Anasayfa / BYBO / Bakım / Bebegimizin Hayatının İlk Yılında Neler Yapıyoruz?

Bebegimizin Hayatının İlk Yılında Neler Yapıyoruz?

*Anne karnındaki süre ve ilk yılı bebeğin hayatının en önemli dönemidir. Neden böyle ve neler yapmalıyız, hamile kalmadan, ya da hamile kalır kalmaz öğreniyoruz.

*Normal doğum yapıyoruz. Sezaryen zorunlu durumlar içindir.

*Gak deyince emziriyoruz. Guk deyince emziriyoruz.  Sütün yetiyor mu diyenlere hırlıyoruz.(doğuma GİTMEDEN Tomris’in emzirme notlarını hatmediyor ve emzirme başarımızı arttırıyoruz).

*Doğduğu andan itibaren sırt üstü yatırıyor ve başını yana çeviriyor, bu şekilde uykuda ölüm riskini (ABOS) ciddi ölçüde azaltıyoruz.

*Arabaya asla, ama asla araba koltuksuz bindirmiyoruz. Bu şekilde arabada ölüm ve sakatlanma riskini çok azaltıyoruz.

*Bebeğimizi yalnız bırakmıyoruz. Evi bebek için güvenli hale getiriyor, her önlemi alıyoruz. Bu şekilde ev kazalarından ölüm riskini ciddi oranda azaltıyoruz.

*Bebeğin uykusunu bütün hanenin önceliği yapiyor, hayatımızı buna göre düzenliyoruz. Bebekler akşamları erken ve çok uyumalı. Hem de çok. Gündüz uykusu da ihmal edilmemeli. Uyku meselesini halletmek icin çırpınıyor, teslim olmuyoruz.

*İki yaşına kadar bebeğin uyanık olduğu sürelerde televizyon/tablet açmiyoruz.

*Bebek doğunca aylarca gazı olur, cunku sindirim sistemi olgunlasmamistir. Gazın ilacı yoktur. Sık sık gaz çıkarma, karnını sıcak tutma ve masajla azaltılabilir sadece. Gaz ilacı vermiyoruz. Geçeceği günleri hayal ederek, sabrediyoruz. Çoğu ağlama gaza bağlansa da, sebepleri çeşitlidir. Bebeğin neden ağladığını anlamaya çalışıyoruz.

*Kendimizi “harika haftalar” (wonder weeks) ve “büyüme atakları” hakkında eğitiyoruz. Durup dururken içine canavar kaçan bebeğe bakıp, ne oldu buna diye paniğe kapılmak yerine, sarılıp, öpüp, emziriyoruz, bebeğin muayyen günlerinde çevremizden destek istiyoruz.

*Bebeğe devamlı ilaçla müdahale etmiyoruz. Gerekli gereksiz doktoru taciz etmiyoruz (parmak kanayınca, göze şampuan kaçınca doktora gitmiyoruz). Kendimizi eğitiyor, sakin kalıyor, gereksiz ilaç kullanmıyoruz. Ama daima takipte oluyoruz.

*Bakteri ve virüs arasındaki farkı çok iyi öğreniyor, asla unutmuyor, virütik hastalığa antibiyotiğin hiçbir işe yaramadığını aklımızdan çıkarmıyoruz.

*Titizliği abartmıyor, çocugun taştan topraktan alacağı mikroptan korkmuyor, ama başka insanlardan alacagı mikroplardan korkuyor, hasta insanlara yaklastırmıyoruz.

*Bebeğin kilo alımı yavaşlayınca, hatta geçici olarak durunca, ortada başka hicbir sorun yoksa korkmuyoruz. Özellikle 4-5. aylarda bu normaldir, bunu unutmuyoruz.

*6. aya kadar sadece anne sütü veya formül mama veriyoruz.

*1 yaşına kadar D vitamini veriyoruz. 6 aydan önce -özel durumlar dışında- demir takviyesi vermiyoruz. Takviyeden önce tahlil talep ediyoruz.

*1 yaşından sonra mamayı tamamen bırakıyoruz. Devam sütünü de.

*6 aya kadar bebeğin her isteği ihtiyaçtır, biz de onlara cevap veriyoruz. 6 aydan sonra yavas yavas ihtiyaç ve isteği ayırt etmeye calışıyor, çocuğun isteklerine saygı gösteriyor, ama onun uzun dönemli yararını gözeterek, son kararı biz veriyoruz.

*Bebeğe bağırmıyor, vurmuyor, sözlü, fiziksel ya da duygusal şiddet göstermiyor, gösteren olursa, bebegin hayatından o kişiyi çıkarıyoruz.

