Anasayfa / Kategorize Edilmemiş / Eleştirel İç Ses, Kişisel Gelişim, Özsaygı – Klinik Psikolog Dr. Lisa Firestone – Çeviri: Süheyla Pınar Alper

Eleştirel İç Ses, Kişisel Gelişim, Özsaygı – Klinik Psikolog Dr. Lisa Firestone – Çeviri: Süheyla Pınar Alper

Narsizmin bir salgın olup olmadığı sorusu çok soruldu, çok konuşuldu. Aslında bence insanların hayatında en çok sorun yaratan, narsizmin kötülük dolu üvey kardeşi olan kendi kendinden nefret etme olgusudur. Bu durumdan yüksek sesle söz etmekten hep çekinilir hatta kulağa daha yumuşak gelen ‘düşük benlik algısı’ ya da ‘zayıf bir benlik algısı’ndan söz edilir.

Sıradan bir günün içinde sadist düşünceler öylesine kendiliğinden akar ki, biz saldırıya uğradığımızı fark etmeyiz bile. Narsizm de bazen güvensizliği telafi eder gibi görünse de dipte derinde, kendi kendimizin en büyük düşmanı yine kendimizizdir.

Genç kuşaklarda görülen kendinden nefret etme olgusuna baktığımızda, istatistikler bize pek çok bilgi sunar. 3000 ergen kız çocuğuna bakıldığında on tanesinden yedisinin kendilerinin yeterince iyi olmadığına inandıklarını görürüz. Görünüşleri, akademik başarıları ve özel ilişkileri konularında hep yetersiz hissetmektedirler.

Aynı araştırma bu kız çocukların yüzde 75inin düşük benlik algısıyla yeme bozuklukları, kendine zarar verme, zorbalık, sigara ya da içki içme gibi olumsuz davranışları olduğunu gösterir. Ne var ki bilgiler daha çok kız çocuklarla ilgili olsa da, özsaygı konusuyla boğuşanlar sadece genç kadınlar değildir. APA’in (Amerikan Psikoloji Derneği) 2011deki bir araştırmasına göre özsaygı ergenlikte yükselse de genç yetişkinlikte azalmaktadır ve “erkeklerin ve kadınların farklı yaşam dönemlerindeki özsaygı düzeylerinde anlamlı bir farklılık yoktur”.

Aslında toplumumuzda özsaygı eksikliği olduğuna dair araştırmalardan söz etmeye gerek yok; herhangi bir ergenle ya da küçük çocuklarla konuşun, onlara kendilerinde neleri eleştirdiklerini sorun. Cevaplar sizi şoke edebilir. Ben, henüz kendisiyle ilgili acımasız eleştirilerini bir çırpıda sıralayamayacak hiç bir çocuk tanımadım: “Şişmanım”, “sıkıcıyım”, “öbür çocuklar beni sevmiyorlar”, “annemi babamı hayal kırıklığına uğratıyorum” diyen çok.

Bu rahatsız edici çekirdek inançlar büyüdükçe yok olmazlar. Babam Dr. Robert Firestone’la yaptığımız otuz yıllık araştırmamızda bu düşüncelerin hayatımızın her alanını etkilediğini ve bizim ‘eleştirel iç ses’ dediğimiz sesimizi oluşturduğunu gördük. Bu sesi sonraki kuşaklara bile geçirebiliriz. Bu iç sesin nereden geldiği, neden var olduğu ve bununla ilgili ne yapabileceğimizi Eleştirel İç Sesinizi Yenin (Conquer Your Critical Inner Voice) isimli kitabımızda ve benim ‘Kendinden Nefret Etmeye Son Ver’ (Stop Hating Yourself) Webinarımda dile getirdik. Bu yazıda kendinden nefret etme düşüncelerinin neden ve sonuçlarını kısaca ortaya koymak ve bunları yenmek için bir yöntem tanıtmak istiyorum.

Kendinden Nefret Düşüncelerinin Kaynağı

Benlik algımızı oluşturan iki önemli etken vardır. Birincisi anne-babamızın ya da erken yaşlarda bize bakan ve bizi etkileyen insanların bizi nasıl gördükleri ve bize nasıl davrandığıdır. İkincisi anne ve babalardan kaynaklanır. Anne-babalar da insandır; kusursuz değildirler. Kendilerini hem severler, hem de nefret ederler ve bu tepkilerini ürünlerine, yani çocuklarına yansıtırlar.

Kimliğimiz ciddi anlamda, erken yaşlarda aile ortamında nasıl algılandığımıza göre belirlenir. Sağlıklı ve destekleyici tutumlara maruz kalmak çocuklukta benlik algımızın olumlu yanlarını oluşturmamızı sağlar – gerçek benliğimizi. Bu bizim özdeğer, şefkat ve güven duyan yanımızdır. Ancak, bize yöneltilen zararlı tutumlar da bizim benlik algımızın olumsuz yanını şekillendirir -‘aykırı’ benliğimizi. Örneğin tembel ya da ağır olduğumuzu düşünen bir ebeveynimiz var idiyse, onların davranışlarından, yüzlerindeki bir rahatsızlık ifadesi ya da bir iç çekmelerinden etkilenerek bu tutumları içselleştirebiliriz. Bizi doğrudan da eleştirmiş olabilirler: “Neyin var senin? Hadi çabuk ol. Hep geciktiriyorsun beni. Bir kerecik olsun kafanı çalıştır” gibi.

