yapısalcı mı desem bilemedim) gözünden bakıp bir “akademik körlük” içine girebiliyor. Sokaktaki adamın en basit cümlesini bile detaylı “diskur analizlerine” tabi tutmaya kalkıyor. Ama kutsal ve modern anneliğin inşası ve temsili, patriarka, dikotomi, multikulti …bunlar başka bir yazının konusu olmalı ve başka bir platformda tartışılmalı. Aynı terminolojiyi kullanacak insanların olduğu bir platformda konuşulmalı, yoksa yazılanlar ya monolog, ya da en fazla diyalog olur, platformdaki diğer insanlar katılımcı olamaz.
Kadınların neden kendilerini öncelikle “annelik” kimlikleriyle tanımladıkları yargılanabilecek bir durum değil, hele de o kimliğe sahip olmanın ne olduğunu bilmiyorsak. Sanırım annelere sorsak bize “anne olunca anlarsınız” diyeceklerdir. Bunu “başarı ve annelik arasında bir dikotomi” yaratalım diye yaptıklarını da zannetmem, bu elmayla armudu karıştırmak olur. İnsan cinsinin kadın ve erkek diye iki ana gruba ayrıldığını varsayarsak (ki ben herkes kendi cinsiyetine kendi karar verir derim, bu sınıflandırma yüzünden gelebilecek muhtemel saldırılardan muaf ilan ediyorum kendimi şimdiden) kadının “hetero” olmayan tüm diğer cinsiyet gruplarıyla birlikte ezilen kategorisinde olduğunu ve pozitif bir ayrımcılığı hak ettiğini teslim etmek gerek. Bu yüzden mücadele edilmesi gereken kadınların “anneliğe bakışlarından” önce, erkeklerin kadına bakışıdır.
Ben bu yazıdaki tespitleri oryantalist olmakla suçlamazdım. Huntington’a paralel gitmesin ama yani allah için Amerikan kültürünün Türk kültürüyle farklarını da tespit edelim ve yazarın hakkını teslim edelim; çünkü mesele çocuk yetiştirmek olunca bu iki kültür gerçekten çatışıyor. Haa, ille Amerika da olmayabilir örneğimiz, mesela Almanya olsun (zira hem Amerika hem Almanya’ya aşinayım ebeveynlerin çocuklarına yaklaşımları konusunda, 2 çift laf edebilirim) Sayın adsız, yazdıklarınız bu yazının konusu değil hakkaten, farklı bir teması var çünkü bu blogun. Ama feminist teorinin bu blogda her zaman yeri olmalı elbette, yeri geldiğinde faydalanılmalı.
“ABD’de herhangi bir çocuk partisine gitsem elinde bir kaşık veya parça yiyecekle çocuğunu beslemek için kovalayan, Türk anneleri kolayca tanıyabiliyorum!” demek insanı oryantalist yapmaz. Bu gayet basit bir gözlemdir, basit bir tesbittir ve kabul edelim ki bir “vakıadır”. Bir değer yargısı veya çeşitli toplumsal önkabuller içermez. Bu kadar kesin ifade ediyorum, çünkü bu örneği ben de çok kullanıyorum ve oryantalist ifadelerle arama her zaman mesafe koyarım. Bir süre yurtdışında yaşamış bir insan bu basit tespitleri yapma imkanı bulur, imkan bulmayı bırakın yaptığı ilk iş içinde büyüdüğü kültürle o “yabancı” kültürü kıyaslamaktır.
Elbette annelik sadece biyolojik bir olay değil, toplumsal olarak kurgulanmış boyutları da var. Ama kabul edelim ki sosyal olarak kurgulanmış, allah tarafından öyle yaratılmış veya uzaydan ışınlanmış da olsalar “Amerikalı anneler” ve “Türk-Kürt-Ermeni-Çerkez…/Türkiyeli anneler” diye bir gerçek var ve bu iki canlı türü arasındaki farkları ve nedenlerini tespit etmek bizi oryantalist de yapmaz, Amerikancı, emperyalist ve kapitalist de. “Amerikalı anne” bir simgedir burada, Amerikalı kelimesini atıp “İzlandalı anne” de yapabiliriz. Burada odak noktamız “Türkiyeli annenin” yanlışları.
ABD’nin politikalarını ele alan ve öven bir yazı değil ki bu BM sözleşmelerini sözkonusu yapalım. Konumuz buysa, evet dünyadaki bütün kötülüklerin anasıdır ABD. Ama yazarı ABD’de yaşıyor ve çocuk yetiştirme tarzlarındaki olumlu yönleri aktarıyor diye yargılayamayız.
