Anasayfa / Gündem / Öz Nefret Öldürür

Öz Nefret Öldürür

Cansu Özge Özmen:

Erich Fromm, insanların artık kilisenin ya da ahlakî kuralların otoritesi altında değil, kamuoyu denilen anonim otorite altında yaşadıklarını söylüyor. Tabii o bunu 1941’de söylüyor. Varoluşçu psikolog Rollo May de 1953 yılında, Erich Fromm’u alıntılayarak, bu anonim otoritenin hepimizin bir birleşimi olduğunu fakat biz denilen şeyin artık kişisel merkezlerini kaybettiğini ve sonucundaki kolektif boşluğun da bizi korkuttuğunu yazıyor.1 Yazılanlardan yaklaşık 70 sene sonra, bugün, belki de varoluşsal sancılarımız her zamankinden daha derin. Bu derin sancılar belli bir yaş grubunda, iletişimin giderek sanal alanlara hapsolduğu ve gerçeklik algısının bulanıklaştığı dijital çağda, psikopatolojik etkenlerle de harmanlandığı zaman ölümcül sonuçlar doğuruyor. Michelle ve Conrad’ın hikayesini de, kendi beyanları da göz önünde bulundurulduğunda, bu harmandan bağımsız okumak zor görünüyor.

Söz uçuyor, yazı kalıyor. Hele internet çağında yazı öyle bir kalıyor ki, bazen yazara taksirle adam öldürme suçu olarak geri dönüyor. Conrad Henri Roy III (18) 14 Temmuz 2014 sabahı bir alışveriş merkezinin otoparkındaki kamyonetinde ölü bulunuyor. Karbon monoksit zehirlenmesinden ölmüş. İntihar ettiği anlaşılıyor. Telefonu incelendiğinde ortaya çıkanlar herkesi dehşete düşürüyor.

Michelle Carter (Conrad öldüğünde 17, şimdi 20) ve Conrad Roy, 2012 yılında Florida’da tatildeyken tanışıyorlar. O tarihten Conrad’ın ölümüne kadar sadece iki kere yüz yüze görüşüyorlar. Geri kalan iletişimleri telefon konuşması ve mesajlaşma üzerinden sürüyor. İkisi de psikiyatrik tedavi görmüş, ikisi de antidepresan kullanıyor. Conrad’ın bir intihar teşebbüsü olmuş fakat bir arkadaşına haber vermiş ve arkadaşının ailesini uyarmasıyla kurtulmuş. Herkesi dehşete düşüren ve Michelle’e dava açılmasına neden olan mesajlaşmalar, Conrad’ın hayatının son haftasında ikilinin yazışmaları. Michelle, Conrad’a en az kırk kere ne zaman intihar edeceğini soruyor, her etmediği günün sonunda neden bir türlü edemediğini sorguluyor ve adeta konu kendisiyle ilgiliymiş gibi, Conrad’a hayal kırıklığına uğradığını, kandırılmış hissettiğini söylüyor. Michelle aynı zamanda en acısız intihar yöntemini araştırmasında Conrad’a yardımcı oluyor, Conrad intihar etmemek için herhangi bir neden bulduğunda, bu nedeni çeşitli gerekçelerle ortadan kaldırmasını sağlıyor ve onu şefkatli bir kisvede intihara teşvik ediyor. Ailesini arkada bırakmak istemediğini yazan Conrad’a, Michelle şöyle cevap veriyor: “Herkes bir süre üzülecek ama bir süre sonra iyileşip hayatlarına devam edecekler. Depresyona girmezler. Ben buna izin vermem. Ne kadar üzgün olduğunu ve bunu (intiharı) mutlu olmak için yaptığını biliyorlar ve anlayacak ve kabullenecekler.” Conrad intiharı bir gün daha ertelediğinde ise şöyle yazıyor: “Tereddüttesin çünkü fazla düşünüyor ve sürekli erteliyorsun. Sadece yapmalısın Conrad. Erteledikçe kendini daha çok yiyorsun. Hazırsın. Tek yapman gereken jeneratörü çalıştırmak ve özgür ve mutlu olmak. Artık ertelemek yok. Beklemek yok.” Fakat hakimin Michelle’i taksirle adam öldürmeden suçlu bulmasının nedeni o gün, otoparkta Conrad’ın zehirlenmeye başladıktan sonra korkup arabadan çıkması, Michelle’i araması ve Michelle’in ona arabaya geri dönmesini söylemesi ve Conrad’ın ailesine haber vermemesi. Ve olaydan bir ay sonra arkadaşına attığı şu mesaj: “Sam, ölümü benim suçum, gerçekten onu durdurabilirdim. Telefonla konuşuyorduk, gaz işe yarıyordu, arabadan çıktı çünkü korkmuştu ve ben ona arabaya binmesini söyledim.” Massachusetts’te intihara teşvik suç olmadığı için Michelle taksirle adam öldürme suçundan yargılandı, suçlu bulundu ve cezasına 6 Ağustos’ta karar verilecek. Michelle, bu suçtan maksimum 20 sene hapis yatabilir.

