Bir arkadaşım burnundan soluyarak telefon etti bana bir gün, “banyoyu kocam temizleyecekti, ben de mutfağı. Ben mutfağı temizleyip, banyoya gittim. Baktım lavabo pis duruyor. Neden lavaboyu temizlemedin diye sordum. Önceliklerim arasında lavabo temizlemek yok dedi. Öncelikleri arasında yokmuş! Sanki benim hayattaki önceliklerim arasında lavabo var. Dünyada kimsenin öncelikleri arasında lavabo temizliği yok. Ama temizlenmesi gerekiyor. Bunu anlamak bu kadar mı zor? Bunun peşine de ben mi düşmeliyim?” Buyrun zihinsel emeğin bıktırıcı dünyasına.
Sizi pek çok kişinin bilmediğini fark ettiğim yeniden üretim ve zihinsel emek kavramlarıyla tanıştırmak istiyorum. Yeniden üretim, ekonomik üretimin devam edilmesi için tamamlanması gereken üretime deniliyor. Örneğin işe giden birinin yiyeceği yemeğin alınması ya da hazırlanması, kıyafetlerinin temizlenmesi ve ütülenmesi, yatağının hazırlanması, çocuklarının, hasta ve yaşlı yakınlarının bakımı, çocukların okulu ile iletişim, derslerine çalıştırılmaları, ev alışverişi, ev tertip ve temizliği, aile, arkadaş, iş arkadaşı, komşu ve ahbaplara karşı belli sorumlulukların yerine getirilmesi (yemeğe davet edilmeleri, dışarda buluşmaların ayarlanması, hediye alınması, ziyaretlerin ayarlanması), bilumum islerin takibi (sigorta yaptırılması, bozulan eşyaların tamiri, iş için gereken malzemelerin alınması, tatilinin ayarlanması) ve burada aklımıza gelmeyen türlü türlü iş.
Bu işlerin bir kısmı fizikseldir. Fiziksel işler bazen paylaşılır veya paralı olarak yaptırılır. Bazıları ise zihinseldir, düşünme ve planlama işleri bu gruptadır. Bu grup işler devredilmez ve genellikle paylaşılmaz. Fiziksel işi de, zihinsel işi de kadınlar yapar. Bunlar görünmez işlerdir ve ev ahalisinden birisi yaptığında, karşılığında para kazanılmaz. Ancak bu işler durdurulsaydı, toplum hayatı ve ekonomi dururdu. Tüm toplumlar bu görevlerin rutin olarak yerine getirilmesi beklentisi üzerine kurulmuştur. Bu işler yaşamı yeniden üretir. Paralı üretimi mümkün kılar. Yani birinin evinden çıkıp işine gidebilmesi için, birinin onun için yeniden üretim yapması gerekir. Sosyalist ve feminist ideolojiler günümüzde bu işlerin görünür kılınmasını ve bunun sonucunda da ya para karşılığı yapılmasını, ya da evdeki kadın ve erkekler tarafından eşit olarak paylaşılmasını istiyorlar. Dünyanın en eşit ülkelerinde dahi ev işini ağırlıklı olarak kadın yapıyor, özellikle çocuk varsa. Her mevsim sonunda çocukların küçülenlerini ayıran baba kaç tane gördünüz? Nasıl da görünmez, nasıl da vakit alan bir iş. Ama birinin düşünmesi ve yapması gerekiyor. Zaten hilesi de bu. Hiçbir yeniden üretim işi tek başına çok zor, çok önemli gibi gelmiyor, ama hayat yüzlerce, binlerce yeniden üretim görevi getiriyor.
