Anasayfa / BYBO / Ege’nin Evlat Edinme Hikayesi — 5. Bölüm

Ege’nin Evlat Edinme Hikayesi — 5. Bölüm

Merhaba BYBO,

‘’Tamam hazırız’’ dedik ve tüp bebek tedavisi için yola koyulduk. Hazırız dedik ama hiç de hazır değildik aslında. Öyle kolay kabullenilmiyor bundan önce yaşanan negatif sonuçlar, kaygılar geçmek bilmiyor. Hatta her defasında daha da büyüyor. Her defasında toplanmak daha da zorlaşıyor. Bisiklet binmeyi öğrenen kız çocuğu değilim ki artık her düştüğümde kanayan dizlerime rağmen yeniden kalkabileyim. Kanayan yaralar kabuk tutmuyor, tutmasına da izin vermiyorlar zaten. 

Aşılamada yaşanan hipersitimulasyondan dolayı tüp bebek tedavisinde de doktorumuz düşük bir dozla başlayalım dedi. İğnelerle akraba olmuştuk artık. Pıhtılaşma problemi yaşamamak için bir de clexane kullanıyordum onun acısı hiç birine benzemiyordu. Yumurta olgunlaştırıcı, buna karşı antagonist iğne ve kan sulandırıcı iğne… vücudum süzgeç olmuştu resmen. Ben yine daha 5. Gün kontrole gitmeden hipersitimule olduğumu anladım ama bu sefer diğerlerinden daha fenaydı. Karnım 5 aylık bir hamile karnı gibiydi. Adım bile atmakta zorlanıyordum sanki ben yürüdükçe yumurtalar teker teker dökülecekti. 

Psikolojik destek alıyorduk, eşimle birlikte aile terapisine gidiyorduk. Kontroller eşliğinde yumurta toplama gününe geldik. Ufak bir anestezi ile 27 tane yumurta toplandı. Boşuna değilmiş bu kadar sıkıntı. Doktorum sepet sepet yumurta diye dalga geçiyordu. Ancak hipersitimulasyon kötü durumdaydı 3 gün içinde kontrol altına alınmaz ise transfer gerçekleşmeyecekti, embriyolar dondurulacaktı çünkü hayati risk oluşmaya başlamıştı. Bu fikir hiç de hoşuma gitmedi. Bu sefer de embriyoların dondurulması işlemine takmıştım, okuduğum makalelerde en çok kabul gören dondurulma işlemi farklıydı ancak İzmir’de hiçbir merkezde bu işlem uygulanmıyordu. Takıntılarıma bir yenisi daha eklendi, ya benim embriyolarıma bir şey olursaydı ya hiç transfer için embriyom kalmazsaydı?

27 yumurtadan 19 tanesi döllenmişti. 3. Gün sonunda 15 tane embriyom vardı. Daha sonra transfer edilmek üzere saklandılar. Verilen kortizonlara rağmen benim hipersitimulasyon bir türlü geçmiyordu ve bir gece fenalaşarak hastaneye kaldırıldım. Durum ciddiydi pıhtılaşma başlamıştı. İğnelerden kurtulamıyordum, serumlar bitmek bilmiyordu. Hastaneden eve çıktığımızda bile evde serum devam ediyordu. Biraz daha geç kalınsa yaşamım sona erebilirmiş. Annemler de bizimle perişan oldu. Herkesin kendi canı tabii, sonuçta ben de onların yavrusuydum. Yaşadığım üzüntüler yetmezmiş gibi bir de canını kaybetme ile karşı karşıya kalmaya dayanamadılar.
Toparlanıp vücudumun transfere hazır hale gelmesi için iki ay bekledik, kontrol edildik. Ama içimde bir ses sürekli beni rahatsız etti. Aklım hep dondurulmuş embriyolara bir şey olursa’da… 

