Anasayfa / BYBO / Ama Bu Kadar Da Duyarlı Olma! Süheyla Pınar Alper

Ama Bu Kadar Da Duyarlı Olma! Süheyla Pınar Alper

Hangisi daha iyi? Duyarlı olmak mı, duyarsız olmak mı? Duyarsız insanlara ‘azıcık duyarlı ol ama!’ diyen çok; duyarlı insanlara da ‘biraz sağlam ol, bu kadar duyarlı olmak iyi değil!’ diyen çok.
Bu yazıyı Psikolog Doktor Elaine Aron, Psikolog Doktor Marwa Azab ve Psikoterapist Andrea  Wachter’in aşağıda belirttiğim kaynaklarını kullanarak yüksek duyarlılığı olan insanlar için derledim.
Aşağıdaki soruların çoğuna kendiniz ya da bir yakınınız için ‘evet’ cevabı veriyorsanız, bu yazıyı mutlaka okumalısınız.
-Parlak ışıklar, keskin kokular, sert dokular, yüksek ses ya da ambülans sesleri size fazla mı gelir?
-Şiddet içeren televizyon programlarından ve filmlerden kaçınır mısınız?
-Yoğun günlerde karanlık bir odaya çekilmek, yatmak ya da kendi kendinize kalmak için ortamdan uzaklaşma ihtiyacı duyar mısınız?
-Hayatınızı yoğun ya da sarsıcı durumlardan uzak tutmak için planlamanız ve özel bir emek harcama gereğini duyar mısınız?
-Hafif kokuları, lezzetleri, sesleri ya da sanat eserlerini fark eder misiniz?
-İç dünyanız hem zengin hem de karmaşık mıdır?
-Kolay mı irkilirsiniz?
-Çocukluğunuzda ebeveynleriniz ya da öğretmenleriniz sizin duyarlı ya da çekingen olduğunuzu söylemişler miydi?
-Açlığa, soğuğa ve sıcak havaya karşı aşırı duyarlı mısınız?
-Birinin sizi izlediğini bilmek çalışmanızı engeller mi?
-Çevrenizdeki insanların ihtiyaçlarını ve duygularını hemen fark eder misiniz?
Sıklıkla sanatçılarda, şairlerde, yaratıcı insanlarda görülen ‘yüksek duyarlılıklı kişilik’, hem zenginleştirici, hem de yorucu olabiliyor. Kendim de yüksek duyarlılıklı bir kişiliğe sahip olduğum için, bu özelliğin adının konmasının ne kadar yapıcı sonuçları olduğunu ilk elden biliyorum. Aron’un henüz dilimize kazandırılmamış kitaplarında ve makalelerde görece az sözü edilen bu bilgileri derleyip kısaca aktarmanın, yüksek duyarlılık sahibi insanlara can simidi olabileceğini, kendilerini derinden kabul edip, şefkatle sarabilmelerine imkan vereceğini bildiğim için yazdım.
 Konuyu ilk kez 1991de kapsamlı biçimde araştırmaya başlayan Psikolog Doktor Elaine Aron, Yüksek Duyarlılıklı Kişilik ya da bilimsel adıyla Duyusal Bütünleme Duyarlılığı araştırmalarına günümüzde devam etmektedir. Çalışmalarının sonucunda, duyarlılığı yüksek insanların bu bilgilerden ciddi anlamda yararlandıklarını gözlemlediğinde, özellikle bu kişiliği taşıyan insanları rahatlatmak amacıyla bu konuda kitap yazma gereğini duymuştur.
Aron yüksek duyarlılıklı kişiliği olanların ya da yüksek duyarlılıklı kişiliğe sahip çocuğu olan anne-babaların bilmesi gereken bilgileri şöyle özetlemiş:
-Yüksek duyarlılıklı bir kişilik sahibi olmak normal bir şeydir. Toplumun sadece %15-20sinde bulunan bu özellik kesinlikle bir bozukluk değildir ama çevrenizdeki çoğu insanın anlamakta zorlanabileceği bir durumdur.
-Bu doğuştan gelen bir özelliktir. Biyologlar, meyve sineklerinden kuşlara, atlardan, kedi ve köpeklere kadar yüzü aşkın türde bu özelliğe rastlamışlardır. Bu özellik, harekete geçmeden önce gözlemlemek gibi belli bir hayatta kalma stratejisinin kişiliğe yansımasıdır.
Araştırmalara göre yüksek duyarlılığı olan kişilerin belirgin özellikleri şunlar:
-Belli belirsiz ve ince farkları herkesten daha çok fark ederler çünkü beyinleri bilgiyi daha derinden işler ve daha derinden düşünürler. Yani gözlük kullanmak zorunda olsalar bile, gözleri sapasağlam olan diğerlerinden daha çok şeyi görüp fark ederler.
-Herkese göre çok daha çabuk dolup taşarlar. Her şeyi fark ettikleri için, özellikle olaylar uzun süreyle yoğun, karmaşık, yeni ve karışık olduğunda uyaranlar onlara çok fazla gelir.
Yüksek duyarlılıklı kişilik yeni fark edilen bir şey değildir ancak bir süre yanlış anlaşılmıştır. Bu özelliği taşıyan insanlar yeni ortamlara girmeden önce ortamı inceledikleri için ‘çekingen’ oldukları söylenmiştir. Oysa çekingenlik öğrenilen bir şeydir, doğuştan gelmez. Kaldı ki, yüksek duyarlılık sahibi kişilerin %30u dışa dönük insanlardır. Bu insanlara ‘tutuk’ , ‘ürkek’, ‘nevrotik’ dendiği de olmuştur. Bazı yüksek duyarlılıklı kişilerde ürkeklik ya da nevrotik davranışlar görülse de, bu özellikler yüksek duyarlılıklı kişilere özgü özellikler değildir.
Duyarlılık farklı kültürlerde farklı şekilde değerlendirilir. Duyarlı olmanın değersiz olduğu kültürlerde yüksek duyarlılık sahibi kişilerin benlik saygısı düşük olur çünkü onlara sürekli olarak ‘bu kadar duyarlı olma’ mesajı verilince onlar da haliyle kendilerini anormal sanarlar.
Araştırmalar, bu şekilde işleyen bir beynin, fazladan yorulsa da, kişiye çok sayıda avantaj sağladığını göstermektedir. Duyarlı bir sinir sistemine sahip olan bu insanlar, farklı çalışan beyinleri sayesinde empati yetenekleri ve duygu yoğunluğu yüksek, yaratıcı, iyiliksever insanlardır.
Psikoterapist Andrea Wachter yüksek duyarlılıklı kişilik sahibi olmanın avantajlarını şöyle sıralamış:
1) Yüksek duyarlılığı olan insanlar iyi şeyleri derinden hissederler. Zor duyguları daha yoğun hissetseler de, hayatın keyifli anlarını çok daha dolu dolu yaşarlar.
2) Bu insanların empati yeteneği yüksektir, çok şefkatlidirler ve başka insanların yaşadığı zorluklara karşı çok duyarlıdırlar; onlardan harika eş, ebeveyn, dost ve şifacı olur.

