Anasayfa / BYBO / Yapım / Doğum Hikayeleri / Gözde’nin Normal Doğum Hikayesi

Gözde’nin Normal Doğum Hikayesi

Sanırım Ben Bu Doğum İşini Sevdim!

  • 10 Ekim 2013: Ben dahil herkesin dört gözle beklediği, sokakta yürürken karşılaştığım insanların “doğum ne zaman” sorusuna “aslında bugün olması lazım…” diye cevap verdiğim tarih. 
  • 11 Ekim 2013: Aynı soruyu “aslında dündü” diye cevaplamaya devam ettiğim tarih. 
  • 12 Ekim 2013: Herkes gözümün içine bakıyor ama neyse ki insanlar çok rahat. “İyiysen sorun yok” deyip geçiştiriyorlar. Baktım ki doğum yapamıyorum, “bari gezmeye devam edeyim” diye yine yollardayım. 

Skype görüşmelerinde annem “ayağa kalk bir bakacağım” diyor, sanırım o da inanamıyor. İlk torun ve kızı yurt dışında. Bunun normal olduğunu anlatmaya çalışsam da Ankara’da bir panik havası estiği belli oluyor. İyi ki 7 saat gerideyim ve iyi ki yanımda sadece eşim Ercan ve çocukluk arkadaşım var. Yoksa sanırım daha doğum yapamadan lohusalık bunalımına girerdim. Aslında bir bakıma işime gelmiyor da değil bu durum. 

New York’tayım, 34.haftadan beri geziyorum tozuyorum, 12 senelik çalışmanın ardından bu doğum izni uzun bir tatilmiş gibi geldi. Son haftalardaki sükunetim, mutluluğum, yaşadığımız yerin doğası, yanında kaldığımız insanların hoşluğu hepsi birleşince, karnımın ne kadar burnumda olduğunu düşünmeden gezmeye devam ediyorum. Politik sıkıntılar, trafik, iş stresi, artık herşey kilometrelerce uzakta. Sadece ben, Ercan, pozitif düşüncelerim, günde sekiz kilometreyi bulan yürüyüşlerim, New York’u keşfetme enerjim, nefes ve Kegel egzersizlerim, pilates hareketlerim ve huzurum var yanımda. Geriye dönüp bakıyorum da doğum için endişe etmeye bile yer kalmamış hayatımda. Doğum sonrasını hiç düşünmemişim bile. Nasılsa eşimle derslere gittim, okudum bol bol, teorik kısım tamam, pratik yapmayı dört gözle bekliyorum. 

Amerika’daki doktorum Ankara’daki doktorumun tam tersi. Ankara’daki doktorum ne kadar rahat ve sakinse, Amerika’daki doktorum o kadar kontrol delisi çıktı. Bilenler bilir, hiçbir şey Türkiye’deki gibi değil. Eski usul muayeneler, eski cihazlar… Ama tam bir “doğal doğum” taraflısı. Onu ilk gördüğümde bu inatçı, yaşlı adam beni doğurtur dedim, nitekim de öyle oldu. Beynen o kadar hazırdım ve tüm hamileliğim o kadar güzel ve sorunsuz geçti ki “epidural istemiyorum!” dediğimde o da havalara uçtu. 

12 Ekim akşamı saat 19:00 gibi doktorumu aradık. Artık sabırsızlanıyorum. Doktorumun “suni sancıyla başlatabiliriz istersen” demesini fırsat biliyorum. Sanırım artık iyice şişen karnımdan sıkıldım, bebeğimi kucağıma almak istiyorum, ağzımdan “tamam” kelimesi dökülüyor. Gece 12’de hastaneye gideceğiz. Ercan saatine bakıyor ve “hadi baş başa son akşam yemeğimizi yiyelim” diyor. Bu teklifi geri çevirmiyorum. Güzel bir akşam yemeğinin ardından kaldığımız eve dönüyoruz. Ben duş alıyorum, çantaya son eşyaları koyuyoruz. Ev halkına bilgi verip yola düşüyoruz. Radyoda güzel bir müzik, 30 dakikalık yolumuz var. Ben nasıl mıyım? Son derece sakin, sanki doğuma giden ben değilim, hem de tüm o kulaklarımı tıkadığım moral bozucu hikayelere rağmen… Türkiye’den kimseye haber vermedik, böylesi çok daha huzurlu. 

Hastaneye giriş yaptık, bir süre Ercan’ı yanıma almıyorlar, cevaplamam gereken ahiret soruları listesini sabırla cevaplıyorum. Ben onay verince eşimi yanıma alacaklar, olası bir kadına şiddet ya da zoraki hamilelik durumuna karşı temkinliler.