Daha da kötüsü, ev işini eşit bölüştüğünü söyleyen çiftlerde dahi, zihinsel görevleri kadın yüklenmekte. Evde yardımcı var. Ne rahatlık. Erkek evden çıkar, işe gider ve yardımcının tüm işleri hallettiğini düşünür. Fakat kocasından daha çok çalışsa da, daha çok kazansa da, yardımcı ile gün boyu üç kere konuşan kadındır. Yemekte ne pişecek, çocuğun oyuncakları nereye kalksın, bugün çamaşır yıkasın mı, deterjan bitmiş, salça azalmış. Çocuk hasta, gelince ıhlamur yapar mısınız? Bir iş gününü kaç kez böler bunlar? Öğretmenin gelecek hafta elişi kağıdı istediğini kadın bilir, elişi kağıdının zamanında alınması için plan yapar, kendisi almasa dahi, kocasına hatırlatır. Kadın hatırlatmazsa, erkek elişi kağıdı alınması gerektiğini bilmez. Neden bilmez? Bilmek erkeklerin işi değildir, onlar hatırlayan değil hatırlatılandır. Yani kadın ya yapandır, ya takip eden, bilen, hatırlatan. Kadın çocukların doktor randevularını, aşı takvimlerini, okul etkinliklerini, kayınvalidesinin doğumgününü, katılanacak doğumgünü partilerini, partilere götürelecek hediyeleri bilendir, hatırlatandır. İşin fiziksel kısmı paylaşılsa bile. Hatta evli erkeklerin daha uzun yaşadığı, çünkü eşlerinin doktora gitmeleri, diyet yapmaları ve ilaçlarını almaları için ısrar ettiği de araştırmalarda çıkan bir şey (ah o dırdır).
Gerçek eşitlik olduğunda, zihinsel emek -yani bilme, planlama, hatırlatma, takip- eşit olarak paylaşılacaktır. Fiziksel işler ise, ev halkı tarafından yapılıyorsa eşit paylaşılacak, ya da ücretli olarak yaptırılacaktır. Çok şükür Türkiye’de huzur evi yaygın değil demek, yaşlılara akraba kadınlar ücretsiz ve karşılıksız olarak bakıyor demektir. Erkekler annelerine bakmak zorunda kalsaydı, her köşe başına huzur evi, çocuklarına bakmak zorunda kalsalar, yeni doğanlar için kreşler açılırdı. Tabii bu işlerin eşit paylaşımı, kadınların da ekonomik üretime katılımını gerektirir. Yani ev hanımlığı kalkar. Herkes ücretli, sigortalı işlerde çalışır. Bugün ücretsiz yapılan çocuk bakımı, ev temizliği, yemek, yaşlı ve hasta bakımı gibi pek çok iş ücret karşılığı yapılan işler olur. Bu modele geçen ülkelerde bu işleri yine kadınlar yapmakta, ancak sigortalı ve ücret karşılığında, kutsal görev oldukları için değil. Ancak kadın işi olarak görülen bu işler yine de düşük ücretli kalıyor. Buna İskandinav modeli deniliyor. Biz oraya yüz yıl uzağız sanırım.
Bunları değiştirmenin yolu eğitim ve farkındalık gibi görünse de, en kestirme yolu devletin çeşitli kanun ve politikalarla bu sistemi getirmesidir. Kahkahalarınızı duyar gibi oluyorum. İskandinav modelini ister misiniz bilmem. Ama durmadan kocanıza ve çocuklarınıza veya çok şanslı iseniz evinizdeki yardımcıya bir şeyler hatırlatmak zorunda kaldığınızda, zihinsel emeğin karşılıksız ama gerçek, yorucu, stresli ve bitmez bir iş olduğunu ve dünyadaki neredeyse tüm kadınlarla aynı kaderi paylaştığınızı bilin. Dırdır denilen şey de bu emeğin dilinize yansımasıdır çoğu zaman, çünkü çocuğa el işi kağıdı lazım ve birinin bunu bilmesi ve hatırlatması gerekiyor. Herkese dırdırcı kocalar dileği ile bitireyim mi?
- Cinsel İstismarı Engellemek ve Cezalandırmak - 02/27/2018
- Ateşi düşürmek zorunda mısınız? - 01/24/2018
- Bir Erkekten Kadınlara Sorular - 01/23/2018