İlaçlar verildi rahim hazırlandı transfer günü geldi. İşkence daha bitmemiş. Transfer öncesi sıkışık olunması gerekliymiş. O nasıl bir durumdur, o kadar kötü olmuştum ki transfere odaklanamadım bile. Transferden sonra bir süre dinlendim ve evimize geldik. 12 gün sonra kandan tahlil yaptıracaktım. 1 hafta izin aldım evde dinlendim annem ve canım anneannem geldiler bana bakmaya. Ellerinden gelse nefes almama bile izin vermeyeceklerdi. Tuvalete bile izinleri ile gidiyordum. 12. Gün hafta sonuna denk geldi gidip baktırmadım, zaten benim dönemim şimdiye kadar daha kan tahliline kalmadan gelmişti. Bunda da öyle olur diye düşündüm. Ama gelmedi gecikti. Eşim nasıl heyecanlı, oldu bu sefer oldu diyor. Gidiyoruz tahlile, beklemiyoruz hastanede. Zaten laboratuar teknisyeni tanıdık sonuç çıkınca bize haber verecek. İş yerine geliyoruz. Odanın kapısında eşim duruyor bana sarılıp hüngür hüngür ağlamaya başlıyor. Olmadı bu kez de olmadı… Benim boğazımda bir düğüm… yutkunamadığım, aylarca sürecek olan… Öylece sarılıyorum ona teselli ediyorum. Sonra bir an aklıma diğer embriyolarım geliyor onları hiç sorgulamamıştım. Öğreniyorum ki hepsini kaybetmişiz bir daha dondurulamamışlar. 15 embriyo ile sadece bir deneme yapabilmişiz yani. Benim dışımda herkesin gözü yaşlı, perişan. 50 li yaşlarındaki babamın ağladığına şahit oluyorum. 

Şubat ayı benim için güzeldir. Şubat doğumluyumdur. Bu sefer iyi olacak diyordum. Şubat yine bize güzel gelecek. Doğum günümde dileğim son 4 yıldaki ile aynı. Ama 2013 Şubat bizi hayal kırıklığına uğratıyor. Doktor ¨2-3 ay dinlenin sonra tedaviye başlarız tekrar¨ diyor. Hayır diyorum. Madem infertilite için bir neden yok, zorlamayalım. Olmuyorsa olmuyordur diyorum ve çıkıyorum. İstediğiniz kadar terapiye gidin kendinizi her türlü sonuca alıştırmaya çalışın hazırlıksız yakalanıyorsunuz her seferinde. 

4 yıl sonunda, 5 yumurta çatlatma, 3 aşılama ve 1 tüp bebek tedavisi geçirmiştim. 55 kilo başladığım tedavilerin sonunda 73 kiloya ulaşmıştım. Vücudumdan nefret ediyordum. Mutasyon geçirmiş gibiydim. Bir daha tedavi lafı bile duymak istemiyordum. Etrafımdaki herkes o kadar üzgündü ki ben sürekli kendimi sıktım, bırakmamak için uğraştım, tek bir damla gözyaşı dökülmedi gözlerimden. Sonra bir gün yaşanılanlardan üç ay sonra büyük patlamam yaşandı. Boğazım yırtılana kadar ağladığımı hatırlıyorum, ancak o zaman geçti yıllardır orda duran düğüm.
Hayaller yarıda kalmıştı. İkimizin de hiç bir şeye tahammülü yoktu. Yerli yersiz nedenlerden birbirimizi kırar olmuştuk. 13 yıl emek verdiğimiz, ilmek ilmek ördüğümüz birlikteliğimiz hırpalanmaya başlamıştı. Bize iyi gelir diye tatile çıktık, gezdik. Yalandan rengarenk mutluluklar oluşturmaya çabaladık. Ama olmuyordu. Hayatımızda bir eksik vardı. Tamamlanmıyordu bir türlü. Yerini hiçbir şey doldurmuyordu. Sevgilim gittikçe içine kapanıyordu, kendi karanlığında boğuluyordu. 

Mutsuzluklar içerisinde 8 ay geçti. Sözde hiçbir takip yapmayacaktık kendi haline bırakacaktık. Ama öyle olmuyordu engel olamıyorduk takip ediyorduk yine. Zorunlu ve saatli sevişmeler devam ediyordu. Ben artık kadınlığımdan iğreniyordum.
16 Kasım 2013 cumartesi. Ben mutfakta uğraşıyorum. Sevgilim salonda dağınıklıkları içerisinde , her zamanki gibi müzik açık arkadan güzel sesler geliyor. Sonra bir anda bizim evde son bir yıldır dinlemesi yasak şarkı ‘’Yağmurlar Dinmeden Gel’’ çalmaya başlıyor. Yüreğimde bir sızı kalıyorum öyle hemen salona koşuyorum. Sevgilim koltuğa çökmüş gözünde sicim gibi gözyaşları… Dinmiyor bir türlü sarılıyorum sıkı sıkı ama dindiremiyorum acısını. Bu böyle devam edemez diyorum. 

Artık metamorfoz zamanı. 

