Anasayfa / BYBO / Bakım / Ezgi’nin Lohusa Hikayesi

Ezgi’nin Lohusa Hikayesi

Doğumdan 9 gün sonra başlanan ve 70 gün sonra bitirmeyi başardığım lohusa günlüğümden selamlar;

‘Haftalarca hamileliği yazdın, doğurdun onu da anlattın, bundan sonrası klasik lohusalık; şimdiki konu ne?’ derseniz bende aksiyon bitmiyor, onu belirteyim. Kendimi lohusalıkta yaşanabilecek pek çok olaya hazırladığımı sanıyordum. Yakınlarımda gözlemlediklerim, okuduklarım, BYBO’nun katkısı derken kafamda belli olaylar vardı ve ben bunlara karşı hazırlıklı sayılırdım. Fakat işler pek de beklediğim gibi gitmedi. Eren doğalı 2,5 ay oldu ve ben bu yazıyı sonunda bitirdim.

İlk olarak 15 günlük lohusa halimle yazdığım kısımlara gelelim;

“Zaman ne çabuk geçiyor, hamileliğim dün gibi” demeyeceğim, bence zaman durdu. Yaşadığım ve iliklerime kadar hissettiğim en geçerli haftaydı sanırım. Gerçekten alışma süresi diye bir şey varmış, insan bir anda moda giremiyormuş. Kısa süreli bir şok durumu mevcutmuş. İlk üç dört gün ablamlar da burada olduğu için durumu pek idrak edemedim. Kalabalık, ses, tebrik mesajları, heyecan geldi geçti. Fakat sonrasında gerçekleri fark etme süreci başladı. Ben bir anneydim, “anneyim” ve bana bağımlı bir canlı dünyaya getirmiştim. Tuvalete gitmek için doğru zamanı bulmam, banyoda hızlandırılmış saç yıkama teknikleri geliştirmem, yemeği beş lokmada mideye indirmeyi keşfetmem gibi gerekliliklerim doğdu. Her adımım acemilikle dolu, devamlı öğrenme çabası ile geçti (geçiyor, geçecek). Var olan yedi dikişim ise özellikle kalkış ve yatışlarda zorluyor, kanamam da buna tuz biber oluyordu. Normal doğumdan sonra hemen ayağa kalktım evet ama ağrılarım bebemi kucakladığım an geçmedi, belirtmek isterim. İlk haftayı tamamladıktan sonra günde bir saat ders çalışma, eşimin yeniden spora dönmesi gibi hayaller kurmaya başlarken biz, işler sarpa sardı. Geceleri kısa süreli üşüme nöbetleri gelmeye, mide bulantılarım olmaya başladı. Belirtiler hem kısa sürdüğü için hem de olan herşeyi lohusalığa bağladığımız için üstünde durmadık. Doğumdan sonra 10. günün gecesinde ise Eren aşırı huysuz ve gazlı bir akşam geçiriyordu. Gece boyu onu sakinleştirmeye çalışırken, bir yandan da yoğun gaz ağrısı(!) çekiyordum. Hatta bendeki bu ağrı yüzünden Eren gazlı diyerek ağlamaklı edada takılıyordum. Fakat saatler ilerledikçe ağrım başka bir noktaya doğru geldi, sanki gaz ağrısı gibi değildi. Daha fazla dayanamayarak evdeki iki anne, Eren, Özgür ve ben sabaha karşı beşte acile geldik. Eren arabada annelerle kaldı, biz Özgür ile hastaneye girdik. Hemen serum takıldı, acil doktoru gaz söktürücü ilaç verdi ve beklemeye başladık. Fakat ağrım değil azalma, zaman geçtikçe artma yolunda ilerlemeye başladı. İlaç takılalı 2 saat geçmesine rağmen hiç azalma olmayınca genel cerrah, dahiliye uzmanı ve kendi kadın doğum uzmanım kontrol çağrıldı. Bu esnada ben Eren’i emziriyor, sakinleşince yine arabaya yolluyordum. Acilde olduğumuz için o havayı solumasını istemiyor aynı zamanda onu gördükçe manasız bir şekilde iyice duygusal moda giriyordum. Ağrım yastık, yorgan ısırtacak hale geldiğinde dahiliye uzmanı ve kadın doğumcu tarafından kontrollerim yapılmış, fakat net bir cevaba ulaşamamıştık. Son olarak kontrole gelen genel cerrahın beni ultrasona göndermesi ile beklenen sonuca ulaştık; apandisit. Zaman kaybetmeden ameliyata alınmam gerekiyordu.

Ağrı, Eren, süt, ameliyat, ilaç, emzirme, lohusalık, hormonlar derken uzun bir ağlama moduna girdim. Neyse ki hastanedekiler beni yenidoğan katında bir odaya yerleştirdi, hatta doğum yaptığım odanın yanındaki odaya geçtik. Hemşireler, ebeler beni tanıyor ve durumdan habedarlardı. Süt sağma makinesi geldi tek göğsümü sağmayı başardık, ikincisi derken ameliyat zamanı geldi. Eren’i babasına bırakarak ameliyata geçtim.

