Anasayfa / BYBO / Yapım / Doğum Hikayeleri / Figen’in Normal Doğum Hikayesi

Figen’in Normal Doğum Hikayesi

Merhaba BYBO,

Evlenip çocuklanmak fikri o kadar uzaktı ki hep; sevgilimle evlenme kararını pıt diye verebilmiştim ama çocuk yapma kararını almak 5 seneyi bulmuştu. Bir de biz hep zannettik ki, biz yapınca çocuk pattadanak olacak. Pek de öyle olmuyormuş meğer. 1 yıl sonunda neden olmuyorun cevabını ararken nurtopu gibi bir tiroid hastalığını kucağımda buluverdim. Teşhis, tedavi vs derken 6 ay daha geçti ve ben artık boşverip seyahat planları yaparken içime düşüvermiş tontik. 

O sevinçle seyahat planımı derhal bozmuş ve yepyeni bir yaşama koca bir adım atmıştım. Bir süre evvel ofis ortamında çalışmayı bırakmış, şehir dışına, orman içinde çok güzel bir eve taşınmıştık. Kızımız benim tamamen onunla ilgilenebileceğim ve şehirden, keşmekeşten uzakta olacağımız bir dönemi beklemiş belli ki. İyi ki beklemiş. Huzurlu, sakin, dingin geçirdim hamileliğimi. Fiziksel olarak zor, psikolojik olarak çok şahane bir hamilelikti benimki…

Bir arkadaşımın tavsiyesiyle doğum/hamilelik terapisi yapan bir psikolog ile tanıştım. Güçlükle hamile kalmış olmanın da etkisiyle bebeğimi kaybedeceğim kaygısı taşıyordum. Bu kaygıdan beni kurtarsın, en azından bir seans destek alayım diye başladığım süreç, hamileliğim boyunca devam eden bir doğuma ve anneliğe hazırlık terapisine dönüverdi. Annemin ananemden taşıdığı ve benim de ondan löp diye kaptığım arızalara sahiptim ve evet ben onları kızıma taşımak istemiyordum. Böylelikle hamilelik sürecim bir yandan gayet dingin, diğer yandan sorgulayan, soran, kurcalayan bir dönem oldu benim için. 

Psikoloğum aynı zamanda doğuma hazırlık kursu veriyordu, tatlı bir ebe ile birlikte yapıyorlardı bunu. 17. haftada eşimle birlikte katıldık bu kursa. Evet, normal doğum istiyordum hep. Annem ebeydi. Çocukluğumda yüzlerce doğum hikayesine tanık olmuştum. Annem bırakacak yer bulamadığı her sefer beni de götürürdü doğumlara. Başka başka evlerde başka başka insanların arasında ödevlerimi yapar, evlerindeki telaşı şaşkınlıkla izlerdim. Sonraları pek oralı olmamaya başladım. Doğum gayet normal bir şeydi benim için. Evde, ebeyle yapılan bir şeydi. Öyle normaldi ki gece uyandığımda salonda doğum yapıldığına bile şahit olmuştum kaç defa… Bazen köylerden son dakika gelirlerdi anneme, çabuk girin doğum başlamış derdi annem. Hemen oracıkta, yerde kuruverirlerdi düzeni. 

Benim kafamda doğum bu kadar doğal bir eylemken etrafımdaki sezaryen furyasının da farkındaydım. Makyajını, saçını başını yaptırarak doğuma girmek istediği için ya da sırf günü saati fiyakalı olsun diye sezaryenle bebeğini kucaklayan insanlara şahit oluyordum. Bunları biliyordum da normal doğum yapabilmek için kendimi hastanelerin, özellikle doktorların sezaryen ısrarından korumam gerektiğinin farkında değildim. Önceleri böyle bir kurs neden var ki diyordum, işte tam da bu yüzden varmış. Eskiden köylerde kasabalarda hizmet veren annem gibi ebeler artık yoktu. Hastanelerdeki ebelere kalmıştı iş. Onlar da bu sezaryen furyasından nasibini almıştı, çoğu yeni mezun ebenin doğru düzgün normal doğum tecrübesi bile yoktu. Bu sebeple Gözde ebeyle anlaştık. Doğum başladığı andan itibaren bizimle olacaktı. Doğum anına kadar takip edecek, son anda da doktoruma haber verecekti. Yaşasın, emin ellerdeydim. 

