Anasayfa / BYBO / Ege’nin Evlat Edinme Hikayesi — 6. Bölüm

Ege’nin Evlat Edinme Hikayesi — 6. Bölüm

Merhaba,

Ben “Sevgili” 

Biraz da benim gözümden okuyun istedim hikayemizi: 

Her şey benim “eksiksiz olmalı her şey“ fikrimle başladı. Ya da durakladı demeliydim. Hayatım boyunca insanlar sevdim. Ama en çok çocukları. Çok sevdiğim içinde haneme doğacak güneş için her şey tam olmalıydı ve ben Ege’yi durdurmalıydım. Çocuğum için her şey hazır değildi! Hazır olan tek şey sarışın kızımız (Goldenimiz) di. Daha çok gençti ve enerjisi hiç bitmiyordu. Bize çok yardımcı olacaktı. Çünkü o hayatında ilk kez bir insan yavrusuyla karşılaştığında bile her zaman yaptığı coşkulu hareketleri bir kenara bırakıp sadece şefkatini ve dostluğunu sunmuştu. Elbet bizim geleceğimizin mutluluk kaynağı için de aynısını yapacaktı. Ama daha çok eksik vardı ve çok erkendi. 

Bir gün babamın gözlerinde gördüm o özlemi. Herkes torunundan bahsederken bana bakışında kaldım günlerce. Babam 30 yaşında baba olmuştu ve ben 28 yaşındaydım. Ege’nin artık beklemeye sabrı yoktu, başkalarının çocuğunu sevmek onu tatmin etmiyordu ve ben hep bunu görememiştim. Bencillik etmiştim. Hem de babamı düşünürken hayat arkadaşıma karşı bencillik etmiştim. Babamın hüznü Egenin yanında kumsalda ki bir kum tanesiydi. Hem arkamda doğmamış bir hayata özlem duyan bir sürü insan vardı ve ben hayattayken babama da gelecekte kendime de bunu yapmamalıydım. Evet emindim bir çocuğum “artık” olmalıydı. 

Her çağdaş çift gibi ilk durak bir jinekolog oldu. Her şey normaldi. Hatta biz bir yetmişlik almalıydık ve keyfimize bakmalıydık. Zaten olacaktı.
Ama olmadı!…
Bir sürü tahlil, tetkik, kontrol vs vs… Hep Ege birilerinin emirlerini yerine getirmek zorundaydı. Yediklerine dikkat etmeliydi, kilo vermeliydi, moralini iyi tutması gereken hep o idi. Zaten aldığı ilaçlar yüzünden kilo almasına, rahim kanseri riskine ve erken menopoza gireceğini bilmesi onu hiç ama hiç rahatsız etmemeliydi. Eeee ben ne yapacaktım? Ben damızlıktım sanırım. Tek işlevim vardı ve o da ikimize artık ızdırap gibi geliyordu. Zaten bir çocuk özlemini bir de sevdiği ile böyle bir durumda kalmayı düşmanıma dilemem. 

Canımızın yanmasında son nokta o rahim filminin çekildiği gündü. O gün yemek yememeliydi. Ne yani karşısına oturup ben kahvaltımı mı yapacaktım? Sonra o işlem. Çektiği acı anesteziye rağmen yüzünden okunuyordu. Artık ben bile inanmayarak “Artık bu son, bir sonraki çilen doğum olacak” diyordum. Ama ne o sondu ne de sonraki onlarca adım daha sancısızdı. Hele o clexane denen işkence ilacı yok mu? Ama ben yine sadece yanında bir saksıydım.
Bu işlemlerin hepsini Ege’den okudunuz zaten. Ama tüp bebek ayrı bir tükenişti. Yapılan tüm işlemlerden sonra artık mucize “son silah” kalmıştı. Tabii ki yapmalıydık. Eeee her zaman ha deyince olmuyordu istediklerim.
Evet olmuyordu. 

