Çevrenizdekilerin sizden çok fazla talebi olduğundan mı şikayetçisiniz? Aslında pek de istemeden, kırmamak ya da kızdırmamak için ‘evet’ ya da ‘olur’ demekten bıktınız mı? Siz hep ‘veren’, onlar ise hep ‘alan’ taraf mı oluyor?
Konuya girmeden önce emin olalım; gerçekten öyle mi? Yoksa size mi öyle geliyor? Bu soruyu sormamın nedeni, aslında bazen aldıklarımızın da farkında olmamamız. İyice bir düşünmek lazım, hep veren siz misiniz gerçekten? Bunu gerçekçi olarak değerlendirmenin bir yolu kalemi kağıdı ele alıp alınanları ve verilenleri düşünüp yazmak olabilir. Genelde izleniminiz doğrudur ama insanlık hali bu, bazen aldıklarımızın rahatına o kadar kolay alışırız ki yanılabiliriz de.
Hep verici tarafsanız, ya da biraz olsun sınır koyma gereği duyuyorsanız, kendinize şu soruları sorun:
İnsanlarla yakınlaştığınızda onların sizi alabora etmesinden korktuğunuz için çoğunu bir kol mesafesinde tutmayı tercih mi ediyorsunuz? Hayatı daha çok başkaları için mi yaşıyorsunuz? Kimsenin değerinizi bilmediğini mi düşünüyorsunuz? Birilerine ‘hayır’ demekten kaçınmak adına kendinizden mi ödün veriyorsunuz?
İhtiyaçlarınıza siz sahip çıkmadıkça, onları belirtmedikçe durumun böyle olmasından aslında siz de sorumlu olabilirsiniz. Sizin neye ihtiyacınız olduğunu siz söylemiyorsanız, başkaları bunları nasıl tahmin etsin ki? Tahmin edebilseler keşke, ama hayat genelde o kadar kolay değil maalesef.
Sonuç olarak hepimiz birbirimizden farklıyız ve neyi, ne zaman, ne kadar kaldırabildiğimiz bize özel bir durum. Siz ifade etmedikçe çevrenizin de sizi zorlaması kadar doğal bir şey olamaz çünkü insanlar zihninizi okuyamazlar. Ancak siz, rahatsız olduğunuz ya da istemediğiniz durumları çevrenize doğru bir dille ilettikçe çevreniz sınırlarınızı giderek daha az zorlamayı öğrenebilir; ihtiyaçlarınız ifade buldukça siz de rahatlarsınız, kendinize duyduğunuz saygı ve sevginiz de artar.
Özellikle yüksek duyarlılıklı bir kişiliğe sahip olanlar, duyarlılığınızı değiştiremeseniz de, bu seçimi yaparak iletişim biçiminizi değiştirebilir, ve size sıkıntı yaratacak ortamları sorun çıkarmayacak bir dille, sakince en aza indirebilirsiniz. Bunu yapmak sizi güçlendirir ve yüksek duyarlılığa sahip olmak sizin için bir yük olmak yerine bir güç haline gelir; o zaman kendinize, yüksek duyarlılıklı olmanın güzelliklerini armağan etmiş olursunuz.
Genel durumunuz hep ‘veren’ olmaksa, bu konuya el atın, çünkü bu sizin sorumluluğunuz. Sınır koyduğunuzda sınırlarınıza ya da ‘hayır’larınıza saygı göstermeyecek olanların tepkilerini, koşullar öyle gerektiriyorsa ve kolay kolay değişmiyorsa kişisel almaktan vazgeçebilirsiniz. Bunu onların yanlışı olarak değerlendirmek de mümkün. Koşullar elveriyorsa üstüste anlatıp farklı sözlerle sınırlarınızı dile getirdikleriniz sınırlarınıza saygı göstermiyorlarsa onları hayatınızdan uzaklaştırın. Hayatınızda tutmak istediğiniz ya da tutmak zorunda olduklarınıza ise sınırlarınızı ve ihtiyaçlarınızı bıkmadan, usanmadan, farklı sözcükler ve farklı ses tonlarıyla, doğru bir dille tekrarlayın. Hiç uzaklaşamıyorsanız, onların böyle olduklarını kabul edin ve duymayın, idare ediverin, siz olabildiğince kendi bildiğinizi okuyun, sonra da ‘bana böylesi doğru geldi’ deyiverin. Yüreğiniz zaten kendiliğinden onlara kapanacaktır ve elinizden geleni yapmış olmanın dinginliğiyle bundan dolayı kendinizi kötü hissetmezsiniz.
Her şeyden önce karar verin. Sınır koymak istiyor musunuz? Buna ihtiyacınız var mı? İlişkilerinizde nasıl ve hangi koşullarda rahat edebileceğinizi bilirseniz uygun bir dil kullanarak, nedenlerini açıklayarak ve gerekirse farklı biçimlerde tekrarlamaktan yılmayarak işe başlayabilirsiniz. Kendi sınırlarınıza sahip çıkmaya karar verdiğinizde yaşadığınız sınır ihlallerinin daha çok farkına varacak ve farklı durumlara göre belki bazılarını kabul etmeyi seçerken, öncelikli olan sınırlarınız konusunda daha çok emek harcamayı öğreneceksiniz. Belki defalarca tekrarlamak gerekecek ancak bu emek yaşam kalitenizi, huzurunuzu ve özgüveninizi arttırarak çok daha mutlu bir birey olmanıza yol açacak önemli bir adım olacaktır.