İlk iş doktoruma doğumumla ilgili taleplerimi iletmek oldu. Pek de normal doğumu destekleyeceğini düşünmediğim doktorum beni yanıltmadı. Kendisine buradan bir daha teşekkür etmek isterim çünkü dürüstçe cevapladı sorularımı. Beni kandırıp son dakika golüyle sezaryene alıverebilirdi de… “Ben normal doğum takibini yapamam Figen Hanım, öyle bi vaktim yok” dediğini duyunca en azından sezaryen bile olmak zorunda kalsam bebeğim kendi istediği zaman gelse, doğumu o başlatsa diyince “Bu da mümkün değil, benim herşeyim planlı olmak zorunda; diğer işlerimi organize edemem yoksa” dedi. Ben de eyvallahı çakıp 21. haftada benimle aynı kafada olduğunu duyduğum bir başka doktora geçtim. İlk doktorumun beni korkutup vazgeçirmek için normal doğumla ilgili saydığı saçmalıkları yazmaya değer bulmuyorum. Ama fütursuzluk bu boyutta şu an ülkemizde. Anlamaya çalışıyorum bir yandan, evet çok fazla hastaları var ve evet gece 8-10 saat doğum takip edip ertesi gün elli tane hasta muayene etmek zor. Ama yanlış zaten daha başta. Doktorun doğumda ne işi var? Doğum ebenin işi. Gelişmiş ülkelerin hemen hepsinde bu iş böyle ilerlemiyor mu? Doğum ebelerle yapılıyor. Doktor sorun olursa müdahale etmek için var. Bizde ebeler enjeksiyon yapsın, tansiyon ölçsün. İyice köreltin herkesi… Hep geriye mi gider bir ülkede herşey arkadaş? İyiye giden şeyler de görmek bu kadar mı zor olur bir ülkede? 

30. Hafta civarında dönüşünü yapmıştı bizim tontik. 37. Haftada yapılan -ki bu muayenenin gayet gereksiz olduğunu düşünüyorum- çatı muayenesinde 3 cm açıklığın olduğu, rahim ağzının da gayet ince olduğu ve bebeğimizin gelmesinin an meselesi olduğu söylenince öyle bir havaya girdik ki… 38. Haftanın sonuna doğru bir gün arabaya hastane çantasını, pilates topunu vs yükleyip, köpeğimizi komşuya emanet edip, filmlerdeki gibi dörtlüleri açarak hastaneye koşturmuşluğumuz ve bunların yalancı kasılmalar olduğunu, doğumumuza daha zaman olduğunu duyarak geri gelmişliğimiz bile var. Bu cm bilgileri gebeye söylenmemeli bence. Kaç cm ne olduğundan bize ne ki? O doktorun ve ebenin işi. Bak insan nasıl havaya giriyor. Özetle 37. Haftadan itibaren 3 hafta boyunca 3 cm açıklıkla dolandım durdum. Nişan gelmeye hep devam etti. Hiç okuduğum doğum hikayelerindeki gibi ilerlemiyordu benimki. 

39+6 da sabaha karşı 4’te bir tuhaflık hissederek uyandım. Kasılmalar bazen düzenli bazen düzensiz olarak hep vardı zaten son iki haftadır. Ama bu defaki değişikti. Tam olarak hissettiğim şey huzursuzluktu. Tuhaf bir şeyler oluyordu. Uyuyamadım. 6ya kadar direndim. Son zamanlarda sağa sola dönmekte zorlanınca iyice, eşim salonda uyumaya başlamıştı, ben etrafımı yastıklarla donatıyordum. Eşimin yanına indim sabah 6’da. Geliyor galiba dedim. İki haftadır aynı şeyi bin defa duyduğundan olsa gerek, pek ilgilenmedi. Karşısındaki koltuğa uzandım, gün doğumunu izledim. Huzur doldum. İyice uyku bastırınca uykuya dalmışım. 20 dakikacık. Uyandığım anda pıt diye bişey patladı sanki içimde. Ya da belki de o pıt uyandırdı, çok emin değilim. Bunu bazı doğum hikayelerinde okumuştum da bir anlam verememiştim. İşte şimdi de bana olmuştu. Bir şeyin içerde pıt diye patladığını duymuştum işte, ayağa kalkarsam suların akacağını biliyordum. Son iki haftadır sürekli “su ne kadar gelecekmiş şimdi, e ya koltuğa halıya gelirse” diye sorup duran titiz başak burcu kocamın tam gönlüne göre oldu; ayağa kalkıp tuvalete gittim ve evet sular indi aşağı. Ya suyum geldiyse de ben anlamadıysam diye sorup duruyordum ebemize, yok o öyle bir şey değil, anlarsın diyordu. Evet, suyun gelip de anlaşılmaması pek mümkün değilmiş. Saat 6:30du. Ebeyi aradım. 