Haftaya görüşmek üzere,

Sevgiler,

Ege

Diğer Paylaşım

Kandırıkçılık İnancı – Süheyla Pınar Alper

‘Impostor syndrome‘ kavramı dilimize ‘kimlik hırsızlığı’ sendromu olarak çevrilmiş. Kimlik hırsızlığı gerçekten bir hırsızlık eylemi düşündürüyor, …

19 Yorum

  1. Birçok insan ayni şeyleri yaşıyor ve hissediyor. Ancak yazmak… Duygulara tercüman olmak deyimi bu herhalde.

  2. Bu yollardan yürüyen insanların hayat kesitleri birbirine benziyor. Aynı üzüntülerin içinde boğuluyoruz. Umarım herkes için en güzeli olur. Teşekkür ederim

  3. Ahh Ege, senin yerine benim isyan edesim var 🙁 .

  4. İş yerinde okumamalıydım bunu, çok ağlattın beni:(
    Neyse ki başlığın teselli ediyor;))

  5. Aynı süreçte yaşadığımız farklı tecrübeler.. Kendine bile çaktırmak istemediğin umutlar, hayaller, düşünceler. Kalbinden geçeni ağzının tam tersi söylemesi.. Zor iş vesselam. Ama ışık var diyorsun yani yolun sonunda?

    • Çok zor iş canım yaşıyorsun biliyorsun. Çok yakın arkadaşım geçen gün bana senin hala sağlıklı olduğuna inanamıyorum. Ne kadar güçlü bir kadınmışsın dedi. Güçlü müyüm bilmiyorum. Ama daha fazla bu denemelere katlanamayacağımı anladım ve ben kendi ışığımı seçtim. Çokta iyi ettim.

  6. ege sabırsızlıkla bekliyorum yazılarını

  7. Bütün o gözyaşları sevinç için olsun, olacak bir gün. Bu kötü günleri hiç yaşamamış gibi olmanızı diliyorum bütün kalbimle.

  8. o kadar üzüldüm ki okurken, çünkü bilirim her umudun boşa çıkması ne demek, korktuğun sonucu her seferinde almak , kendimi mi çevrendekileri mi teselli edeceğini bilmemek ne demek bilirim… ama geçiyor ege. her yara gibi bunlar da geçiyor. her hatırladığında bir bıçak gibi saplansa da geçiyor. bir gece yarısında bebeğini uyutmaya çalışırken hatırlayıp bu kez mutluluktan ağladığın bir bir gün de gelecek eminim.
    allah kolaylıklar versin. umarım en kısa zamanda seni mutlu edecek minik ellere kavuşursun.

    dilek

    • Güzel şeylerle acılar kabuk bağlar ve bir daha kanamaz umarım. Tüm bu yaşanılanlar o minik bedenin mis kokusunu bir saniyeliğine bile olsa içine çekebilmek için değil mi zaten

  9. Sabırsızlıkla bekliyorum diğer yazılarını. İşyerindeyim, ağlamamak için kendimi çok zor tuttum. Ben de İzmir'de yaşıyorum, keşke bi tanışsak, sarılsam sana kocaman 🙂 Sıkı sıkı sarılsam. Sana bir etkisi olmaz belki ama bana bu okuduklarımdan sonra çok iyi gelecek 🙂

  10. Bu deneyimlerinizi bizimle paylaşmakla nasıl iyi bir iş yapıyorsunuz, nasıl benim gibi binlerce kadının yüreğine su serpiyorsunuz anlatamam. İnfertilite tedavisinde yaşadıklarımızı kelimelere dökmek çok zor, tarifi yok, ancak yaşayan bilebilir. Tüp bebeğin son çare olmadığını bize anlatıyorsunuz, içim umut doluyor. Heyecanla bekliyorum yazılarınızı..

  11. Ben 1senelikdenemeden sonra hamilekaldım, düşük yaptım 5 aysonra tekrar hamilekaldım ve oğlum1 yaşında şimdi. O deneme vedüşük olayındahep aklı daevlat esinmek vardı ve kesin karar verdim 2013 teevlat ediniriz dedikten 1 günsonra hamile kaldım. Ama hala aklım evlat edinmekte , inanın hergün içimden diliyorm ki maddi durumumuz düzelsin ikinci çocuğa bakacak halegelelim evlat edinelim diye. Hamilelik doğum hiç hoşuma gitmedi benim öyle mutluluk vs yok sıkıntı uykusuzluk sağlık sorunları acı var asıl güzel olan kucağına alınca başlıyor ve o bebeğin nerden çıkıp geldiği değil sizinona duyduğunuz sevgidir evlat sevgisi

  12. maf oldum okurken Rabbim o ağladığınız koltukta çocuklarınız ile kahkaha atmanızı nasip etsin …

Leave a Reply