Anasayfa / Gündem / Bu Sıkıntının Adı Yas – Scott Berinato’dan Çeviren: Süheyla Pınar Alper

Bu Sıkıntının Adı Yas – Scott Berinato’dan Çeviren: Süheyla Pınar Alper

Scott Berinato’nun 23 Mart 2020de Harvard Business için yazdığı yazının çevirisi (That Discomfort You’re Feeling is Called Grief)

Geçen gün Harvard Business Review’nun yazı işleri çalışanlarının bir bölümüyle, her yerde giderek yaygınlaşan sanal ortamda – bir çok yüzün aynı anda göründüğü bir ekranda buluştuk. Bu üzücü salgın döneminde sunmakta olduğumuz yayınların içeriği ve insanlara nasıl destek olabileceğimiz hakkında konuştuk. Bir iş arkadaşımız yas duygusu hissettiğini ifade ettiğinde ekrandaki tüm yüzler bunu onayladı.

Belki de adını koyarsak bunu yönetmek daha kolay olur diye düşündük. Bunu nasıl yapabileceğimiz konusunda David Kessler’e başvurduk. Kessler yas konusunda dünyanın önde gelen uzmanlarındandır. Elisabeth Kübler-Ross ile birlikte On Grief and Grieving: Finding the Meaning of Grief through the Five Stages of Loss kitabını kaleme almış bir uzman. Kessler on yıl süreyle Los Angeles’da üçlü hastane sisteminde çalışmış, biolojik tehlike ekibinde görev yapmış; gönüllü görevleri arasında Los Angeles polisi için uzmanlık, Kızıl Haç için afet hizmetleri ekibinin parçası olmak da var. Kessler aynı zamanda 167 ülkeden yılda beş milyondan giriş yapılan www.grief.com sitesinin de kurucusu.

Kessler, hissetmekte olduğumuz duygunun yas olabileceğini görüp kabul etmenin önemini ve bu kederi nasıl yönetebileceğimiz, bunu nasıl anlamlandırabileceğimiz konusunda düşüncelerini paylaştı. Konuşmamızın net olması için biraz kısalttık.

HBR: Insanlar bu günlerde pek çok farklı duygular içindeler. Hissedilen bu duygulara genel olarak yas demek doğru olur mu?

Kessler: Evet, hem de farklı yaslar tutmaktayız. Dünyanın değiştiğini hissediyoruz, ve gerçekten değişti de. Duygu halimizin geçici olduğunu biliyoruz ama aslında öyle gibi gelmiyor ve bir şeylerin artık farklı olacağının farkındayız. 9/11 saldırısı öncesi havaalanına gitmekle bugün havaalanına gitmek arasında dağlar kadar fark var ve o zamanlar bir şeyler değişti. Su an da değişimin gerçekleştiği bir an. Normal olanın yitirilmesi; ekonomik bedelin ne olacağı korkusu; bağ kaybı. Bütün bunlar bizi vuruyor ve yastayız. Hepimiz, topluca yastayız. Böyle topluca yaşanan bir yas ortamına da alışık değiliz.

Farklı yaslar tutmaktayız demiştiniz?

Evet, aynı zamanda geleceğe yönelik yasımız var. Geleceğin ne getireceğinin belirsizliğinin yasını da tutuyoruz. Bu tür bir keder çoğunlukla ölüm kavramını içeriyor. Birisi korkutucu bir hastalık tanısıyla karşılaşması ya da günün birinde ebeveynlerimizden birini kaybetme korkusunun getireceği normal keder gibi hissediyoruz bunu. Geleceğe dair yas tutmak daha çok hayalimizdeki geleceğin yası; bir kasırga geliyormuş, kötü bir şey bizi bekliyormuş gibi. Bu bir virüs olduğunda, bu keder insanlar için çok kafa karıştırıcı oluyor. İlkel beynimiz kötü bir şey olmakta olduğunu biliyor ama onu görememek güven duygumuzu sarsıyor. Bu güvensizliği hissediyoruz. Genel güven duygumuzu topluca kaybetmişliği daha önce yaşadığımızı sanmıyorum. Bireysel olarak ya da küçük gruplar içinde insanlar bunu böyle hissediyorlar. Bunların hepsi de mikro ve makro düzeyde yas. Yani yastayız.

Bu yasla baş edebilmek için bireyler ne yapabilirler?

