Anasayfa / BYBO / Yapım / Hamilelik Öncesi / Bebek Yapım Günlükleri / Naz Kız’ın Bebek Yapım Günlüğü — 7. Bölüm

Naz Kız’ın Bebek Yapım Günlüğü — 7. Bölüm

Sağlam Kafa, Sağlam Vücutta Bulunurmuş!
En son bana birşeyler söylemeye çalışan bir adam vardı, değil mi?
Ve söyledi…
“Seninle mutluyum, çok mutluyum, benimle ol” dedi… Nişantaşı Nero’daydık, bahçe kısmında; içimden geçen çığlık çığlığa “Ben de seninle çok mutluyum ve sanırsam sırılsıklam da aşığım” demek geçiyordu ama diyemedim. Gülümsedim, elini tuttum, gözlerimi kocaman aça aça, parıl parıl gülümsedim. Mekandan çıkarken sarılmıştık; diyorum ya bu adam benim hep hayatımdaydı, buna emindim… 
Her akşam, her haftasonu birlikte vakit geçiriyor, çok ama çok eğleniyorduk. Bir an, 1 ay sonra Çeşme’ye gideceğimi unutmuş gibiydim. Bu arada sağlığım da fıstık gibiydi, sadece düzenli gittiğim kontrollerin birinde doktorum rahim duvarımda büyük bir kist olduğunu söyledi, basit bir operasyonla alalım dedi. Doktor bu, ne derse yapardık. Kist ameliyatı oldum, çok şükür alınan parça da temiz çıktı. Bu kisti aldıktan sonra kanamamın azalacağı ve daha az adet ağrısı çekeceğim bilgisi verilmişti, işte bu hayatımda bir dönüm noktası olabilirdi. 2 haftada bir adet gören ben, standart kadın adeti statüsüne gelebilecektim. Ama diyorum ya aşk öyle büyük bir güç ki, kistim alınmış, kasık ağrım olmuş, umurumda değildi… 
Günler geçti ve Çeşme’ye gitme vaktim geldi. Çok hüzünlüydüm, içim acıyordu resmen. Bu kadar sevdiğim, mutlu olduğum, her gün nefesine koştuğum adamı bırakıp, 2 aylığına gidecektim. Ve hiç de gitmek istemiyor, artık patronlarımla çatışıyordum. Ama neye yarar, paşa paşa gittim. Hızla çalışmalara başladık, harıl harıl gece gündüz çalışıyor, boşluklarda sevgilimle telefonda görüşüyordum. Derken faranjit oldum ve sesimi kaybettim. Fısıltı halinde bile çıkmıyordu, Kadir ile artık sadece mesajlaşabiliyor, sesini çok özlediysem, arayıp, o konuşuyor, ben dinliyordum.
Iş çok yoğundu, ben çok yorgun ve kızgındım. O dönem için başımıza gelen genel müdür ile sürekli kavga halindeydim. Sinirlerim çok yıpanmıştı, bu arada Çeşme’ye gelmeden bana sözleri vardı, kurulumu yapıp, Haziran sonunda İstanbul’da gerçekleşecen iki günlük çok büyük bir müzik festivalindeki görevime gidecektim ama göndermediler. Bizim Çeşme açılışı ile festival çakıştı, kalakaldım. Iyice enerjim kötüye sarıyordu, genel müdür dediğim kişiyle ip gibiydik (bu arada onu da geçen yıl kaybettik ☹). 