3) Duyarlı insanların algıları çok açıktır. Başkalarının fark etmediği pek çok şeyi fark edebilirler. Bu özellik hem yakın ilişkilerde hem de iş hayatında çok değerlidir.

4)Yeni kavramları çok kolay benimseyebilirler. Kolay öğrenirler.

5) Yaratıcıdırlar. Dış dünyayla ilişkilerinde, kendilerini korumak için temkinli olmaları gerekse de farkındalıkları içe döndüğünde harikalar yaratabilirler. Sezgileri çok güçlüdür.

6) Tüm bu özellikleri sayesinde kendilerine iyi bakarlar çünkü pek çok başka insan gibi ihtiyaçlarını  kolay kolay erteleyemezler. Açlığa, susuzluğa, uykusuzluğa dayanıklı değildirler. Diğer insanlar bir gün aç ya da bir gün uykusuz kalmaktan pek de etkilenmezken yüksek duyarlı kişilik sahibi insanların, kelimenin tam anlamıyla hayatları kayar. Bunun iyi yanı kendilerine iyi bakmak zorunda kalmalarıdır.

7) Çevrelerinin çok farkındadırlar. Çevrelerine kolay uyumlanırlar. Hiçbir şey kolay kolay gözlerinden kaçmaz. Tehlikeyi ilk hissedenler, ışığı ilk görenler, kuş sesini ilk duyanlar onlardır.

Bu yazıyı ‘amma da duyarlısın, bu kadar duyarlılıkla yaşanmaz’ gibi eleştirel yaklaşımları bir kenara bırakarak, doğuştan gelen, hiç de anormal olmayan bir özelliğe sahip olduğunu ve bunun bir zenginlik olduğunu fark eden yüksek duyarlılık sahibi insanların dünyaya, hayata ve kendilerine katacak çok şeyleri olduğuna dikkat çekmek amacıyla yazdım.
Bu özelliğe sahip insanlar bunun bir zaaf değil de bir güç olduğunu algıladıklarında, ulaşabilecekleri insanlar, aydınlatabilecekleri hayatlar, devirebilecekleri dağlar olduğunu fark edeceklerdir; fark etsinler diye yazdım çünkü  bu dünyada onlara düşen çok iş var.
 Kaynaklar http://hsperson.com
https://www.psychologytoday.com/us/blog/neuroscience-in-everyday-life/201707/are-you-highly-sensitive-person-should-you-change
https://www.huffingtonpost.com/andrea-wachter/advantages-of-being-highl_b_6141146.html
Görseller: Elaine Plesser, Juli Cady Ryan
Süheyla Pınar Alper

Diğer Paylaşım

Bu Sıkıntının Adı Yas – Scott Berinato’dan Çeviren: Süheyla Pınar Alper

Scott Berinato’nun 23 Mart 2020de Harvard Business için yazdığı yazının çevirisi (That Discomfort You’re Feeling …

Leave a Reply