Yas tutmanın aşamalarını anlamak bu yolun ilk adımı. Ancak ne zaman yas tutmanın aşamalarından söz etsem insanlara bu aşamaların bir çizgi üstünde sırasıyla yaşanmayabileceğini hatırlatmam gerekiyor. Yas aşamalarını, yol gösteren bir harita olarak değil de bu bilinmeyen dünyayı biraz olsun anlamayı sağlayacak bir araç olarak görebiliriz. Inkar, ilk başlarda sıkça başvurduğumuz bir aşama: Virüs bizi etkilemez inancı. Kızgınlık, evde kalmaya zorlanmanın her türlü hareketimi engellemesine duyduğumuz duygu. Pazarlık: Peki, iki hafta uzak durayım herkesten, iki hafta sonra her şey daha iyi olacak öyle değil mi, yaklaşımı. Hüzün: Bu ne zaman biter ki? Ve en sonunda Kabul. Bütün bunlar gerçek. Nasıl ilerleyeceğimi, ne yapacağımı bulmalıyım.

Tahmin edebileceğiniz gibi, bize güç verecek olan, kabuldür. Kabul etmek bize kontrol duygusu verir. Ellerimi yıkarım, belli bir mesafeyi korurum, sanal olarak çalışmayı öğrenebilirim, gibi.

Yas duygusu fiziksel acı içerir. Zihin hiç durmaz. Peki bu durumun yoğunluğunu azaltacak yöntemler var mıdır?

Geleceğe yönelik yasa geri dönelim şimdi. Bunun sağlıksız olanı kaygıdır ve şu an yaşanmakta olan duygu da budur. Zihnimiz bize görüntüler vermeye başlar. Annem babam hastalanıyorlar, gibi. En kötü senaryoları düşünürüz. Aslında bunlar zihnimizin koruyuculuğudur. Amaç bu görüntüleri görmezden gelmek ya da onlardan kurtulmak değildir. Zihnimiz zaten bunu yapamaz ve onu bunu yapmaya zorlamak acı verir. Hedef bu düşündüğümüz şeyleri dengede tutmaktır. En kötü görüntünün geldiğini hissettiğinizde hemen yerine en iyi görüntüyü koyun, onu düşünün. Hepimiz biraz hastalanacağız ve dünya dönmeye devam edecek. Sevdiğim herkes ölmez. Belki de hiç birine bir şeycik olmaz çünkü hepimiz doğru önlemleri alıyoruz. En kötü senaryomuzun ve en iyi senaryomuzun farkında olmalı ve ikisinden birinin zihnimize hakim olmasına izin vermemeliyiz.

Geleceğe yönelik yas zihnin geleceğe giderek en kötüsünü hayal etmesidir. Sakinlemek için şimdiki an’a gelmek gerektiği bildik bir öneridir. Meditasyon ya da an’da olmayı deneyimleyen herkesin bildiği gibi, insanlar bunun aslında ne kadar sıradan bir şey olduğuna hep şaşırırlar. Odada bulunan beş eşyayı saymak; Bir bilgisayar, bir sandalye, bir köpek resmi, eski bir halı. bir de kahve fincanı, gibi. Bu kadar basit. Soluk alın. An’da olduğunuzu fark edin. Şu anda korktuğunuz şeylerin hiç biri olmadı. Şu anda iyisiniz. Yiyeceğiniz var. Hasta değilsiniz. Duyularınızı kullanın, neler hissettiğinizi fark edin. Masa sert. Battaniye yumuşak. Burnumdan aldığım soluğu hissedebiliyorum, gibi. Bunlar hissettiğiniz kederin bir kısmını hafifletmek için gerçekten etkili olacaktır.

Kontrolünüzde olmayan şeyleri oldukları haliyle bırakmayı da öğrenebilirsiniz. Komşunuzun yaptıkları sizin kontrolünüzde değildir. Sizin kontrolünüzde olan, ondan iki metre uzak durmak ve ellerinizi yıkamaktır. Buna odaklanın.

Son olarak da, bu dönem şefkat biriktirmek için iyi bir zamandır. Herkesin korku ve yas düzeyi farklıdır ve farklı biçimlerde ifade bulur. Bir iş arkadaşım geçenlerde bana bayağı bir taktı. Onun her zaman böyle olmadığını düşündüm. O, bu durumla böyle baş ediyordu. Onun korku ve endişesini gördüm, anladım. Sabırlı olun. İnsanların genelde nasıl olduklarını hatırlayın ve onları şu andaki halleriyle değerlendirmeyin.