Temmuz ortasında bir konserimiz daha vardı İstanbul’da, biraz sakinleşeyim diye herhalde ona gönderdiler. Dünyalar benim olmuştu, koşa koşa sevgilime gittim. 2 gün kaldım, döndüm ama olsun, 15 gün sonra sevgilim gelip beni sonsuza kadar yanına alacaktı, 15 gün daha idare ederdim.
Günler hızla geçti, sevgilim Çeşme’ye gelip, beni aldı. Kısa bir tatil yaptık; süperdiiiiiii. Sonra İstanbul’da aklımı kaçırdığım ve artık bu iş bitti dedirten konser için 1 ay stadda yaşamaya başladım, tam anlamıyla mahvoldum… Konser bitti, 20 günlük bir festival başladı, onun yarısında turneye çıktım ve taaa Kasım ayında döndüm. Toplamda 6 ay aslında yoktum. Ve bu bizi yıpratmıştı, beni yorduğu için, ben de sevgilimi yoruyordum ve ağzımızın tadı ziyadesiyle bozuluyordu ki, bir gün geldi, pat diye “EVLEN BENİMLE” dedi. Aynen böyle pat diye, yüzüksüz, gülsüz, yemeksiz, gayet ev moduyla, günlük hayatımızın içinde, hiç beklenti yokken… ama ben “pat” diye cevap veremedim, kalakaldım; asla evlenmem diyordum, evlilik kurumu, düğün, gelinlik hepsi fazla ciddiydi, sustum ☹.
Ama bu suskunluk fazla sürmedi. Birgün bizim evde oturuyorduk, akşam kendi evine gitmek üzere ayaklandı; annemleri öptü, ben kapıya kadar geçirdim, (normalde annem ve babam da kapıya kadar gelir, uğurlarlardı, ama babam özelimize saygıyı öğrenmiş, annemi de dürtüyordu ve artık kapıya gelmiyorlar, cool bir şekilde koltuktan el sallıyorlardı ) sarıldım sevgilime, öptüm; “Seni çok seviyorum” dedim. “Ne kadar” dedi? “EVET” diyecek kadar dedim. Böylece cevap da vermiş oldum ☺. Kocaman sarıldı bana. Yer yine ayaklarımın altından kayıyordu, tuttu; “Ben seni hep tutucam” dedi… 

Annem ve babam bizim aptal hallerimize anlam veremediler. Sevgilim annemlerle tanıştığından beri sağır dilsiz alfabesini öğrenmeye çaba gösteriyordu ve kendisi el işaretleri ile olanları anlattı, bizimkiler çığlık çığlığa, babacım sarılıp, sarılıp ağladı ☺.
Bazen bir yüzük, güzel bir yemek değilmiş beklenti; en doğalı, güzeli buymuş, çünkü hayat zaten bu doğallık içinde geçiyor; gerçek olan bu, sanrı olan diğeri. Buna çok inanıyorum. Bunu ona o kadar hissettirmişim ki, o da hiç şekle girmeden, içinden geldiği gibi yaşadı ve bana da yaşattı. Yüzük değildi bunun simgesi, bizim aşkımızdı; gözlerimizdi, içinde kaybolduğum adamın nefesiydi… 
Hiç çeyizim olmadı, planlarım ve hayallerim de… (yani ben öyle sanıyordum…) yeni bir sayfa açmak böyle olsa gerekti. Bu arada asıl devrimi iş hayatımda yapmıştım. Turne dönüşü sevgilime bile söylemeden istifa ettim. Oysa kredi borcum vardı ama umrumda değildi, en kötü asgari ücrete işe girer, kredimi kapatırdım. Sevgilim hep “limon satarız” derdi. Niye limon bilmiyorum ama kulağa sempatik geliyordu ama sağolsun limona gelmeden borcumu ödedi. Bu bana garip geldi, idare edemedim pek, “Sana geri öderim” gibi saçmaladım durdum; o da bana “BİR” olmayı anlattı durdu. O yaşıma kadar o kadar kendi başımaydım ve herşeyi ben yapardım, benim adıma başkasının yapıyor olmasına alışmak oldukça zamanımı aldı. 
Neyse, istifa diyordum ☺ bir gün ofise gittim, girdim patron odasına,- Çünkü bir festival öncesi ben ağlama krizleri, anksiyete hallerinin doruklarına vardığımda sevgilim bana sormuştu “BU HAYATTAKİ ÖNCELİĞİN NE?” diye. Oysa ben hiç bu soruyu sormamıştım kendime ve cevap da veremedim. Artık veriyorum ve şükrediyorum. Soruyu sorduğu gün hislerim ağırdı, cevap verememiş olmak, kendimi değersizleştiriyor, bunca yıl ben ne yaptım dedirtiyordu.- Girdim odaya, anlattım anlattım çıktım. Ofistekiler bana bakıyordu, ben de ellerimle “BİTTİ” yaptım; artık kuş gibiydim, uçuyordum. Sevgilimi aradım, “istifa ettim” dedim; kalakaldı, “hayırlısı” dedi. Bir süre daha çalıştım ve sonra 4 yıllık maceramı geride bırakıp, çıktım… 
Hayat işte, hep bu sektörde yaşlanırım diyordum. Hayalimi buldum diyordum, meğer hayaller de değişirmiş… Sonra bir üniversite etkinlik koordinatörü arıyormuş, olur mu olmaz mı derken, eski işimden ayrıldıktan 1 ay sonra yeni işime başladım. Ama benim başka heyecanlarım vardı; “İstenmek” ☺. Yeni işe başladıktan 1 hafta sonra beni istemeye geleceklerdi, seremoni sevmediğimizden isteme- söz- nişan artık başka ne varsa, hepsi o gün olup, bitecekti. Eğlence kısmı da ertesi gün. 
Cumartesi günü sevgilim anne babası ve kızkardeşi bize geldi; bizde ise 20 kişi. Halalar, enişteler, kuzenler, ablamın kayınvalideleri bile vardı. Evi çiçek ve mumlarla, mumların altına aynalar koyarak süsledik, herkes birşeyler yaptı; kalabalık bir sofra kurduk. Nişandan birkaç gün önce gidip, kırmızı bir elbise aldım, saçımı hafif topuz yapıp, azcık da makyaj. Alyansımızı sevgilim seçmişti; hem de Beşiktaş’da cebimden cep telefonumun çalınması üzerine girdiğim ağlama krizi ortasında, onu da  “PAT” diye vermişti, artık hem telefona, hem de yüzüğün güzelliğine ağlıyordum ☺. İsteme günü nedense fazla gergindim, en sevdiğim halama avaz avaz bağırmıştım; kuaförde kan kusturmuş, mutsuzdum. Akşam oldu, kapı çaldı. Hayatta sahte yüzler yapamazdım ama son anda bir melek dokundu sanki ve rahatladım. Geldiler, kalbim ağzımda, evin annesi gibi saçmalamaya başladım. Inanmayacaksınız ama yine hiç susmadım, öyle mutfakta falan beklemedim, gayet salonun ortasında “çan, çan çan” konuştum.