*Sağlıklı bebeğin gelişimine müdahale etmiyoruz. Hızlandırmaya calışmıyoruz. Bebek zamanı gelince, istedigi hızda gelişiyor, emekliyor, yürüyor, konuşuyor; biz karışmıyoruz.

*Cocugumuzu baska çocuklarla ne övünmek, ne yerinmek için karşılaştırmıyoruz.

*Yürüteç ve türevlerini asla kullanmıyoruz. Tehlikeli ve zararlı.

*Yürümeden ayakkabı giydirmiyor, yürüyünce de ilk aylarda sadece zorunlu durumlarda giydiriyoruz.

*6. ayda ek gıdaya geçerken 3 gün kuralını uyguluyor, sebzeler ve kefir, yoğurt gibi süt ürünleri ile başlıyor, tam tahıllar ve meyvalar ve hayvansal gıdalarla devam ediyoruz. Püskevit ve pirinç ununu, muhallebiyi, reçeli, şekeri çocukla aynı odada barındırmıyoruz.

*BLW yapıyoruz.

*Bebek bünyesi hazır değilse, bir gıda dokunabilir. 3 ay bekleyip, tekrar deniyoruz. Buna alerji demiyoruz. Dokundu, hazır değil diyoruz. Alerji ciddi bir sorundur. Dokunma her bebeğe olur.

*1 yaşına kadar asla tuz vermiyoruz. 2 yasina kadar çok az tuz veriyoruz. Çocuğumuzun böbreğinde onyıllar sonra dahi ortaya çıkabilecek hasarlara yol açmıyoruz.

*İşlenmiş ve paketli gıdalar yedirmiyoruz. Yanında yemiyoruz.

*Doktorları sorguluyor, ilaç gerekli mi diye soruyoruz, tahlil imkanı varsa, ilaçtan önce tahlil istiyoruz.

*Çocuğa röntgen, MR, tomografi lazım denilirse, ne kadar zararlı olduklarını hatırlatarak, gerekliliğinden emin oluyoruz.

*Özel durumları , engelleri, hastalıkları olan çocuklar için normalden farklı beslenme, sağlık ve güvenlik kuralları geçerli olabilir. Genel kuralların farkında olsak da, doktorlarla danışarak, durumlarına uygun hareket ediyoruz.

*Oyuncağın bebek gelişimine katkısı yoktur, anne-babanın vardır. Cocuğumuzla bol bol konuşuyor, şarkılar söylüyor, oyun oynuyor, yüz yüze vakit geciriyoruz.

*Çocukla bol bol parka, mümkünse ormana, dağa, göle, denize, yani doğaya gidiyoruz, temiz hava aldırıyoruz. Dışarda oynatıyoruz. Soguk havadan korkmuyor, sıkıca giydirip, çıkarıyoruz.

*Zorunlu değilsek çocugu AVM ve hastane gibi mikrop merkezlerinden uzak tutuyoruz.

*Cocugun yanında bağırıp, çağırıp, aglamamaya, kavga etmemeye dikkat ediyoruz.

*Kız-erkek çocuk ayırt etmiyoruz.

*Zararlıları yasaklamıyoruz. Evimize ve hayatımıza sokmuyoruz, yasaklamamıza gerek kalmıyor.

*Cocuğumuzdan biz sorumluyuz. Doktor şunu dese de, babaannesi buna ısrar etse de, komşular ayıplasa da, bebek ağlasa da, biz araştırarak ve bebegimizi takip ederek, onun bunun dediğini degil, doğru olanı yapiyoruz. Sorumluluğu kabul ediyoruz, yetişkin oluyoruz.

*Çocuğumuzun anlık rahatını ve keyfini değil, uzun dönemli sağlık ve mutluluğunu düşünüyoruz.

*Çocuğumuzun karakter ve ahlak gelişimini, EN AZ kilo alımı kadar çok düşünüyoruz.

* Bebeğimize tutamayacağımız sözler vermiyor, verdiğimiz sözü tutuyor ve onu kandırmıyoruz. En basit konularda dahi.

*Onu daima anlayabileceği kadarı ile bilgilendiriyoruz.

*Çocuğumuzun ne olmasını istiyorsak, kendimiz o olmaya çalışıyoruz.

Aysuda Kölemen

Diğer Paylaşım

Kandırıkçılık İnancı – Süheyla Pınar Alper

‘Impostor syndrome‘ kavramı dilimize ‘kimlik hırsızlığı’ sendromu olarak çevrilmiş. Kimlik hırsızlığı gerçekten bir hırsızlık eylemi düşündürüyor, …

Leave a Reply