‘Sınır koymak’ dediğimizde söylemesi kolay, uygulaması her zaman kolay değil, hatta zor. Hele ki sınır koymaya alışık olmayanlar için ilk adımlar daha da zor.
Önce ihtiyaçlarınızın ve doğrularınızın ne olduğu hakkında, düşünerek, yazarak, liste yaparak farkındalık kazanmanız gerekiyor. Genelde kendinizi birilerini mutlu etmeye öylesine odaklamışsınızdır ki, büyük olasılıkla kendi ihtiyaçlarınıza ve sınırlarınıza yabancılaşmış, onların ayrımına varamaz hale gelmişsinizdir. Sınırlarınızı fark etmek için insanların size karşı davranışları karşısında neler hissettiğiniz rehberiniz olacaktır. Siz ihtiyacınızın ne olduğu konusunda netleştikçe, sınırlarınızı koymak da, korumak da kolaylaşır.
Sınırlarınızı fark ettikten sonra onları netleştirmenin, sınır koymanın en etkili yolu, neye ihtiyacınız olduğunu, suçlamadan ve sakince net, kesin, açık bir ben diliyle ifade etme alışkanlığını edinmektir. ‘Sen ne diyorsun?’ yerine, ‘ben çocuklarımla farklı bir yol izlemeyi seçtim. Bu bana iyi geliyor, istersen bir gün anlatabilirim’, ‘sana ne? Seni ilgilendirmez!’ yerine, ‘şu anda tercihim böyle, buna ihtiyacım var’, ‘şimdi konuşmak istemiyorum, şu halde bir yere varamayız’ gibi, söylenenin sizde yarattığı durumu ve bunun sonucunu belirtebilir, ortamın uygunluğuna göre duygunuzu da dile getirebilirsiniz. ‘Çok üzülüyorum, sürekli eleştirilmek bana iyi gelmiyor, ben inandığım bir şey yapıyorum’, ‘bu benim için çok önemli, vazgeçemem, baskı yapılması da beni etkilemez’, ‘bana bu şekilde davranılmasından hoşlanmıyorum’, ‘ben kararımı verdim, konuşmak istemiyorum’, ‘bu benim doğrum, sana yanlış gelebilir, farklıyız sonuç olarak ama hayatım hakkında kendi kararlarım geçerli’ gibi. Böylece, için için kızgınlık duygunuz azalacak, karşınızdakinin sizi duyma olasılığı artacak, çatışmalar en aza inecek ve en önemlisi siz ‘saldırgan’, ‘huysuz’ ya da ‘kurban’ rolünden çıkmış olacaksınız, içiniz huzurlanacak.
İlk başlarda bunu uygulamak zor gelse de, aynı araç kullanmaya ilk başladığınızda zorlanan, adımları tek tek hatırlamak gerekip sonra da kendiliğinden rahatça gaza basabilenler gibi, ihtiyaçlarınızı ifadede kullandığınız ben dili içselleşecek ve parçanız haline gelecektir. Bu arada hiç şaşırmayın; siz kendinize sahip çıkmaya başladığınızda buna alışık olmayan çevrenizden tepki alacaksınız. Onlar sizin sınırsız olmanıza alışkın oldukları için ‘ne oluyor sana?’, ‘sen çok değiştin ama’, ‘bir sorunun mu var?’ gibi çeşitli rahatsız edici tepkiler verebilirler; bu normaldir, çünkü alıştıkları durum değişmektedir, onlar da haliyle bunu sorgularlar. Bu soruların cevabını da sakince ben diliyle verebilir, durum uygunsa anlatabilirsiniz; ‘kendi ihtiyaçlarıma ve kendi doğrularıma sahip çıkmaya karar verdim, onları anlatmaya çalışıyorum’ gibi, ‘farkında olmadan her şeye evet der olmuşum’ gibi. Sınırlarınızı koymaya başladığınızda dostluklarınız, yakınlıklarınız da daha gerçek ve derin olur. Bazıları sınır koyan kimliğinizden hoşlanmayıp uzaklaşmayı tercih edebilirler. Bu da kendinize sahip çıkmanın tatlı bedelidir; onların uzaklaşmaları zaten sınırlarınızı hiç bir zaman görmek istemediklerindendir. Yeni gelenler kabulleriyle ve gerçek yakınlıklarıyla gelirler.
İhtiyaçlarınızı uygun bir dille dile getirmek konusunda Marshall Rosenberg’in Şiddetsiz İletişim ve Thomas Gordon’un farklı ortamlar için yazmış olduğu Etkili İletişim kitaplarını okumak sizi aydınlatacaktır.
Bu çabanın sonucu bütün emeklerinize değer; ilişkilerinizin çoğunluğu ya da sizin için en önemli olanlar saygı ve kabul çerçevesine yerleştikçe özgürleşir, huzurlanır ve kendinizle barış yapmış olursunuz.
- Bu Sıkıntının Adı Yas – Scott Berinato’dan Çeviren: Süheyla Pınar Alper - 03/26/2020
- Meditasyon Yapın – Süheyla Pınar Alper - 11/30/2019
- Kandırıkçılık İnancı – Süheyla Pınar Alper - 10/15/2019