Ben öyle Türk filmlerinde her karne alındığında yanında bir de bisiklet hediye alınabilen evlerden birinde büyümedim. Hep ailemin gururuydum ama yıllarca kuzenlerinin bisikletine bindikten ve bekledikten sonra isteğine kavuşan bir Anadolu çocuğuydum. Ama beklediğimde hep ulaşmıştım emellerime. Emindim bu sefer de olacaktı. Sadece biraz daha bekleyecektim.
Hesabımızı yaptık ama paramız biteli çok olmuştu. Fakat biz alışkındık, hem ne olacaktı evimizi birkaç yıl geç alırdık. Onun yerine kredi limitimizi bebeğimiz için kullanmalıydık. Kullandık tabii. Yine bir sürü ilaç bir sürü işlem eee ben ne yapacağım? 

Yumurtaların toplanacağı gün bir katkım oldu. İnsanın mahremiyetini bir kenara bu kadar bırakacağı başka bir neden olabilir miydi acaba. Sanmayın ki bir defa bu kötü hissiyata maruz kaldığım için yazdım. Her doktora gidişimizde Ege’nin yaşadıklarının ortağıydım. Ama artık bitiyordu. Yani öyle sanmıştık, bütün sevdiklerimizle beraber! Ne kadar bekledik hatırlamıyorum. Bu kadar olay üst üste binince insan bir her şeyini yutan bir girdabın ardından hangi eşyasının daha uzağa hangisinin daha yakına savrulduğunu bilemediği gibi bir ruh halinde oluyor. An geliyor sanki her şeyi tek bir filmde izlemişsin de anlatıyormuşsun gibi geliyor, an geliyor her badire ayrı bir uzun metraj oluveriyor. Zihni bile insana oyun oynuyor artık. Üstesinden gelmenin tek yolu unutmak olduğundandır belki… 

Ve embriyoların nakil vakti gelmişti. Ege laboratuara girmek istiyordu. “Bebeklerim” diyordu. Hep öyleydi, fanustaki balığını bile parmağını suya sokup severdi. Bebekleri bu kadar yakındayken onları görmek istemesi hiç de anormal değildi. Ve nakil yapıldı.
Hayaller kurmaya başladık tabi, çünkü birden fazla bebeğimiz olacaktı doktorumuza göre. Bir kız bir oğlan. Kızın ismi annesinin çocukluğuydu ve babasının doğduğu yerdi. Erkeğin ismi ona üflediğimiz candı. Bazen, ikisini boynuma dayayıp öyle salyalarını akıta akıta uyutuyordum; bazen çocuklarımla sohbet ediyordum, söylediklerine şaşa kalıyordum. Her anımızı en renkli kalemlerle nasıl yazacağımı anlatıyordum, hiç siyah-beyaz fotoğraf çekmeyecektim hep rengini sonuna kadar açacaktım fotoğraf makinemin. Bir keresinde ikisini de evlendirdim, torun bile istedim.


Yine bir süre geçti ve sonuç zamanı gelmişti. Ben zaten emindim de bir uzmanın onayını bekliyordum. Ege ise bir o kadar ürkek. Kadın hassasiyeti ve her yerinden yamalı umutlarıyla gitmişti kan vermeye. Telefon bana geldi. Söyleyemedim. Ama kadınlar anlıyordu işte. Daha önce sadece Çağan Irmak beni böyle ağlatabilmişti. Erkekler hep ağlamaz ya? Yani öyle bilirdik… Bu son umut meğer buzdan yapılmıştı ve biz daha sıkı sarıldıkça daha kolay eriyip gidiyormuş. Hiç bu kadar yüksekten düşmemiştik.
Artık ne paramız vardı, ne buna dayanacak gücümüz ne de 15 embriyodan nakledilenlerden geriye kalan herhangi bir şey. Dipteydik ve daha bitmemişti. Ege’nin vücudu da, psikolojisi de bir kıskacın içindeydi ve evde koca bir yalnızlık kök salıyordu. Hem acımız içimizde dağ gibi büyüyor hem de sevdiceğine bakıp kanserli bir hasta gibi ellerinin arasından kayıp gitmesini izlemenin kahrı oturuyordu yüreklerimize. Uzaklaşıyorduk ve bunun durdurmanın bir yolunu bilmiyorduk. 