Bu salgının en zorlayıcı yanı açık uçlu oluşudur.

Bu geçici bir durumdur. Bunu tekrarlamak işe yarar. Ben 10 yıl hastanelerde çalıştım. Bu tür durumlar için yetiştim. 1918 salgını da inceledim. Aldığımız önlemler doğru önlemler. Tarih bunu gösteriyor. Bundan sağ çıkabiliriz. Sağ çıkacağız. Bu bir aşırı tepki verme dönemi değil aşırı korunma dönemidir.

Ben bunu anlamlandırabileceğimize de inanıyorum. Yas aşamalarına altıncı bir aşama eklememe izin verdikleri için Elisabeth Kübler-Ross’un ailesine minnettarım: Anlam.

Kabul aşamasından sonra ne geldiği konusunda Elisabeth ile epey konuşmuştuk. Kendi hayatımda keder ve yas yaşadığımda kabul aşamasında durmak istememiştim. O karanlık zamanlarda bir anlama ihtiyaç duymuştum. Böyle zamanlarda aydınlığa çıkabileceğimize inanıyorum. İnsanlar şimdiden teknoloji sayesinde bağ kurabildiklerinin farkına varıyorlar. Telefonlarını uzun sohbetler için kullanabileceklerini görüyorlar. Birbirlerinden sandıkları kadar uzak olmadıklarını anlıyorlar. Yürüyüş yapabilmenin değerini biliyorlar. Simdi, bütün bunlar bittiğinde de anlam bulabileceğimize inanıyorum.

Peki, bütün bunları okuyup hala daha yoğun keder ve yas duygusuna boğulmuş hisseden birine ne demeli?

Denemeye devam edin. Bu yaşananlara yas demenin bir gücü var. Içimizdekini hissetmemizi sağlıyor. Geçen hafta pek çok insan bana  “iş arkadaşlarıma zorlandığımı söylüyorum”, ya da “dün gece ağladım” dedi. Adını koyduğunuzda hissedersiniz ve duygunuz içinizde harekete geçer. Duyguların harekete ihtiyacı vardır. Yaşamakta olduğumuz şeyin ne olduğunu bilmekte fayda vardır.

Kişisel gelişim hareketinin talihsiz yan ürünü olarak bizler duyguları hakkında duyguları olan ilk kuşağız. Kendi kendimize, üzgünüm ama üzgün olmamalıyım, başka ne dertler var, gibi şeyler söylüyoruz. Oysa ilk gelen duyguda durmalıyız, durabiliriz. Üzgünüm. Kendime beş dakika üzgün olma izni verebilirim. Yapmanız gereken şey başkaları da bunu yapsın ya da yapmasın, kendi üzüntü, korku ve kızgınlığınızı hissetmektir. Duygularımızın varlığına izin verirsek, onlar sırasıyla gelirler ve bu bizi güçlendirir. İşte o zaman kurban olmaktan çıkarız.

Sırasıyla mı gelirler, nasıl yani?

Evet. Bazen hissetmemeye çalışırız çünkü duyguları “duygu çeteleri” gibi görürüz. Üzülürsem ve üzüntümü içime alırsam, hiç geçmez. Kötü duygu çetesi beni ele geçirir. Oysa gerçek şu ki duygular içimizden geçerler. Hissederiz ve giderler ve başka duygular gelir, o zaman da başka duygulara geçeriz. Bizi avlamaya gelen çete falan yoktur. Şu anda yas ve keder hissetmememiz gerektiğini düşünmek saçmalıktır. Bırakın kederi ve yası hissedin ve oradan devam edin.

https://hbr.org/2020/03/that-discomfort-youre-feeling-is-grief?fbclid=IwAR35_lZ8_xajIcqad-GfMTT6_Hcp_ytepXFah30uvVNMHnbri4RB6GmVPC4

*Scott Berinato Harvard Business Review’nun kıdemli yazı işleri uzmanlarındandır.

Görsel: Gabriel Lopez Albarran, HBR Staff/d3sign/Getty Images,

Harvard Business Review Koronavirüs yayınlarını tüm okuyuculara ücretsiz olarak açmıştır.

 

Süheyla Pınar Alper

Diğer Paylaşım

Meditasyon Yapın – Süheyla Pınar Alper

Evet, meditasyon yapın. Günümüz yaşam biçimi, yaş kaç olursa olsun hepimizi sürekli bir koşturma ve …

Leave a Reply