Ameliyat iki saate yakın sürdü. İşlemi yapacak olan doktor, kesiyi attıktan sonraki manzara karşısında baş cerrahı çağırma gereği hissetmiş. Dediklerine göre çok ciddi oranda iltihap mevcutmuş ve ben “ucuz yırtmışım”. O durumda kalsa ya da patlasa çok kötü sonuçlarla karşı karşıya kalabilirmişiz. Şükür dedik ailecek…

Beni, ameliyat sonrası şu iki günde ayağa kalkan hastalardan biraz farklı bir süreç bekliyordu. Bağışıklığımın doğum sonrası düşük olması, lohusalık, kanama, emziriyor olmam ile beraber zor bir sürece adım attım. Hastanede kaldığım sürede (48 saat) yemek yememe izin verilmedi. Bağırsaklarımın zorlanmaması ve de iltihaba bağlı yeniden ameliyat riskine karşı (çok sonra öğrendim bu sebebi) serumla beslendim. Bu esnada Eren emmeye devam etti, sütüm çok azaldı ama devamlı emzirdim. Doydu mu doymadı mı düşünmeye çalışmadan ne zaman ağlasa yanıma vermelerini istedim. Yatar vaziyette, epey ağrılı pozisyonlarda emzirmeye devam ettim. Fakat esas olaylar eve çıktıktan sonra başladı. Normalde ameliyat sonrası verilen ilaçların hiçbirini veremediler, sadece emzirmeye uygun en hafif ağrı kesici ile eve gönderildim.

Eve geçtiğimiz süreçte ağrılarım çok zorlamaya başladı, bu arada katı bir diyete başlattı doktor. Bir hafta boyunca çorba ve hoşaf dışında herşey yasaktı. Sabahları ise galeta yanına az yağlı peynir. Bu durumda emzirmeye çalışıyor, Eren’in ciddi gaz ağrıları ile uğraşıyor ve vakit buldukça bol bol ağlıyordum. Ameliyattan 5 gün sonra yoğun ateş ve titreme aldı başını gitti. Süt sıtması mı ameliyat sonrası enfeksiyon mu derken yine doktor yollarına düştük. Vücudum zangır zangır titriyor ve ateşim 39.6 ile 40 arasında gidip geliyordu. Yine serum, iğne derken vücudumun olaylara karşı sunduğu tepki olduğuna karar verildi. Bir iki güne kendimi iyi hissetmeye başlamıştım fiziksel olarak, yardım almadan ayağa kalkabiliyor ve Eren’i kucaklayabiliyordum.

Şimdi yeni derdimiz başlıyordu, haftalardır bahsettiğim sınavlar. Önümde bir ay vardı ve ben tabiri caiz ise aralıksız çalışmalıydım. Özgür’ün evde olması ve anne desteği beni rahatlasa da ağlayan bebe, bitmeyen gaz sancıları, uykusuzluk herşeyi engeller nitelikteydi. Eren uyudukça derslere bakmaya çalışıyor bir yandan da uyumamak için direniyordum. Gel zaman git zaman derken iki gün sabahtan akşama kadar sürecek sınav zamanı geldi ve tahmin ettiğim gibi Eren kapıda helak oldu, benim sınavlar ise çoğunlukla vasat geçti. Fakat sonunda bitmişti, Aralık’ta yeni seri vardı ama şimdilik bunu kafamdan atmıştım.

Artık ameliyat, sınav, ağrı olmadığı için Eren ile başbaşa kalma zamanım gelmişti, şu süreçte yalnız olmadığım için çok şanslı olduğumu biliyorum. Kocam da anneler de sırası ile çok yardımcı oldu fakat ben iyi hissetme konusunda pek başarılı değilim. Fiziksel olarak zaten bitik hissediyorum ama onun yanında aynaya baktığımda gördüğüm yüz benim değil gibi. Fotoğraflarda baktığım kişi ben değilim sanki. Güzellik ya da çirkinlik bağlamında değil bu hissiyatım “sanki ben ben değilim” gibi saçma bir cümle kuracağım. Fakat şu aralar temel modum o yönde.

Eren ise gazlı bir bebek, aralıksız ıkınıyor. O kadar ki bazen alışkanlık oldu ıkınıyor gibi manasız düşüncelere kapılıyorum. Uykuya dair minik rutinler hak getire, nerede nasıl uyursa razıyım şimdilik. Eylül’de ise biraz biraz düzen otursun istiyorum, başarabilir miyim bilmiyorum…

Şimdilik benden yine bu kadar. Tüm lohusalara ve doğum yapacak hamile kuzenlere sevgilerimi yolluyor ve sabır diliyorum 🙂

Ezgi

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Diğer Paylaşım

Kandırıkçılık İnancı – Süheyla Pınar Alper

‘Impostor syndrome‘ kavramı dilimize ‘kimlik hırsızlığı’ sendromu olarak çevrilmiş. Kimlik hırsızlığı gerçekten bir hırsızlık eylemi düşündürüyor, …

Leave a Reply