“Teşekkür etmeyi, lütfen demeyi, özür dilemeyi” daha küçük yaşta öğreniyor olmak yazıdaki en can alıcı nokta, çünkü “biz” (kusura bakmayın ama bir self/other dikotomisi yapmadan kendimi ifade edemeyeceğim) teşekkür etmeyi de, lütfen demeyi de, özür dilemeyi de bilmeyen bir toplumuz; çünkü her şeyin en doğrusunu biz biliyoruz, çünkü biz hata yapmayız, çünkü biz “erkek” bir toplumuz ve erkek adam özür dilemez, lütfen demez, teşekkür hiç etmez… Çünkü bunlar bizi eksiltir. Biz kendi işimizi kendimiz yapmayız; yaptırırız. O kadar sağlam aile bağlarına sahibizdir ki (ve bununla ne kadar övünsek azdır) gelecekten endişe duymamıza gerek yoktur, nasılsa anamız-babamız bize emekliliğimizde de bakar. Bu “yabancılar” da aile kavramı zaten gelişmemiştir, 18 dedin mi aileyle tüm bağlar kopar. Yurtdışından Türkiye’ye bakınca bunlar daha net görülebiliyor elbet. İçeriden içeriye bakamıyor insan. Bu yüzden işlerin dışarıdan nasıl göründüğünü okumak enteresan olabiliyor.
Sevgiler,
Eylem
merhaba erencim,
öncelkle yazara şu konuda inanılmaz katılıyorum çocuklarımızı anne karnından başlayarak bir birey olarak görmemiz gerektığine.o hernekadar savunmasız ve ilgiye muhtaç olsada geleceğin bir yetişkini..ona herzaman saygı duymamız gerekiyor.
selvi
tamam anneler melek değildir ama melek kadar iyi olmak zorundadır.çocukların öğrenmeleri gereken en önemli şeyin iyilik olduğunu düşünüyorum.bende oğluma herşeyi öğretmeyi düşünüyorum yemek de yapsın temizlikte..insanlara karşı kibar ve sevgi dolu olmalı..işte buyüzden ona gülümsemeyi öğretiyorum ona sürekli gülümseyerek..sevgiler
buarada üstteki yazıyı ben yazdım selvi
Yorumun için teşekkürler Selvi 🙂
ABD’de herhangi bir çocuk partisine gitsem elinde bir kaşık veya parça yiyecekle çocuğunu beslemek için kovalayan, Türk anneleri kolayca tanıyabiliyorum!” bu ifade oriyentalist yapmaz denmiş peki ya şu ve benzerleri:"Böylece kendine bakabilmeyi, kendine yetmeyi ve bağımsız olmayı minicikken öğreniyorlar. Bu da yetişkinlik dönemine daha hazırlıklı, daha donanımlı başlamalarını sağlıyor."o kadar indirgeyici ifadeler ki. mesela amerikan gençliğindeki rekor kürtaj oranları,uyuşturucu kullanımının yaygınlığı ya da eğitim zafiyetleri donanım göstergesi mi? orientalism demeyelim demişsiniz ama resmen de orientalism bu hem de self-orientalism 🙂 böyle bir değişmez, sabit, tekil türkiye stereotype'ı yok ama fena halde algısı ve temsili var. evet bence gerçekten amerikan rüyası görüyoruz. magic kids , kids aloud anaokullarımız,"everybody's nişantaşı pazarları"'mız, sülalesi tamamen mono-langual olup 2 yaşında panikle "bilangual" yapılan çocuklarımız, devamlı unutmak değiştirmek boyamak istediğimiz kabuklarımız..yurtiçinden yurtdışına ve yurtdışındaki Türk yurttaşlarına bakınca da pek çok şey net görünüyor. amerikalılar aile yapılarının parçalanmasından, çocuklarının erken yaşta yetişkinleşmesinden, insani ilişkilerin yardımlaşmanın zayıflamasından(teşekkür ve özür gibi şekilsel göstergelerin ötesinde) şikayet ediyor oysa. bence bu tür karşılaştırmalara yol açan şablonlaştırıcı bakış açılarına gerek yok kendimizde gördüğümüz eksiklikleri düzeltmek için. nasıl ki bir çocuğun davranışını düzeltirken pedagojik olarak "ayşe'ye bak o ne kadar başarılı uslu vs" demek yanlışsa, bu da öyle, enerjimizi sorun ve çözümüne odaklasak kendimizi ötekileştiren analizler yerine, daha verimli olmaz mı?
fevkalade bir bakış açısı. yazar adına cevap yazmamayım ama size de katılmadan edemem. kiminle müşerref oluyorum?
Eren
iyiki varsın eren yanlışa düştüğümde beni kendime getiriyorsun!
Sağol Semracığım 🙂
Bu yazida kac ayri adsiz var, cozmeye vakit ayiramadim. Valhasil birisi zihin acici geldi. Buyursun acsin bir blog. Okuyalim. Emegi gecen herkese de tesekkurler…
Bu yorumu yapanın da adsız olması ayrıca ironik olmuş:)
Eren
Her şeyi anladım, her görüşte de katıldığım ve katılmadığım noktalar var. Herkesin bana gaddar psikopat anne demesini de açıklayan bir yazı ve yorumlar okumuş oldum ufkum açıldı ancak… Kemalizm'le alakasını çözemedim, çözemiyorum. Yardımcı olacak birisi var mı?!