Halamların yan yan bana bakışını hatırlıyorum ama yok içime giren şey çıkmıyor, ben susamıyordum. Sevgilimin babası büyük bir nezaketle annemlerle sohbet edebilmek için sağır dilsiz alfabesi kitabı almış, çalışmıştı. Baskın karakterleri bertaraf edip, annem ve babama yoğunlaşmıştı. Isteme faslı tam bir gözyaşı duvarına döndü.

Sevgilimin babası döndü, önce annemden sonra babamdan, el işaretleri ile beni istedi. Ama kontrolü elden bırakamayan halalar yengeler sesli dublörlük yaptı; büyüyü az da olsa bozdular ama yine de muhteşemdi. Çünkü ablamı halamdan istemişlerdi ve bu beni çok üzmüştü, biz yetim değildik ki, anamız da babamız da vardı; sadece konuşmak için el hareketlerine ihtiyacları vardı ve senden benden çok daha zeki olduklarından iki hareketle annemler durumu kotarabilirdi. Ama ablam halama teklif etmişti.

Biz daha önce bunu sevgilimle konuşmuş değildik ve bu hareketleri beni çok mutlu etmişti. İsteme faslı bitti, eller öpüldü, yüzükler takıldı. Artık kayınpeder olan sevgilimin babası beyaz kurdelayı önce kesti, sonra bağladı. Herkes şaşırmıştı; “Birleştirdiğimiz gençleri niye ayıralım ki, kesmek değil, bağlamak gerek” dedi. Herkes mest tabii..

Sonrası tam bir komedi, ben evin çaçaronu hiç susmadım, şaka gibiydim; espriler havalarda uçuyor, herkes bana şaşkın şaşkın bakıyor, ayarlarım feci gidik, artık nişanlım olan sevgilim ise bana en güzeliyle bakıyor, ben saçmaladıkça gülüyor da gülüyor. Ertesi gün de kuzenler, arkadaşlar benim ailemin meraklı orta yaşlıları ile kocaman bir parti verdik, çok ama çok eğlendik; ben hiç oturmadım, sabaha kadar deli gibi dans ettik, döndük durduk…