Karar emsal niteliğinde ve fazlaca tartışma konusu oldu. Bir insanı sözlerle öldürebilir misiniz? Bir insanı öldürmek için yanında olmanız gerekir mi? Fiziksel rahatsızlıklar ile psikolojik hastalıklar arasındaki bir hiyerarşiden dolayı mı hakimin aldığı karar çoğu insanı şaşırttı? Kan nakline ihtiyacı olan bir insanın kan naklini engellemekle, majör depresyonda olan bir insanın hayata tutunma nedenlerini sözlerle elinden almak aynı şey mi?

Aklıma gelen başka sorular da var: dijital iletişimin hızıyla, yazdıklarımızın sonuçlarının sorumluluğunu inkar etme kolaylığı arasında doğru bir orantı mı var? Psikopatolojik durumları değişen iletişim biçimlerinden ve kabul gören sosyalleşme şekil ve becerilerinden bağımsız olarak tanımlayabilir miyiz? Kendine bir kimlik inşa etmek neden bu kadar sancılı? Beraber yaşadığımız insanların ölmek üzere olduğunu neden anlayamıyoruz? Kendimizi sevmekle kendimizden nefret etmek arasındaki yelpazede neredeyiz ve bu ikisi gerçekten iki uç nokta mı? Her şeyin sadece ve sadece kendisiyle ilgili olduğu yanılsamasıyla hayatını sürdüren, hem acı çeken hem de acı çektiren bu insanlar nasıl kurtulur? Herkeste farklı derecelerde Michellelik ve Conradlık var mı?

Aslında bu mesajlaşmalardan bir ay önce, kendini çok yalnız hisseden iki genç insanın mesajlaşmalarını okuyoruz. Michelle kendi yeme bozuklukları için bir kliniğe tedaviye gitmek istediğini söyleyerek, Conrad’ı da kendisiyle beraber tedaviye gelmesi için ikna etmeye çalışıyor. Conrad, sosyal anksiyetesinden şikayetçi, insanlara kendini sevdirmek istediğini fakat kimsenin onun sevmediğini yazıyor. Michelle’in de beden imajıyla ve popüler olmamakla ilgili şikayetleri var. Michelle, Conrad’ın kendisinden daha güzel, akıllı biriyle beraber olması gerektiğini düşünüyor ve yazışmaların çoğunda Conrad kendi karamsar dünyasında boğulurken, Michelle konuyu ikisinin ilişkisine getirmeye çalışıyor. Conrad mutsuz olduğundan, hayatta kendisini ve ne yapmak istediğini bir türlü bulamamasından yakındığında Michelle onu dinliyor, ona onu sevdiğini söylüyor, evden çıkıp sosyalleştiğinde onu destekliyor. Michelle kendini şişman hissettiğinden şikayet ettiğinde ise, Conrad ona pes etmesini söylüyor. Michelle kendisini kestiğini söylediğinde, Conrad bu konuyla ilgilenmiyor. Michelle yeterince güzel olmadığı için özür diliyor. Conrad yeterince cool olmayışına hayıflanıyor. Michelle, sosyalleşmekte çok zorlanıyor, kimse onunla buluşmak istemiyor, bu konuda Conrad’a danışıyor ama Conrad kimseye tavsiye verecek durumda değil. Conrad ne zaman pes etmekten söz etse, Michelle onu vazgeçirmeye çalışıyor. İlacını tekrar kullanmaya başladığında, terapiye gittiğinde ona onunla gurur duyduğunu söylüyor. Conrad ona her gün en fazla beş saniyeliğine iyi ve umutlu hissettiğini söylediğinde, belki her gün o beş saniyenin katlanarak artacağını söylüyor. Kendisini sevmediği sürece insanların da onu sevmeyeceğini söylüyor. Sorunlardan kaçmak yerine onların üstüne gitmek gerektiğini söylüyor. Aslında haklı da. Fakat bir noktada yazışmanın tonu, en azından Michelle tarafında değişiyor. Michelle bu esnada, intihara meyilli bir sevgilisi olduğunu çevresindeki insanlara anlatarak ilgi odağı olmaya çalışıyor. Hiçbir zaman edinemediği popülerliği (şişman/aptal/çirkin olduğunu ve bu yüzden popüler olamadığını düşünüyor) Conrad’ın kaçınılmaz olarak yansıttığı intiharını insanlarla paylaşarak edinmek istiyor. Bir yandan en hızlı intihar yöntemlerini araştırırken bir yandan da Conrad’dan sevgili olup olmadıkları konusunda ona bir güvence vermesini istiyor. Öldüğünde kız arkadaşın olduğumu söyleyebilmek istiyorum diye yazıyor ona, Conrad ölmeden 11 gün önce. Conrad’ı depresyondan kurtaracak kahraman kimliğine ulaşamadığında, sevgilisi intihara meyilli genç kadın rolünü deniyor.