Evimiz şehirden ve dolayısıyla hastaneden de çok uzakta olduğundan hemen yola çıkmamızı söyledi. Yakın olsak ebe bize gelecekti ve son ana kadar kasılmaları evde karşılayacaktık ancak bu, evimizin lokasyonundan dolayı mümkün olmadı. İki hafta önce tecrübe ettiğimiz gibi eşyaları arabaya tıkıştırıp, Çiko’yu komşuya emanet edip, bu defa pilates topunu da evde unutup yola koyulduk. Biz çıkana kadar ve şehre varana kadar sabah trafiği başlamıştı, nedense çok önemsemedim. Hiç acelem yoktu 12-13 dakikada bir kasılmalar geliyordu, dayanamayacağım bir sancı değildi. Hastaneye vardık, hemen odalardan birine yerleştirip NST cihazını getirdiler. Evet, kasılmalar 10 dakikada bir gelmeye başlamıştı. Kendi ebem gelene kadar kimsenin muayene etmesini istemiyordum, damar yolunun açılmasını da… Hastaneye doğum için giriş yaptığınız anda takıyorlar o iğneyi damarınıza. Direkt hastayım havası geliyor insana. Hasta değilim ki ben? Kızımı karşılamaya geldim. Bunları söylememe gerek kalmadı, Gözde ebenin geleceğini söyleyince hastane personeli, daha evvelki tecrübelerinden olsa gerek, NST’yi bağlamak dışında bana pek bulaşmadı. 

Ve sonunda gülüşüyle ortama güneşi doğuran, pozitif enerji yuvası ebemiz Gözde çıkıp gelmişti. Onu görünce bir rahatlık geldi, itiraf etmeliyim. Muayene sonunda biraz şaşkındık çünkü hala 3 cm. idi açıklık. E 3 haftadır zaten öyleydi. Sabah 6:30dan 10:30a kadar hiç mi açılma olmamıştı? Olsun, açılır dedik, kızımızın acelesi yok demekki; keyfimize baktık. Umut’un çıkınından çerezler, meyveler yemeye çalıştım ama yok, hiçbir şey yemek istemiyordum. Tatlı bir şey hele hiç. Aksi gibi herkes bana tatlı şeyler yedirmeye çalışıyordu. Evet, doğum için bana enerji lazımdı ama tatlı midemi bulandırıyordu. Hatta kaşık kaşık zorla yedirilen sutlaci 15 dk sonra çıkardım. Öyle olunca kestiler zorlamayı. 

Öğle saatlerinde doktorum aradı. Herşeyin kontrolü altında olduğunu, ebeyle irtibatta olduklarini, doğum zamanı yaklaştığında atlayıp geleceğini söyledi ve epidural isteyip istemediğimi sordu. Istemediğimi soyleyince vaaay dedi, kapadı telefonu. Ben artistlik olsun diye değil, gerçekten müdahalesiz doğal bir doğum olsun istediğimden ve evet epiduralden korktuğumdan istemiyordum. Takip eden saatler sancıları zaman zaman Umut’un kollarinda, zaman zaman annemin belime yaptığı masajla karşıladım. O anları şu an hatırlayınca şunu çok rahat soyleyebilirim ki doğum kasılmaları hiç dayanılmayacak bir şey değilmiş. Size doğum çok sancılı, ay böyle bir ağrı yok vs gibi şeyler söyleyen insanlara kulak asmayın. Herkesin ağrı eşiği farklı elbette ama her dalgadan sonra vücuda salgılanan o endorfinle dünyanın en mutlu, keyifli insanina dönüşüvermek müthiş güzel. Evet, benim doğumum icin zor bir doğumdu denebilir, buna rağmen o günü yeniden yaşamayı cok isterim. O gün benim kızımın doğum günü. Kavuştuğumuz, onu ilk defa kokladığım gün. Hayatımın en önemli günü. 