Hayat tabii istediğin yerde durmuyor. Bu arada yeni işe konsantre olamadım, eğlence sektöründen sonra bir üniversite beni feci düşürdü, nişan heyecanı da bitti; ben yine deliye bağladım. Sürekli huzursuzluk çıkarıyor, sevgilim ise bütün sabrı ile beni alttan alıyordu. Bir an önce evlemek, düzenimizi kurmak istiyordu ama ne olduysa bana oldu; tutturdum gelinlik şöyle olsun, düğün olsun, kına olsun, olsun da olsun… 

Sevgilimle en kötü günlerimizdi sanırım, herşey kötü gidiyordu; hep kavga ediyorduk. Işleri de çok yolunda değildi, ev tutmuş, boşu boşuna 4 ay boş eve kira vermiştik; “Gel oturalım, evleniriz” diyor, yok diyorum; “E gel evlenelim” diyor; “Yok yaz gelsin, düğün olsun” diyorum. Tamamen ben olmayan birine bağlamıştım. Eşim Alman vatandaşı. Biz istesek de evlenemezmişisiz zaten, evrak kısmı bizi 2 ay öteledi, Alman-Türk bürokrasisi arasında kalakaldık. Nihayet gün alabildik; bilin bakalım hangi gündü? Türkiye’nin en uzun soluklu, en büyük müzik festivalinin olduğu günlerden birine denk gelmişti, bilin bakalım festivali kim yapıyordu? Evet benim eski ofis. Bu demek oluyordu ki sen ben bizimoğlan evlenecektik… yıllardır biriktirdiğim Bütün arkadaşlarım festivalde olacaktı, çoğu çalışacak, ama bir o kadaraı da eğlenmeye gidecekti. Çok üzülmüş ama sevgilime hiçbirşey diyememiştim, çünkü ikinci seçenek Eylül ayı idi, yani aldığımız günden 3 ay sonra, bekleyemezdik; evimiz hazırdı, aylardır bu günü bekliyorduk ama içim burulmuştu.

Davetiyemizi eşim yaptı, hayranlık verici idi. Ama zarflaması ve üst yazıları özensiz oldu, çok taktım. Nikah sonra yemek oldu, ona da çok taktım. Kına istedim, buna da o taktı derken aldı beni karşısına ve “Bu bizim günümüz, kimsenin bizi üzmesine izin vermeyeceğiz ve muhteşem bir gün geçireceğiz, söz mü” dedi. “Söz” dedim ve sözümü tuttum. Ömrü hayatımın en güzel günü oldu, çok ama çok eğlendik; kimseyle gerilmedik, kimse gerilmedi. (Gerçi çok şanslıydık, çok uyumlu, dengeli iki aileydik ve bizi hiç üzmediler). Çağırmayı unuttuklarımızı son dakika arayıp, binbir özürle çağırdık, geldiler; kimse de sitem etmedi. Ertesi gün balayı niyetine kısa bir tatile çıktık; muhteşem bir evde doğa ile başbaşa, aynalara bakıp bakıp döndük, güzelliğimize bakıp bakıp şükrettik ve birbirimizi sevdik, daha çok daha çok sevdik…
Ama bütün tatil boyunca o anlamsız kasık ağrım kat ve kat acı ile hayatıma geri gelmişti… Acıdan kıvranan ben için yeni bir hayat başlıyordu; sağ kasık ağrılı, mutsuz kadın Nazlı! 

Nazlı

Diğer Paylaşım

Ahu’nun İkinci Doğal Doğum Hikayesi

Sevgili Duru, Seninle maceramız 17 şubat 2017’de başladı. Reglim sadece iki gün gecikmişti ama ben …

4 Yorum

  1. gözlerim doldu, çok duygulandım… gülümsedim, hüzünlendim…
    tam hayat çok zor, nasıl olucak napıcaz ne edicez derken nası iyi geldi bunu okumak…
    Sevgiler,

    • ahh ne güzel Ece, hayat güzel, zor ve zorluğu güzel… yazı kaymış, anlam karmaşası var ama bu haliyle bile hissedebilmişsin ya, bayağı mutlu ettin beni. benim için de biraz zor günler, ama bu site beni gülümsetiyor, bugün de siz, çok teşekkür ederim:)

  2. Ay ne kadar da güzel yaşamışsınız Nazlıcım, çok çok sevindim sizin adınıza. Ah, bir de şu ağrıların olmasa… 🙁

Leave a Reply