Aynı gün Conrad, depresyonda oluşunu bağladığı nedenleri anlatıyor: “Dünya korkunç insanlarla dolu korkunç bir yer. Senin ve benim gibi kendilerinden başkalarını düşünen çok az iyi insan var. Bu dünya beni çok korkutuyor. Bence dünya gerçekten kontrolden çıkıyor. Özellikle de televizyon programlarının ve medyanın kültürü bu hale getirmesi yüzünden. Yanlış nesle doğmuşum. Keşke her şeyin kolay olduğu, çok çalıştığın ve seni çalışmaktan alıkoyan az şeyin olduğu 19. yüzyılda doğsaydım. O zaman sadece senin için önemli olan bir avuç insanı tanıyordun ve seni yanlış yönlere sürükleyecek sosyal medya yoktu. Her şey yozlaşmış…insanlar sosyal medyaya bir şeyler post edip dikkat çekerek rahatlıyorlar fakat aslında gerçek dünyada seni gerçekten umursayan insanlar var ve onları göremeyecek kadar körler…dünyadaki en iyi insanlar aynı zamanda en güvensiz insanlar”. Ertesi gün Conrad, Michelle’le buluşmak istediğini söylediğinde Michelle, ona gerçekten intihar edip etmeyeceğini soruyor ve eğer etmeyecekse aptal gibi görünmek istemediğini yazıyor (söylediği arkadaşlarına karşı herhalde). Ölmeden önce Conrad’ın attığı son attığı tweeti ona atmasını ve ona bir mektup bırakmasını istiyor. Michelle, Glee dizisi oyuncusu Cory Monteith’in eroin dozaşımından ölmesini ve bir diğer dizi oyuncusu Lea Michele’le ilişkisini ilahlaştırıyor ve arkadaşlarına da Conrad’la olan ilişkilerini kendi cümleleriyle değil, diziden alıntılarla anlatıyor; Conrad’a da Cory gibi eroin alarak ölmesini tavsiye ediyor. “Ne kadar çabuk ölürsen o kadar çabuk mutluluğa ulaşırsın” yazıyor Michelle. Sadece hap olmaz, kafana da poşet geçirmelisin, yeterince istemelisin ki ölesin, bana istemiyormuşsun gibi geliyor, bugün yapmalısın artık, evet ne zaman yapıyorsun, biliyordum zaten yapamayacağını gibi cümlelerin sonunda, tüm yazışmalar içinde Conrad sadece bir kez “Beni sıkboğaz etmeyi bırakır mısın lütfen? Düşünüyorum. Hayatım bitecek” diye yanıt veriyor. Bu çıkış dışında, ilişkilerinin başındaki güç dengesi tamamen altüst olmuş durumda. Michelle yas tutan sevgili fantezisini derhal gerçekleştirmek istiyor ve Conrad’ın tereddütleri ve korkularına karşı sabrı artık yok. “Korkman normal. Ölmek üzeresin, korkmasaydın endişelenirdim” diyor Michelle. Ne için endişelecekse… Bu noktada Conrad acı çekmeden nasıl öleceğini araştırırken, Michelle teşebbüsün gecikmesi konusunda sinirli fakat zaten yazmış olduğu senaryoya uygun olarak, Conrad ona sevgi dolu veda cümleleri yazdığında, onları hayatı boyunca okuyacağını, Conrad’ın bir melek olup onu her zaman izleyeceğini söylüyor. İlk karbonmonoksit zehirlemesi denemesinde “Çalıştırdın mı? Kaç dakikaya ölürsün ” diye soruyor. Daha sonra da jeneratörün bozulduğunu duyunca sinirleniyor.