Doktorum akşam üzeri 5 gibi geldiginde ben artik uykusuzluktan, açlıktan, yorgunluktan bitap düşmüştüm. İlk muayenesini yapip da neredeyse 12 saat sonunda hala 3 cm oldugunu gorunce ipleri eline almaya karar vermis olacak ki “Figencim bu defa sormuyorum ve sana minik bir doz epidural yaptırıyorum çünkü en azindan 1 saat uyumanı istiyorum. Bu bitkin halinle doğum filan yapamayiz.” dedi ve epidurali hazırlattı. Itiraz edemedim çünkü gerçekten uyumaya ve biraz enerji toplamaya ihtiyacım vardi. Epidural en korktuğum şeydi, belime o iğne yapıldıktan sonra ha minik bir doz ha kocaman bir doz ne farkederdi ki. Neyse, itiraz yok. Gittik paşa paşa aldık epiduralimizi. Hiç korkulacak bir şey değilmiş. Odaya geri geldigimizde az önceki perişan figen gitmis yerine bir çiçek gelmişti, çiçek. Odamın kapısını, ışığını kapattılar. Mis gibi bir uyku çektim. Uyandığım gibi hoop muayene, ve sonuç: sadece yarım santim daha açılma. “Bu neymiş arkadaş”lar, “ben böyle şey görmedim”ler, “ay neden böyle oldu”lar havada uçuşmaya başladı. Herkes hayret içindeydi. Annem binlerce doğuma girdiğini, bu kadar ağır ilerleyenine rastlamadığını, Gözde beni strese sokan bir şeyin olduğunu, doktorum su geleli 12 saat olduğu için riskli saatlere girdiğimizi söyleyip duruyordu ve sonunda doktorum suni sancı vereceğini soyledi. Ertesi gun tatile gideceğini bildiğim doktorumun suni sancıyla bir an önce işi bitireyim de evime gideyim diye uğraştığını düşündüm önce. Annem ise sonradan itiraf etti, meğer sürekli baskı yapıyormuş doktora. Su önce geldiği için müdahale edilsin artik diye. Benim dışımda herkesin acelesi vardi özetle. Bense özellikle epiduralden sonra doğum eyleminden iyice uzaklaşmıştım. 

Umut’un enfes playlistinden şarkılar dinleyip dans ediyorduk, kahkahalar havada uçuşuyordu ve ben dogum yapıyor olduğum gerceğinden uzaklaşmıştım. Bu yüzden doktordan bana 45 dakikacik vermesini istedim. Beni yalnız bırakmalarını, kızımla bağ kurup doğumuma odaklanabilmeyi istedim. Bana vereceği bu sürenin sonunda hala istediği açıklığa kavuşamamışsam alacaktım suni sancıyı. Kabul etti, ışığı söndürüp çıktılar odadan. Kızımla sonunda baş başa kalabilmiştim, onunla konuştum; hadi dedim Ezo’m, ha gayret, sen ne yapacağını biliyorsun, ben de sana yardım edicem hadi bitirelim şu işi… Ben oksitosin hormonumu geri çağırmaktayken kapım açıldı ve doktorum, ebem ve kocam girdiler içeri. 45 dk. geçmişti bile. Hemen muayene, ve sonuç: 1.5 cm daha açabilmişim. Bu nasıl iş? Suyum geleli 15 saat oluyor ve zaman geçtikçe bebeğimin içeride sıkıntıya düşme riski artıyor. Bu defa bana sormadan suni sancı getiriliyor. Bildiğiniz bir serum şişesi, içine sanıyorum bir şeyler enjekte ediyorlar. Sanıyorum çünkü gözümü açamıyorum dalgaları atlatmaya çalışırken. Doğum sancısı denen şey hiç bir şey. Asla dayanılamayacak bir sancı değil. Bu yüzden sancı demek bile garip geliyor. Kasılma olur, dalga olur ama suni sancının yanında solda sıfır kalır. Evet, suni sancı pek hoş bir şey değil ama iyi ki var. Yarım saat sonunda ebe muayene ediyor ve ağlamaya başlıyor. Tam açıklık! Canım Gözde’cim. Koca koca gözleri yaşla doluyor sevinçten. Herkes şaşkın. Hemen doğumhane hazırlansın, bir bayram havası. İşte Ezo geliyor sonunda, aferin sana annesi, sevgilim bak bizim dilediğimiz gibi geliyor Ezo… Bunlar hatırladığım havada uçuşan cümleler. Annem inanmıyor bu arada, kendisine sürekli “şaka yapmıyoruz, valla tam açık!” deniyor. Sevinçle doğumhaneye geçiyoruz. 