Üstelik çocuk olarak ebeveynlerimizin kendilerinden söz ediş biçimlerinden ya da kendileri hakkındaki hislerinden de etkileniriz. Bir ebeveyn aynaya iğrenerek bakarsa, ne kadar başarısız olduğunu ya da hayatından hiç memnun olmadığını sesli dile getirirse çocuğunun gelişmekte olan benlik algısına örnek olur.

Kendinden Nefret Etmek Hayatı Nasıl Etkiler?

Büyüdükçe anne-babamızın belirgin ya da pek belirgin olmayan tutum ve davranışlarını içselleştirmeye başlarız. Farkında olmadan bizimle ilgili tutum ve davranışlarını kendimize ait gibi algılarız. Böylece bu tutum ve davranışlar bizim eleştirel iç sesimizin temelini oluşturur ve beynimizde sürekli işleyen bir yorumcuya dönüşürler. Birisiyle romantik bir  buluşmamız olduğunda “saçma sapan konuşuyorsun. Belli ki seninle ilgilenmiyor”; bir iş görüşmesinde “kendini komik duruma düşüreceksin. Senin gibi bir sinir yumağını kim ne yapsın” gibi düşünceler üretir. Bu “ses” hiç beklemediğimiz anlarda, tam da başaracağımız ya da istediğimizi elde edeceğimiz zamanlarda ortaya çıkıverir. “Hayatına birini sokmak için hiç uğraşma. Sen böyle kal. Evde dur ve gevşe” diyen hep o “ses”tir. Bu ses aynı zamanda iki yüzlüdür de. Onu dinleyip ona uyduğumuz zamanlarda da bu sefer bizi ona uyduğumuz için cezalandırmak üzere devreye girer: “Beceriksiz! Zaten tek bir gerçek dostun yok. Hiç bir zaman mutlu olamazsın sen”.

Her insanın hayatında bu eleştirel iç sesin yükseldiği ve iyice acımasız olduğu belli alanlar vardır. Bu sesi bazen kontrol altına alsak ve bir alanda sesini kısabilmeyi başarsak da başka bir alanda ortaya çıkıverir. Eğer bunun farkına varmazsak etkisi de ağır olur. İlişkilerimizi, meslek hayatımızı, ebeveynlik tarzımızı ve kişisel hedeflerimizi darmadağın edebilir. İçimizdeki bu eleştirel iç sesle uğraşmazsak, bu ses çocuklarımızı da etkiler ve kendinden nefret etme durumu kuşaktan kuşağa aktarılarak döngünün sürme olasılığı ciddi anlamda yükselir.

Kendinden Nefret Etme Düşüncesi Konusunda Ne Yapalım?

İlk fark etmemiz gereken bu eleştirel iç sesin bizi  yansıtmadığıdır. Biz asla eleştirel iç sesimizin bize söylediği kişi değilizdir. Kendimizden nefret etmemiz bunun gerçekçi ve dürüst bakış açımız olduğu anlamına gelmez. Unutmayın ki hepimizin kendimize dair duyguları bölüm bölümdür. Eleştirel iç sesi benlik algımıza gölge yapan ve hiç hoş karşılanmayan ‘yabancı’, ‘dışarlıklı’ bir bakış açısı olarak görmek gerekir. O, gelişimimizin en karanlık deneyimlerinden oluşmuş tam bir “aykırı benlik“tir. Bu ses bizim dostumuz değildir. O, paranoyak, düşman, kuşkucu ve bizi kullanan bir sestir. Bize kötü öğütler verir ve asla bizim için iyi olanı istemez.

Tabii ki hepimizin eksikleri vardır ancak eleştirel iç sesimize bakacak olursak bu eksikleri abartır ve kendimize haksızlık yaparız. Bunu yaptığımızda, kendi bakış açımızı kaybederiz ve o ses, hedeflerimizin peşinden gitmek ve hayatımızı dolu dolu yaşamak için mutlaka kendimize sunmamız gereken özşefkati kendimize vermemizi engeller. Ses Terapisi, Dr. Robert Firestone’un eleştirel iç sesi tanımak, nereden geldiğini anlamak, onun bakış açısını bir kenara ayırmak ve ona daha gerçekçi ve şefkatli bir şekilde bakmayı sağlamak için geliştirdiği bir yöntemdir.

Kendinden nefret düşüncelerini sorgulamak, kişiyi sınırlayan ve sabote eden davranış ve düşünceleri durdurmak için atılabilecek en temel adımdır. Bu adım hayatımızda kapadığımızı bilmediğimiz kapıları bize açar ve özgün, doyumlu bir varoluşu mümkün kılar.

Görseller: https://balancedminds.com/events/guardian-masterclass-developing-self-compassion/

Leon Zernitsky

Coleen Davidson

Yazarın ve babasının dilimize çevrilmiş kitabı:

Robert W. Firestone, Lisa Firestone, Eleştirel İç Sesinizi Yenin

Kaynak: https://www.huffpost.com/entry/stop-hating-yourself-once-and-for-all_b_6754204

Süheyla Pınar Alper

Diğer Paylaşım

Bu Sıkıntının Adı Yas – Scott Berinato’dan Çeviren: Süheyla Pınar Alper

Scott Berinato’nun 23 Mart 2020de Harvard Business için yazdığı yazının çevirisi (That Discomfort You’re Feeling …

Leave a Reply