Son gününde Conrad, köpekleri Holly’yi dolaştırıyor, annesi ve kız kardeşleriyle kumsala gidiyor, kız kardeşlerini dondurma yemeye götürüyor. Bu esnada da Michelle’le yazışıyorlar. Michelle aynı ısrarcı ve cesaretlendirici tavrıyla ona bütün gün eşlik ediyor. Conrad boş bir otoparka gidiyor, kendini zehirliyor, yarısında vazgeçiyor, Michelle devam etmesini söylüyor, Conrad ölüyor. Conrad öldükten sonra Michelle, Conrad’a seksen mesaj daha atıyor. Kimisinde günah çıkarıyor, kimisinde mesajların okunacağını tahmin edercesine kendini haklı çıkarmaya çalışıyor. Conrad’ın intiharı, Michelle’e uzun süredir arayışında olduğu kimliği kazandırıyor. Ve Michelle kendini intihar konusunda insanları bilinçlendirmeye adamaya karar veriyor. İntihar farkındalık ayında, Conrad’ın doğumgününde, Conrad anısına bir beyzbol maçı düzenliyor ve gelirini farkındalık çalışmaları yapan bir derneğe aktarıyor. Artık kendini kalabalıklar arasında görünmez hissetmiyor, bir misyonu var. Tweetleri daha çok retweet ediliyor, facebook statüleri daha çok like ediliyor. Ta ki mesajlar gün yüzüne çıkana ve dava başlayana kadar.

Michelle artık çok ünlü. Ölümle kazandığı farkındalık savaşçısı kimliğini kaybetti. Hapis cezası alsa da almasa da, suçlu olsa da olmasa da, çeşitli psikolojik sorunları çözülse de çözülmese de, Michelle hayatı boyunca bu damgayla yaşayacak. Üstelik artık kendisinden nefret etmesi için kendi yarattığı suni nedenlerden daha fazlasına sahip. Onu ölü bulduklarında kapıyı açınca dışarı çıkacak karbon monoksitten kimsenin zehirlenip zehirlenmeyeceği konusunda endişelenen Conrad da artık yok. Michelle olmasaydı Conrad yine de intihar eder miydi? Hiçbir zaman bilemeyeceğiz. “Ölmekten korkuyorum bebeğim” dediğinde “bana bebeğim dedin!” diye sevinerek dünyayı ve parmağının ucundaki pamuk ipliği hayatı sadece kendisini nasıl etkilediği ve beslediği ekseninde algılayabilecek kadar kendinden nefret eden çok insan var. Şişmanlık, çirkinlik, aptallık suni ayrıntılar. Kendi içinde inşa edilemeyen kimlik, dışsal faktörlere bağımlı olduğunda, koşulların değişmesiyle yerle bir oluyor. Ve öz nefret öldürüyor. Hem öznenin kendisini hem nesnelerini.

Sosyal kabulün, “beğenilme”nin etkisi çok güçlü çünkü yalnızlık hissini kişinin kendisinden uzakta tutuyor. Kişi rahatlatıcı bir sıcaklıkla sarılıyor; gruba dahil oluyor. Neredeyse uç psikanalitik semboldeki gibi, rahme geri çekiliyor. Geçici bir süreliğine yalnızlığından kurtuluyor; fakat bunun karşılığında varoluşundan bizatihi bir kimlik olarak da feragat etmiş oluyor. Ve uzun vadede yalnızlıktan onu yapıcı bir biçimde kurtarabilecek tek şeyden, kendi içsel kaynaklarını geliştirmekten, güç ve yön duygusundan ve bunları diğer insanlarla anlamlı ilişkiler kurmak için kullanmaktan da vazgeçiyor böylece. İçi doldurulmuş [sosyal kabulle] insanlar ne kadar bir arada olsalar da yalnızlıkları giderek artıyor; çünkü içi boş insanların sevgiyi öğrenebilecekleri bir temelleri yok.”2

*Conrad-Michelle mesajlaşmalarını mahkemeye sunulan Exhibit #30 dosyasından çevirdim.

1 Rollo May, Kendini Arayan İnsan, İstanbul: Okuyan Us Yayın, 2017.

2 Rollo May, Kendini Arayan İnsan, İstanbul: Okuyan Us Yayın, 2017.

Aysuda Kölemen

Diğer Paylaşım

Bu Sıkıntının Adı Yas – Scott Berinato’dan Çeviren: Süheyla Pınar Alper

Scott Berinato’nun 23 Mart 2020de Harvard Business için yazdığı yazının çevirisi (That Discomfort You’re Feeling …

Leave a Reply