Bana, duvar kağıtları ile uyumlu bir kıyafet giydiriyorlar. Artık eşim de yanımda. Hep sevdiğim müzikleri çalan Joy FM’i açmasını istiyorum kendisinden. NST cihazına bağlıyım, doktorun asistanı bir santimlik bir açılma olduğunu ve aslında kasılmalarımın başlamış olduğunu söylüyor. Kasılma mı? Ben birşey hissetmiyorum ki ☺. Aslında cihaza bağlı olmak ve yatakta yatmak da istemiyorum ama yabancı memlekette olduğumdan “susayım bari” diyorum. 

Suni sancıyı başlatacak ilacı alıyorum. Ercan’ın doktora sorduğu “kasılmalar başlarsa nasıl anlayacağım” sorusuna verilen cevaptan yola çıkarak, yanımda sürekli gülüp gülmediğimi kontrol ediyor. Hala gülüyorum. Zaman ilerliyor, evet artık kasılmaları hissetmeye başladım, odada eşim dışında kimse yok. Sükunet hakim. Bir ara bir hemşire gelip bebeğin kalp atışlarını daha rahat duyabilmek için sola yatırıyor beni ve doktorun asistanı yine açılmayı kontrol ediyor, 5 cm. olmuş bile. Sanırım bu aşamaya bir buçuk saatte geldik ve işte tekrar eşimle odadayız. Kasılmalarım, çalan müzik ve ben. Derin nefes alıp vererek bir çoğunu savuşturuyorum. Aralarda gözümü kapattığımda uyuyacakmış gibi oluyorum. Kasılmalar şiddetini arttırdığında Ercan’ın sihirli parmakları yanımda oluyor. Belime masaj yaparsa rahatlayacağımı hissediyorum ve haklı çıkıyorum, şiddetlenen kasılmaları, belime yaptığı masajlarla atlatıyorum, artık arka arkaya gelmeye başladılar. Süre filan tutmuyorum, anı yaşıyorum sadece. 

Buna niye sancı diyorlar ki? “Kasılma” çok doğru ve daha az korkutucu bir kelime değil mi?
Mühendis olmasından mı? yoksa merakından mı? Bilinmez, Ercan monitörden sancıların gelmeye başladığı anları takip etmeye ve beni konuşturmadan masaj yapacağı zamanları belirlemeye başladı bile. Onun sayesinde ben mümkün olduğunca nefesime konsantre olabiliyorum, derslerde öğrendim ki bağırıp çağırmak işi kolaylaştırmıyor. Bebeğim de, ben de sakiniz. Aradan uzun olmayan bir süre daha geçiyor, açılma sekiz santim, sona yaklaşıyoruz. Derken kasılmaların şekli değişiyor, sanki kaka yapacakmışım gibi hissediyorum. Kuvvetli gelen iki kasılmayı masaj ve nefesle yine atlatıyorum. Ercan ikinciyi eliyle hissettiğini söylüyor. Üçüncü bittiğinde dönüp “sanırım altıma yapacakmışım gibi hissediyorum, hemşirelere söyler misin?” diyorum. Eşim düğmeye basıp hemşireyle konuşuyor. Derken odaya doktorum ve bir ekip hızla giriyor. “Yoksa doğum başlıyor mu?” Ne başlaması? Neredeyse bitmek üzereymiş. Biz hep ameliyathane gibi bir yere gideceğimizi düşünmüştük, meğerse o odada doğum yapacakmışım! 

Doktor Ercan’a “eşinin sağ bacağını tut” diyor. Artık tamamen doğumun içinde, benim yanımda, bana ve doktora yardımcı. Başımdaki hemşire bana nasıl nefes alıp vermem gerektiğini gösteriyor, onların gözleri ekranda, benim gözüm eşimde. Doktor “ittirmem” gereken zamanı söyleyecek… Adettendir diyip “bağırayım” derken doktorumdan azar işitiyorum “bağıracağına, ittir!”. Haydaa bir azar işitmem eksikti şimdi ☺. Ama iyi oldu. Filmlerdeki gibi değilmiş bu iş. Üçüncü ıkınmada bebeğim çıkıyor. Herşeyi gören eşimde duygu boşalması oluyor ve ağladığını görüyorum. Bense şaşkınım. Nasıl yani, bitti mi? Bebeğim çıktı mı? Derken oğlum kucağımda ☺. 

Niyeyse saate bakıyorum, 3 saat geçmiş sadece. Sanırım iyi iş çıkarttık. Babası oğlunun kordonunu kesiyor. Bebeğimizi sarıyorlar, şimdi babasının kucağında, doktor onların fotoğrafını çekiyor. Bana dikiş atılırken şaşkın şaşkın çevreye bakıyorum. O ara bir titreme geliyor, hormonal olduğunu söyledikleri bu titremeyi sonradan “annelik yükleniyor” herhalde diye gülerek anlatıyorum herkese.
Oğlumun bakımı yapılıyor, derken Tuna kucağımda, oda değiştirmek için sandalyeye alıyorlar beni, aslında ona bile gerek yok, yürüyebiliyorum, gayet iyiyim. Bir koridora giriyoruz, kapıda hemşireler ayakta beni “günün süperstarı” ilan edip, epidüralsiz doğum yaptığım için alkışlıyorlar. Ben de kendimi süper star gibi hissediyorum ☺. 