Neyse ki! Bir psikolog imdadımıza yetişti. Psikiyatrist arkadaşıyla karar verdiler ve Ege’yi iyi etmenin yolunun ilaçlardan geçtiğine karar verdiler. Onlar uzmandı ve şimdiye kadar ne yaptıksa yine aynısını yaptık. Yani ne dendiyse onu.
Ege uyuşturuldu. Sadece nefes alıyordu. Gülmüyordu, acıkmıyordu bile. Bu arada her sohbeti bir yarışmaya çeviren insanlar, bize vahşi hayatın aslında devam ettiğini kafamıza vura vura anlatıyordu. Çünkü bir çeşit cüzzam taşıyorduk ta aynaya bakmadığımız için bir biz fark etmiyorduk. Kendimize biriktirdiğimiz bir çok dostun tedavülden kalktığını geç fark etmiştik. Kalanlara daha sıkı sarıldık ve daha çok özlemeye başladık anne-babamızı…
Bir gün yine sevdiğim şarkıları dinliyordum. Yeni Türkü çalıyor, Oya Küçümen söylüyor. Klibin son sözü sıcacık bir kelime “Baba…..” Ardından kaderin ikinci cilvesi: üç deniz ve “yağmurlar dinmeden gel”….
Sonrası çaresizlik. 

Ölümdür insanın en büyük çaresizliği. Bense kavuşmadan kaybetmiş gibi çaresizim. Küçücük hissediyorum. Akıp giden zaman ve gözyaşı birbirine karışmış ve tünelin ucu karanlık…
Aradan geçen zamanlar hep birbirine benzediğinden yine bilmiyorum kaç gün doğumu kaçırdık. Sonra Ayşe Arman ve Mutlu Tönbekici yazıyor ve Ege’de bir ışık beliriyor. Bana geliyor “ne olur gidelim, görüşelim. Bir zararı olmaz. Hem ilk ağızdan öğreniriz her şeyi”. Herkesin bu hayata geliş amacı farklıydı. Hep iyi bir insan olduğumu düşünürdüm ama yaşadığımız hayata bir katkım olmamıştı. Bu yüzdendi bütün organlarımı bağışlamam hatta kalanın kadavra olarak kullanılmasını istemem. Yaşarken bir işe yaramamıştım, bari sonrasında bir faydam olsundu. İşte yaşarken de bir fırsat bulmuştum. Eminim çok güzel gülen bir bebeğim olacaktı ve o bana-ben ona mutluluk verecektik.
Sonra mı? Sonrası mavi bir mutluluk…… ☺ 

Sevgiler 

“Sevgili” 

Diğer Paylaşım

Kandırıkçılık İnancı – Süheyla Pınar Alper

‘Impostor syndrome‘ kavramı dilimize ‘kimlik hırsızlığı’ sendromu olarak çevrilmiş. Kimlik hırsızlığı gerçekten bir hırsızlık eylemi düşündürüyor, …

8 Yorum

  1. İnsan eşinin yaşadıklarını görebiliyor ama okumak başkaymış meğer. Mavi mutluluğu ömür boyu yaşamanız dileğiyle. ..

  2. Ağlattınız.. Güzel gönlünüzce olmuştur herşey tahmin ediyorum.. Hikayenizin geri kalanını sabırsızlıkla bekliyorum..

  3. Sonuna kadar hakettiğiniz mutluluğunuz daim olsun… Sevgiler…

  4. Çok etkilendim. hikayenizi merakla bekliyorum.
    mutluluğunuz daim olsun

  5. Siz ne güzel insanlarsınız .

  6. Mutlu Tönbekici' yi yazdığı gün Ayşe Arman, bende oturup internetten araştırma yapmıştım. Bizide seçerler mi acaba demiş hayaller kurmuştuk. Önümüzdeki güzel örneksiniz, cesaret sebebimiz de olabilirsiniz. Sonraki bölümü heyecanla bekliyorum..

  7. Hep bu dünyaya bir bebek getirilmemesi taraftarı klişe insanlardandım ta ki birden anne olana kadar. Ama öncesinde hep illa çocuk sahibi olmak istersem hep evlat edinmeyi istemiştim. Ne kadr güzel ne kadar doğru bir karar yolunuz açık olsun

Leave a Reply