Bu koltuğa o gün 3-4 defa oturmuştum muayene için. Bu defa kızıma kavuşmak için yerleşiyorum. Herkes hem çok heyecanlı hem de çok sevinçli. Doktorum nasıl ıkınacağımı anlatıyor tane tane. Ve başlıyoruz! Umut başucumda, kulağıma durmadan fısıldıyor. Ha gayret sevgilim, bak kızımız geliyor, hem de dilediğimiz gibi geliyor. Umut’un neden sürekli “dilediğimiz gibi” dediğini sonradan anlıyorum. Meğer gece saat 12’ye sezaryen için ameliyathane hazırlanmış. Bunu doğumdan sonra öğreniyorum. Bir yağmur, fırtına esiyor gürlüyor ve 25 dk sonunda Ezo’m bir balık gibi kayıveriyor içimden. Göğsüme koyuyorlar hemen; sıcacık, mis kokuyor miss… minicik vücuduyla göğsümde kıvrılmış yatıyor; bugün hala o müthiş koku burnumda, o sıcaklık göğsümde. Biraz kendine gelince kafasını yukarı döndürüp boncuk boncuk gözleriyle bana bakıyor. İnanamıyorum göz göze olduğumuza. Öyle bakıyor ki dikkatle, “ben de seni merak ediyordum” diyor sanki. O bakışları hayatım boyunca unutmayacağıma eminim. Ne şahane bir duygu, ne müthiş bir an. Öncesindeki 16.5 saat sıkıntılıydı belki ama doğumhanede geçen o kısacık ıkınma ve bebeğime kavuşma anını bir daha bir daha yaşamak isterdim.
Saat 12ye hazırlanan sezaryen masasına çıkmamıştım hiç, 5 dakikayla nanik yapmıştık kızımla.12ye 5 kala geldi dünyaya Ezo. 

Evet, müdahalesiz doğal bir doğum yapmayı hayal etmiştim hep. Gerekli olduğunda tıbbın olanaklarından elbette faydalanacağımı bilerek.. Şimdi diyorum ki, müdahaleler iyi ki var.
Ezo şu an 2.5 aylık. Bana yapışık yaşıyor. Gak dedikçe emiyor, guk dedikçe emiyor. Biraz uzun sürdü kavuşmamız, acısını çıkarıyoruz şimdi. Ağız ağıza, göz göze, ten tene..tattığım en güzel, en acayip duygu. İsteyen herkese hamileliğin, doğumun en güzelini diliyorum buradan. 

Figen Usaklioglu

Diğer Paylaşım

Ahu’nun İkinci Doğal Doğum Hikayesi

Sevgili Duru, Seninle maceramız 17 şubat 2017’de başladı. Reglim sadece iki gün gecikmişti ama ben …

15 Yorum

  1. Çook duygulandım sağlık mutluluk ve huzurlâ büyütün

  2. Çook duygulandım sağlık mutluluk ve huzurlâ büyütün

  3. Bu sezaryen ile çocuk doğurtma işi ne ara moda oldu, anlamıyorum..burada (Almanya) sezaryen acil ameliyat olarak geçiyor. Normal doguramazsan sezaryenle alırlar şeklinde…Bir kere acillik olmuştum, gece jinekologlarin ikisi de acil sezaryen başında olduklarından beklemiştik..gerisinde her hamile gibi güle oynaya sancıların gelmesini bekliyorsun, gelince de oturak mı, su mu yoksa yatak mı seçenekleri ya da kombinasyonları seni bekliyor.

  4. 24 + 6 olarak hikayenizi okurken gözümde yaş kalmadı.
    böğürerek ağlıyorum.
    inanılmaz cesaretlendim. Sağlıklı huzurlu mutlu ömrünüz olsun aileniz ve evladınızla 🙂

  5. Harika bir hikaye ! Gözlerim yaş dolu yazıyorum size. Ben de 10 kasım günü 39+5te doğum yaptım. Sanırım sizinle çok yakın zamanlarda. Ve ben de 14 saat sanci çektim buraya kadar hikaye sizinle ayni ama oglum hic ilerlemeyince ve aciklik 3-4 cm.de kalinca epidural sezaryen olmak zorunda kaldim. Zorunda kaldim diyorum cunku son ana kadar normal dogum yapabilmek icin cok direndim. İnşallah ikinci bebeğimi normal dogurabilirim ve o büyülü anı yaşama şansını yakalarım.

  6. ERen normal dogum hikayelerini neye gore seciyorsun .hepsi cok ozel ve hamilelere buyuk destek.ben de dogum hikayemi paylasmak isterim..

  7. ERen normal dogum hikayelerini neye gore seciyorsun .hepsi cok ozel ve hamilelere buyuk destek.ben de dogum hikayemi paylasmak isterim..

Leave a Reply