Odaya girer girmez bebeğimizin ve benim üzerimi çıkarıyorlar, ten teması ve ilk emzirme anı. Sol memeyi kapmayı beceremeyen oğlum, sağ memeyi emmeye başlıyor. İşte artık içim tamamen rahat, herşey yolunda. İlk fotoğrafı Facebook’a koyar koymaz herkes öğreniyor. Uzaktayız ya çok telefon gelemiyor, ziyaretçi olarak ise sadece çocukluk arkadaşım Muge ve eşi George gelecek saatler sonra. İşte bunun ne kadar büyük bir nimet olduğunu sonradan anlıyorum ve o an karar veriyorum ki doğum yapan hiçbir arkadaşımı hastanede görmeye gitmeyeceğim. En özel an bence. Bu aşamada sadece anne, baba, bebek olmalı. Bebek sakin, anne sakin. Her kafadan bir ses yok, kalabalık yok. Zaten yardım edebilecekleri birşey de yok. 

Amerika’da normal doğumda iki gün hastanede konaklanıyor ama beni bir gecede çıkartıyorlar.
Türkiye’ye döneceğimiz 14 gün boyunca oğlumuzla başbaşayız. Ercan yemek yapıp, dönüş için gerekli evrak işlerini hallediyor. Babalık ona çok yakıştı. Her zamanki gibi benden daha becerikli, alt değiştirme işini babasına bırakıyorum ☺. Fotoğrafçılığa olan merakı işimizi kolaylaştırıyor, koca kamerasıyle her an yanımızda. Oğlumuza istediğimiz gibi bakabiliyoruz. Yün yok, şapka, yok, eldiven yok, sadece body’si ve hala çok sevdiği ince battaniyesi. Eyvah üşüyecek ☺ Anneler görse kalp krizi geçirirler. 3.gün pasaport işlemleri için şehir merkezine indiğimizde Metropolitan Müzesi ve Central Park’ı da geziyoruz. 

İstediğimiz tek şey Tuna’nın mutlu, huzurlu olması; insanları, hayvanları, doğayı sevmesi. İşte bu yüzden göbeğini Central Park’ın en huzurlu köşesine gömüyoruz. O gün bugündür oğlumuz her gün sokakta.
Bu süreçte beni sadece dönüş stresi etkiliyor, uçakta inip kalkarken emzireceğimi biliyorum, o kısım problem değil. Esas sorun döndüğümde “yardım etmeye çalışan” kalabalık olacak biliyorum. 14 gün boyunca lohusalık bunalımı nedir bilmedim, ta ki eve adım atana kadar. Bu süreçte herkesin bir fikri oluyor. Herkes “yardım etmeye çalışırken” işine karışıyor, özellikle de herkes süt uzmanı kesiliyor. İşte o an psikolog olarak şu teoriyi geliştiriyorum: Aslında lohusalık bunalımı yok, çevre bunalıma sokuyor. Dayan Gözde, elbet bu durum geçici. Herkesin evine döndüğü iki hafta sonunda tekrar kontrolü elimize alıyoruz. 

Yaşasın sakinlik ☺
Doğum anını Ercan’ın açısından görmediğim ve şaşkın olduğum için hala sorularımı ona soruyorum, o anı defalarca yaşamak hoşuma gidiyor ve düşündükçe fark ediyorum ki, ilk baştaki o üç ıkınmayı “cehaletten” kaçırmasaydım epizyo kesiğine bile gerek kalmayacaktı çünkü sonrakiler o kadar kuvvetli değildi. 

Ve geriye dönüp baktığımda her anı gülümseyerek hatırlıyorum…

Herkesin hayal ettiği gibi bir doğum yaşamasını dilerim.

Gözde

Diğer Paylaşım

Ahu’nun İkinci Doğal Doğum Hikayesi

Sevgili Duru, Seninle maceramız 17 şubat 2017’de başladı. Reglim sadece iki gün gecikmişti ama ben …

3 Yorum

  1. coook guzel bir dogum olmus, ne mutlu size, evladinizla huzurla yasayin gozdecigim<3

  2. ne kadar huzurlu bir dogum olmus. 32. haftamdayim ve bende boyle sakin ve guzel bir dogum yapabilmek icin dua ediyorum.. bebeginiz saglıkla buyusun ve cok guzel bir omru olsun 🙂

  3. Cok guzel bir hikaye. Ben de New York`ta dogum yapmayi dusunen bir hamileyim. Size bir kac soru sormak isterim. Hastane/doktor ismi gibi. Mutluluklar:) misscloudypink@gmail.com

Leave a Reply